Kur’an’da “Gece Saatlerinde” İfadesi -1-

MURAT KAYACAN

Kur’an, vakit ile ibadet arasında ilişki kurar. İki bölümden oluşan bu yazıda ikisi Mekki biri de Medeni surede olmak üzere üç surenin birer ayetinde geçen “gece saatlerinde (ânâe-lleyl)” ifadesi ele alınacak, bu ifadenin sabırla, namazla ilişkili olarak nasıl kullanıldığına, gece ibadetinin değerine, âlim ile cahil arasındaki farka, Ehl-i Kitab’ın hepsinin kategorik olarak hidayete kavuşma ihtimalinin yok sayılmasının yanlışlığına dikkat çekilecektir. Bu iki bölümlük yazıyla söz konusu ayetleri içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele almak, Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri yöntemini kullanmak suretiyle bu üç ayetin anlamını daha net bir şekilde ortaya koymak ve Kur’an’ı anlama çabalarına bir katkı sunmak amaçlanmaktadır.

İnkârcıların, Peygamber’e (s) yönelik “deli, kâhin, büyücü” vb. çirkin sözlerine karşı azığı sabır ve namazdır. Onların bu sözlerine karşı sabretmesinin istenmesi, onlara ceza verilmeyeceğini değil, cezalarının bir hikmete dayalı olarak ertelendiğini gösterir. Ertelenen şey de iptal edilmiş değildir; yani eninde sonunda nankörlüklerinin cezasını göreceklerdir: “Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda da tesbih et umulur ki hoşnutluğa eresin.” (Tâhâ 20/130). Bu ayet, başka bir ayetteki, “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin.” (el-Bakara 2/153) ifadesine benzemektedir. Kötü muamele karşısında sabretmenin ardından Allah’ı tesbih etmenin istenmesi teselli niteliğindedir; çünkü zorlukları aşmak Allah’ı hatırlamakla daha kolay olur. Allah’ı tesbih etmenin herhangi bir vakti olmayacağı için ayetteki güneş doğmadan önce yapılması emredilen tesbih haklı olarak; sabah namazı, güneş batmadan önceki ise öğle ve ikindi namazı (ya da sadece ikindi namazı) şeklinde yorumlanmıştır. Gece saatlerindeki tesbihin ise akşam ve yatsı namazı olduğu ifade edilmiştir. Ayette “gece saatlerinde” ifadesinin tesbih etme emrinden önce gelmesi, gecenin gündüze önceliğini gösterir. İslam kültüründe de bu esas alınmıştır. Perşembe akşamına “mübarek cuma akşamı” denilmesi, günün başlangıcının gece olmasındandır. Ayrıca sükûneti nedeniyle gece, ibadet için daha uygundur, dinlenme vaktinde kalkıp Allah’ı zikretmek insana zor geldiği için de daha sevaptır.[1] Ayetteki “gündüzün iki ucunda” ifadesinden sabah ve akşam namazına tekrar işaret edildiği bununla da iki namazın önemine dikkat çekildiği belirtilmiştir.[2] Sabah ve akşam namazları, dar vakitte kılındığı için diğerlerine oranla kaçırılmama açısından daha fazla özen gerektiren iki namazdır. Ayetin sonundaki “tesbih et umulur ki hoşnutluğa eresin” ifadesi, Allah’a ibadet ile mutluluğa erme ilişkisine dikkat çekmektedir.[3]

Görüldüğü gibi ele aldığımız “gece saatlerinde” ifadesinin yer aldığı üç ayetin nüzul sırasına göre ilkinde Peygamber’e (s), inkârcı tutum ve davranışlar karşısında sabretmesinin tavsiye edildiğine, ibadetlerini aksatmamasının tavsiye edildiğine ve ibadetin mutluluk getirdiğine işaret edilmektedir. Sonraki yazımızda ise “gece saatlerinde” ifadesinin yer aldığı sonraki iki ayetten yola çıkarak gece ibadetinin önemine, âlim ile cahil arasındaki farka, vahiy karşısında Ehl-i Kitab’ın hepsinin aynı uzaklıkta görülmemesi gerektiğine dikkat çekilecektir.

 

[1] Gece ibadetine dikkat çeken ayetlerden birisi şöyledir: “Şüphesiz gece vakti etki ve uyum yönünden daha uygun ve sözün zihne yerleşmesi bakımından daha elverişlidir.” (el-Müzzemmil 73/6).

[2] Benzer bir Kur’anî kullanım şöyledir: “Namazları ve orta namazı aksatmadan kılın.” (el-Bakara 2/238).

[3] Ayette “umulur ki” denilmesinin, Hz. Muhammed’in (s) hoşnut olmasının ihtimal düzeyinde olmadığı aksine hoşnut olmasının gerçekleşeceğini düşünenler buna kanıt olarak şu ayetteki kullanımı belirtir: “Gecenin bir vaktinde kalkıp kendine mahsus nâfile bir ibadet olarak da namaz kıl umulur ki rabbin seni övülmüş bir makama yükseltir.” (el-İsrâ 17/79). Yani Resulullah’ın (s) övülmüş makama ulaşacağı ihtimal değil, kesindir.