Kur’an’da “Ertelenemezlik”

MURAT KAYACAN

Kur’an’da yeste'hırûne fiil kalıbı beş ayette geçmekte olup “ertelenemezlik” durumunu ifade etmek için kullanılmıştır. Bu ayetlerin üçünde “lâ” ikisinde de “” olumsuzluk edatı yer almıştır. Bu yazıda, tamamı Mekkî surelerde yer alan söz konusu ayetleri nüzul sırasına göre değerlendireceğiz.

Allahu Teala’nın her topluma bir süre tayini, ilahî bir yasadır. Ancak Kur’an bu süreyi gayb olarak bırakır, netleştirmez: “Her ümmetin bir eceli vardır. Vadeleri eriştiğinde onu ne bir an erteleyebilir ne de öne alabilirler.” (Araf, 7: 34). Allah’ın bildiği ama insanların kesin olarak bilmediği bu sürenin, ne zaman dolacağı konusunda belirleyici olan insanların yaptıklarıdır. Kötülüğü ilke edinen toplumlar, zulümleri bir noktaya geldiğinde sürelerini doldurmuş olur ve başlarına gelen azabı da erteleyemezler.

Peygamberler, tebliğ ettikleri toplumlara hep müjdeli haberler vermezler, onları Allah’ın azabıyla da korkuturlar. Ancak taşkınlığı tercih eden toplumlar, kendilerini ıslah edecekleri yerde, kendilerini uyaran peygamberlerden, tehdit edildikleri azabı hemen getirmesini isterler. Halbuki o, Allah’ın bildiği bir vakitte gelir ve onun bilgisi peygamberleri de aşar: “Ey peygamber! De ki: Allah dilemedikçe, ben kendi kendime ne bir zararı önleyecek ne de kendime bir yarar sağlayabilecek güçteyim. Her toplum için, bir süre belirlenmiştir; süreleri son bulunca, onu ne bir an erteleyebilir ne de çabuklaştırabilirler.” (Yunus, 10: 49). Allah’a karşı gelen ve zulüm dolu bir hayatı tercih eden toplumların cezalandırılacağı süre, bazen asırlarca sonra gelir. Hangi toplumun ne zaman cezalandırılacağını Allah bilir. Azap geldiğinde ise zulmeden toplum azabı erteleme konusunda çaresizdir.

Toplumlar Allah’ın kendileri için takdir ettiği sürede değişiklik yapamazlar: “Hiç bir ümmet vaadesini ne öne alabilir, ne erteleyebilir.” (Hicr, 15: 5). Cezalandırılacak toplum için Allah tarafından tayin edilen süre gelince, o toplumun yapacağı bir şey kalmaz. Ya bir savaş sonucu ya da deprem, sel, kasırga vs. doğal felaketlerle miadını tamamlar. Felaket anında iman etmeleri durumu değiştirmez. Çünkü o, Allah’tan korku sonucu ortaya çıkan bir iman değildir.

Akla şöyle bir soru da gelebilir? Dünyada öyle ülkeler var ki Müslümanların başına gelen zulümlerin çoğunun kaynağı durumundalar. Hal böyleyken onlar nasıl yüzyıllara meydan okuyor ve ayakta kalıyorlar? Söz konusu ülkeler hala varlıklarını koruyabiliyorlarsa bunun nedenlerinden birisi, müminlerin kendi aralarında ve dünyada adaleti tesis konusunda üstlerine düşeni gereğince yerine getirmemeleridir. Diğer bir neden de zulümlerinden şikâyetçi olunan ülkelerin her açıdan zalim olmamalarıdır. Öyle ki halkı Müslüman olan ülkelerin bazılarındaki zorba liderler nedeniyle, sıkıntı içine giren bazı Müslümanlar “ülkelerinde göreceli adaleti sürdüren emperyalist devletlere” gitmeyi tercih ediyorlar. Çünkü oralarda iktidar genellikle darbeler, suikastler vs. ile değil, seçimle el değiştiriyor.

İmtihan yeri olan dünyada, zulme yönelerek fesat çıkaranlar, ıslah edicilerden sayısal olarak her dönemde fazla olmuştur, diyebiliriz. Allahu Teala zalimleri hemen helak etseydi -sosyal hayatın genel olarak mümin ve kâfirlerden oluştuğu dikkate alındığında- zalimlerin cezalandırılmasından ötürü dünyevi anlamda müminler ve hatta diğer varlıklar da zarar görür ve yeryüzünde canlı kalmazdı: “Eğer Allah, günahları, isyanları ve inkârları yüzünden insanları anında cezalandıracak olsaydı yeryüzünde cezalandırmadık hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onlara belli bir süreye kadar vade tanıyor. Ecelleri geldiği zaman, onu ne bir an erteleyebilir ne de belirlenmiş vadeyi öne alabilirler.” (Nahl, 16: 61). Allahu Teala sapkın inançları ve neden oldukları onca zulme rağmen, inkârcıları bir süreye kadar ertelemektedir. Süreleri dolunca azap onları kuşatacaktır.

Kur’an insanların ibret alması için geçmiş toplumlardan söz eder. Bu toplumların çoğunun akıbeti azap olmuştur. Onların dünyada ne kadar varlıklarını sürdürecekleri konusunda tek yetki Allahu Teala’dadır: “Herhangi bir toplum, ecelini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.” (Müminun, 23: 43). Sürenin dolmasının beklenmesi Allah’ın rahmetinden, süre dolunca azabın gelmesi de O’nun adaletindendir.

Görüldüğü gibi, itikadi ve ameli açıdan zulme eğilim gösteren toplumlar, ilahî yasa gereği hemen cezalandırılmamaktadır. Ancak söz konusu toplumlar, zulüm içerikli uygulamalarında bir değişiklik göstermezlerse, onlara azap gelir ve artık kurtulmak için mazeret beyan etmeleri kendilerine verilen sürenin ertelenmesi konusunda bir işe yaramaz.