Kur’an’da “Allah’ın arzı” ifadesi

MURAT KAYACAN

“Allah’ın arzı” ifadesi, üçü Mekki biri Medeni olmak üzere toplam dört surede dört defa geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

İnkârcı Ad kavminin akıbetinden ibret almayan Semud kavmi, Salih peygamberden mucize istemiş ve onlara bir yanıt olarak bir deve gönderilmiştir: “Semud kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da size bir mucize olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin sonra sizi elem verici bir azap yakalar.” (Araf, 7: 73). Salih peygamberin, müşrik kavminin “kardeşi” olarak nitelenmesi, dinî bir aidiyet içermeksizin içlerinden birisi olması ve onların iyiliğini düşünmesine işaret etmek içindir. Hz. Salih, diğer peygamberler gibi içinde yaşadığı toplumu tevhide (Allah’ın birliği) çağırmaktadır. İnkârcıların mucize talebi üzerine gönderilen deve her ne kadar “Salih’in devesi” diye meşhur olsa da Kur’an, onun “Allah’ın devesi” olduğunu ifade eder. Devenin sahibinin Allah olduğuna dikkat çekilmesi, devenin değerini daha da artırmaktadır. Mucize talebinde bulunan toplum, mucize geldiğinde inkârlarını sürdürürlerse onlara azap hak olur. Nitekim Semud kavminden gözü kara bir inkârcı bu deveyi kesmiş ve onu bir kahraman olarak görüp alkışlayan Semud halkı azaba uğramıştır.

Allah’ın arzı ifadesinin nüzul sırasına göre ikinci defa yer aldığı ayette de konu, yukarıdaki ayette olduğu gibi Allah’ın devesidir: “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah'ın devesi. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalar.” (Hud, 11: 64). Mucize taleplerinin ardından gönderilen devenin bakımından, Semud kavmi sorumlu değildir. Onlardan istenen tek şey, deveye ilişmemeleridir. Ona kötülük yaparlarsa azaptan kurtulamazlar. Ayetteki “sonra sizi yakın bir azap yakalar” ifadesi, mucizeyi inkâr ve onu yok etme girişiminin neden, azabın ise sonuç olduğunu gösterir. Azabın “yakın” oluşu, onların “bu dünyada” azaba uğrayacaklarına işaret eder.

İman bir “kalp temizliği” iddiasından ibaret değildir. Müminin Allah korkusu davranışlarına yansımalıdır: “(Resulüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ödülleri hesapsız ödenecektir.” (Zümer, 39: 10). Ayetteki hitapta sözün sahibi Resulullah’tır (s); ancak insanları Allah’a kulluğa çağıran birinin insanlara, “Ey inanan kullarım!” şeklinde hitabı söz konusu olamaz. Bu durumda onun hitabı, “Allah adına konuşma” şeklinde düşünülebilir. Yani o, din konusunda “sıradan bir mümin” olmanın ötesindedir. Yapılan iyilikler karşılıksız kalmayacak, bir iyiliğe on kat (Enam, 6: 160), iyiliğin türü Allah yolunda para harcamak ise yedi yüz kat ve daha fazlası ödül verilecektir (Bakara, 2: 261). Dini yaşama konusunda zorluk çıkarsa içinde bulunulan ülkeye saplanıp kalmak gerekmez. Yeryüzünün başka bir yerinde Allah’a kulluk mümkündür. Tebliğ hatta yaşama imkânı kalmadıysa bu imkânlara açık herhangi bir yere hicret etmek gerekir. Dini rahat yaşamak ve anlatmak amacıyla ülkelerini terk eden ve bu zorluğa sabreden kimseleri büyük bir ödül (cennet) beklemektedir.

Din ile vatan arasında tercih yapmak durumunda kalıp da ikincisini tercih etmek, kişiyi cehenneme sürükleyecektir: “Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken, ‘Ne işteydiniz!’ dediler. Bunlar, ‘Biz yeryüzünde çaresizdik.’ diye cevap verdiler. Melekler de ‘Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!’ dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir.” (Nisa, 4: 97). Hicret mümkünken her türlü zulme rağmen ülkesinde kalmaya çalışan kimseler zalimdir. Onlar, dünyevi çıkarlarını dinin daha rahat yaşandığı bir yere gitmekten daha üstün tutmaktadırlar. Meleklerin “Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” sözü de onların bu durumunu betimlemektedir.

Görüldüğü gibi “Allah'ın arzı” ifadesinin yer aldığı ayetlerde Semud kavminin talebi üzerine verilen mucize deveden ve zorluklarına rağmen, hicret etmenin öneminden söz edilmektedir.