Kur’an’da İnsanın Zayıf Yönleri

MURAT KAYACAN

Kur’an’da insanoğlunun zaaflarına pek çok ayette değinilmektedir. Bu açıdan onun “eşref-i mahlukat” olduğunu ileri sürmek hiç de tartışmadan uzak değildir. Bu yazıda insanın olumsuz yönlerinden söz eden ayetleri nüzul sırasına göre ele alacağız.

Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür. Kendisi de buna şahittir. Ondaki mal sevgisi çok şiddetlidir (Adiyat, 100: 6-8). O kahrolası insan, ne nankördür (Abese, 80: 17)! Allah ona kötülük etme yeteneği verdiği gibi Allah’tan sakınma yeteneğini de vermiştir. Kendini günahlardan arındıran kurtulmuş ama kirleten de ziyana uğramış demektir (Şems, 91: 8-10). İnsan peşin gördüğü dünyayı sever ve ahireti de göz ardı eder (Kıyamet, 75: 20-21). O, hayrın gelmesi için dua ettiği gibi kötülüğün gelmesi için de dua eder. İnsan pek acelecidir (İsra, 17: 11).

Denizde insanın başına bir felaket geldiği zaman, Allah'tan başka “Yetiş ya falan.” denilerek putlaştırılmış kimler varsa onlar kaybolur. Allah onları tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da onlar dinden yüz çevirirler. Zaten insan çok nankördür (İsra, 17: 67). Allah insana nimet verdiği zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır (İsra, 17: 83). O kadar cimridir ki Allah’ın rahmet hazinelerine sahip olsa, fakirlik korkusu yine de onlara sımsıkı sarılırdı (İsra, 17: 100).

İnsana bir sıkıntı dokunduğunda, gerek yan yatarken, gerek otururken ve gerekse ayaktayken Allah’a dua eder. Sıkıntısı giderilince sanki kendisine dokunan o sıkıntı için Allah’a hiç yalvarmamış gibi aldırmadan geçer gider. İşte o aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle güzel gelir (Yunus, 10: 12). İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırılınca Allah’ın ayetleri hakkında derhal birtakım hilekârlıklara girişirler (Yunus, 10: 21).

İnsanların deniz felaketi karşısındaki tavırlarına dair İsra suresinde yer alan ve yukarıda belirttiğimiz tasvire ek olarak başka bir surede de şöyle bir tasvir mevcuttur: “Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah'a yalvarır ve dindar olurlar: ‘Eğer bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız.’ derler. Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz. (Yunus, 10: 22-23).

Allah insana bir rahmet tattırıp ardından onu geri alırsa, şüphesiz o ümitsiz ve nankör bir kimse olur. (Hud, 11: 9). Allah’ın acıyıp koruduğu kimse hariç, diğerlerinin içinden gelen kötü düşünceler/duygular onları kötülüğe teşvik eder (Yusuf, 12: 53).

İnsanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını (İsa Allah’ın oğludur vs. diyerek) O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür (Zuhruf, 43: 15). Halbuki o bir meniden yaratıldı. Buna rağmen bir de bakarsınız ki o, Rabbine karşı apaçık bir düşman kesilmiştir (Nahl, 16: 4).

İnsanlar aceleci varlıklardır (Enbiya, 21: 37). Peygamberler onları Allah’ın azabı ile uyarınca, kibirlenerek “Azap hemen şimdi gelsin!” derler. Bununla beraber insanlara bir keder dokunduğu zaman her şeyden geçerek Rablerine yalvarır, dua ederler; sonra alemlerin Rabbi onlara bir rahmet tattırıverdiği zaman da bakarsın onlardan bir kısmı Rablerine ortak koşmaktadırlar. (Rum, 30: 33). Bunu da kendilerine verilen nimetlere nankörlük etmek için yaparlar (Rum, 30: 34). Kendilerine bir rahmet tattırıldığında o nimete güvenirler; ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, bu sefer de ümitsizliğe kapılırlar (Rum, 30: 36).

İnsan deyince meleklerin aklına ilk gelen şey onun kan dökücü oluşudur. Buna rağmen yeryüzü meleklerin değil, insanın halifeliğine uygundur (Bakara, 2: 30). İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarından başka bir şey değildir. Oysa varılacak ebedî hayatın bütün güzellikleri Allah katındadır (Al-i İmran, 3: 14).

Allah, din hususundaki ağır sorumlulukları hafifletmek ister. Çünkü insan sabır ve tahammül bakımından zayıf yaratılmıştır (Nisa, 4: 28). İnsanlar bu dünyayı sevmekte ve kendilerini “ağır bir gün”ün beklemesini dikkate almamakta, yani ahireti arkaya atmaktadırlar (İnsan, 76: 27). Halbuki insanlara ilk defa hayat veren, sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek olan Allah’tır. İnsan gerçekten pek nankördür (Hac, 22: 66).