Kur’an’da “ayetin” ifadesi iki, “iki ayet” ifadesi ise bir ayette geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ifadelerin geçtiği üç ayet ele alınacaktır. Çeviride bağlam gereği daha uygun olduğu düşünülerek “ayetin” lafzı yerine “alametin” kelimesi tercih edilmiştir.
Hz. Zekeriya, yaşlı ve hanımı da kısır haldeyken (Meryem, 19: 4-5), Rabbinden kendilerine bir yardımcı vermesini talep eder. Duası kabul edilir ve ona Yahya adında bir oğlu olacağı müjdesi verilir (Meryem, 19: 7). Bunun üzerine Zekeriya, bir talepte daha bulunur: “O, ‘Rabbim!’ dedi, (çocuğum olacağına dair) bana bir alamet ver. Allah, ‘Alametin, sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşamamandır.’ buyurdu.” (Meryem, 19: 10). Zekeriya’nın Allah’tan bir yardımcı talebi, kabul edilir. Ne var ki onun geç yaşta sahip olacağı çocuğunu çevresindekilere izahı kolay olmayacaktır. Bu bağlamda eşinin doğum yapması öncesinde, ihtiyarlık çağına ulaşmış Zekeriya’da meydana gelen “üç gece insanlarla konuşamama” hali, kısır hanımının doğum yapmasının, toplum tarafından kabulüne bir ön hazırlık gibidir. Yani bir ayetin peşinden ikincisi gelecektir. Zekeriya’nın oğlu Yahya’nın olağandışı doğumu, bir açıdan da İsa’nın babasız doğmasını anlamayı kolaylaştıracak bir olaydır. İsa’nın doğumu da Meryem için bir imtihandır. Bu kez ondan da babası olmaksızın çocuğunun nasıl doğduğunu açıklaması istenecektir.
Kameri aylarda gün, akşam vaktinde başlar. Büyüklerimizden perşembe akşamları duyduğumuz “mübarek cuma akşamı” ifadesi de muhtemelen bundan dolayıdır. Yukarıdaki ayette geçen, üç “gece”den kasıt, üç gündür. Zekeriya’ya “insanlarla konuşamaman” denilmesinden anlaşılan şey, onun kendi başına kaldığında konuşabildiği dolayısıyla ibadetlerinde bir sorun yaşamadığı anlamına gelir. Ondaki bu farklı durumu görenlerin, “ilerlemiş yaşında kısır karısından çocuğu olması” şeklinde şaşırtıcı bir durum gördüklerinde, o durumu kabul etmeleri pek zor olmayacaktı.
Hz. Zekeriya’nın çocuğunun olması konusundaki ayetin, “onun konuşamaması”nın oluşu ilginçtir. Zira ayet deyince ilk aşamada akla “bir eksilme” gelmez. Bu ayetteki durum, “ayet”in verilen bir nimetten (konuşma) eksiltme şeklinde de görünebileceği göstermektedir. Zekeriya’nın dilinde bir rahatsızlık belirmediği halde konuşamaması, onun ve eşinin bir çocuk sahibi olacağının işareti olmuştur. Yaşlı bir adamın kısır eşinden çocuk sahibi olması konusunda tıbbın yapacağı şeyler sınırlıdır; hatta kısır eş sözgelimi seksenin üstünde bir yaştaysa tıbbın yapacağı bir şey yoktur. Ancak yaratıcı dilerse onun için herhangi bir imkânsızlıktan söz edilemez.
Yukarıdaki ayette, Zekeriya’nın konuşmama süresi “üç gece” ile ifade edilir ve üç gün kastedilirken şu ayette doğrudan “üç gün” ifadesi kullanılmaktadır: “(Zekeriya), ‘Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Alametin, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.” (Al-i İmran, 3: 41). Hz. Zekeriya’nın Allah’tan bir “alamet” göstermesini istemesi, hanımının hamileliğinin belli olma dönemi öncesi, bu duayı ettiğini göstermektedir. Onun bu talebi, o yaşta oğlu olacağına inanmadığından değil, kalbi mutmain olsun diye dirilmenin nasıl olacağını görmek isteyen İbrahim’in talebi gibidir (Bakara, 2: 260). Yani Zekeriya, kalbi mutmain olsun diye hanımının bir çocuk doğuracağına ilişkin böyle bir talepte bulunmaktadır. Ayrıca bu ayette, Hristiyanların sapkın itikatlarına da bir göndermede bulunulmaktadır. Zekeriya yaşlıyken hanımı da kısırken çocuk sahibi olmaları nasıl hayret verici ise İsa’nın doğumu da öyledir. Buna rağmen, İsa’nın doğumu olağanüstü oldu diye onu ilahlaştırmak da neyin nesidir? Meryem’in de eşi olmaksızın Hz. İsa’yı doğurması, kısır bir kadının (Zekeriya’nın eşi Elizabeth) çocuk doğurması gibi bir ayettir.
Gece ile gündüz aksamaksızın birbirini takip eder. Bu sayede insanlar, çalışacakları ve dinlenecekleri saati genel itibarıyla bilirler: “Gece ile gündüzü iki ayet kıldık. Gecenin ayetini sildik; Rabbinizden lütuf aramanız ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için gündüz ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz her şeyi genişçe anlattık. (İsra, 17: 12). Gündüz, dünya geçimliği için daha müsaitken gece ibadete daha uygundur. Ayette, gündüz ile “lütuf” aramak arasında kurulan irtibat, gece için kurulmamıştır. Bunun nedeni, insanların pek azının geçimlerini gece sağlamalarındandır. “Gecenin ayeti”nden kastedilenin ay, “gündüz ayeti”nden kastedilenin güneş olduğu söylenmektedir. Bu yorum esas alındığında şöyle denebilir: Gecenin ayetinin silinmiş olması, ayın az aydınlattığını gösterir. Gündüz ayetinin aydınlatıcı kılınmasından kastedilen ise güneşin aya kıyasla daha fazla ışık vermesidir. Zaten her ikisinin aydınlatma oranı aynı olsaydı geceden söz edilemezdi. Ayetteki “her şeyi genişçe anlattık" ifadesinden, Kur’an’ın “her şeyin bilgisini” içerdiği anlaşılmamalıdır. Kur’an insanların doğru yolu bulmaları için gönderildiğine göre bu konuda gerekli her türlü bilgi onda mevcuttur. Yoksa onu dev bir ansiklopedi gibi düşünmek, abesle iştigaldir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Allah’ın ayetleri sadece peygamberler aracılığıyla gönderilen ayetlerle sınırlı değildir. Allah’ın gücünü gösteren durumlar ve hikmetli var etmelerini işaret eden evrendeki haller de ayet olarak isimlendirilmektedir.