Kur’an’da “Dini Allah’a Has Kılarak O’na Yalvarırlar” İfadesi

MURAT KAYACAN

Kur’an’da “dini Allah’a has kılarak yalvarırlar. (de’avû(A)llâhe muḣlisîne lehu-ddîne)” ifadesi üç Mekki surenin üç ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Dünya hayatı, ona kapılıp giden kimse için güzelliklerle bezenmiş bir yer olabilir; fakat hayat, inişli çıkışlıdır. Yani sürekli kazananı yoktur. Karada veya denizde işlerin kötüye gitmesi, istenmeyen bir şey ise de dünyanın geçiciliğini hatırlatma ve doğru yola yöneltme açısından iyi bir imkândır: “Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Gemide olduğunuz zaman (yolcuları) tatlı bir rüzgârın yürüttüğü ve onların bununla neşelendikleri sırada birden sert bir fırtına çıkıp, her yönden dalgalar geldiğinde ve kendilerinin her yönden kuşatıldıklarına kanaat getirdiklerinde dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar: Eğer bizi bu durumdan kurtarırsan şükredenlerden olacağız!” (Yunus, 10: 22). Ayetteki betimlemeden anlaşılan şey, çok zor durumda kalan kimselerin Allah’a yöneldikleridir; ancak bu iman düşünülerek elde edilmiş bir iman olmadığından etkisi çoğu zaman kısa sürmekte, tehlikenin geçtiğini düşünen insanların çoğu Allah’a itaati gündemlerinden çıkarıp, batıl temelli eski hayatlarına dönmektedirler. Kur’an, Kureyşlilerin yaz ve kış yolculuklarını güvenli bir şekilde yaptıklarından söz etmektedir (Kureyş, 106: 2). Bu bilgi, ele aldığımız ayetle birlikte düşünüldüğünde Kureyşlilerin söz konusu yoluculukların deniz yolculuğunu da kapsadığı sonucuna varılabilir.

Müşrik kimseler, deniz yolculuklarında ölüm tehlikesi geçirip ardından da Allah’ın dilemesiyle kurtulduklarında onların bir kısmı eski dinlerine dönerlerken bir kısmı da tehlike anında fıtratından fışkıran tevhidin sesine, sağ kurtulduktan sonra da kulak verir ve doğru yolu tutar: “Onları gölgeler gibi dalgalar bürüdüğünde dini Allah'a has kılarak O’na yalvarırlar. Kendilerini karaya çıkarıp kurtardığında içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Gaddar nankörlerden başkası ayetlerimizi bile bile inkâr etmez.” (Lokman, 31: 32). Ayetteki “Onları gölgeler gibi dalgalar bürüdüğünde” ifadesinden anlaşılan şey, bu yolculuğu yapanların kâfir kimseler oldukları ve ölüm korkusu yaşamalarının ardından bir kısmının iman ettiğidir. İnsan, kendisini güçlü hissedip kibirlendiğinde doğru yoldan çıkar; ancak dünya değiştirmekle burun buruna gelince bu kibri kırılır ve çaresizlikten yaratıcısına yönelir. İnkârlarında ısrarlı olanlar ise dalgaların ürkütücülüğü karşısında Allah’a sığınsalar da asıl korktukları şey, dalgalardır. Dalgalar durulunca tehlike geçti diye düşünüp eski hayat tarzlarına geri dönerler. Hâlbuki Allah’ın ahiretteki azabı ile dünyada insanın karşısına çıkan korkunç durumlar bir midir? Elbette ki değildir. Ayetteki “gaddar (hattâr)” kelimesi, sözünde durmayan kimse anlamındadır. Muhtemelen inkârcı kimse, dalgaları görünce iyi kul olacağına dair Allah’a söz vermekte ancak deniz sakinleşince sözünün gereğini yerine getirmeyip imtihanı kaybetmektedir.

Yukarıda dalgaların boğmasından korkanların bir kısmının doğru yolu tercih ettiği söylenirken şu ayette onlardan söz edilmez: “Onlar bir gemiye bindikleri zaman (fırtına korkusuyla), dini Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar; fakat onları sağ salim karaya çıkardığında bakarsın ki yine Allah’a ortak koşuyorlar.” (Ankebut, 29: 65). Bu ayet ile yukarıdaki ayet birlikte düşünüldüğünde şöyle söylenebilir: Burada da ölüm korkusuyla şirki bırakıp tevhide sarılanlar olmuş olabilir; ancak onların sayıca az olmaları nedeniyle Allah onlardan söz etmemiştir.

Görüldüğü gibi “Dini Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar.” ifadesinin geçtiği ayetlerin hepsinde ölüm korkusu yaşatan bir gemi yolculuğundan söz edilmektedir. Ne yazık ki o korkuyla şirki bırakıp tevhide yönelenlerin sayısı azdır.