“Allah … emretmektedir.” ifadesi Kur’an’ın, biri Mekki diğer ikisi ise iki Medeni suresinin birer ayetinde olmak üzere toplam üç ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içinde bulundukları surelerin nüzul sırasına göre ele alınacaktır.
Yüce Allah, üçü güzel ve üçü de istenmeyen insani özelliğe şöyle dikkat çekmektedir: “Şüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emretmektedir; hayasızlıktan, kötülükten ve zorbalıktan da alıkoymaktadır. Olur ki öğüt alırsınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 16: 90). Adaleti kısaca dengeli hareket etmek diye tanımlarsak bu ayetle inançta, sosyal yaşamda, ekonomide vs. denge gözetmek ve zulümden uzak durmak gerektiği sonucu çıkarılabilir. Evrendeki denge dikkate alındığında, fıtrata uygun hareket etmek, yeryüzünde fesat çıkmasını engelleyecektir. Dengenin bir üst derecesine geçerek hakları gündemde tutmayı da aşıp fedakâr bir tutum takınmak ise ihsandır (iyilik) ve daha da takdire şayandır. İhsanda öncelikli olanlar akrabalardır. Bu nedenle ayette akrabalara dikkat çekilmiştir. Ayette kınanan ilk kötü fiil, fahşa yani ahlakın kabul etmeyeceği tutum ve davranışlardır. İkincisi ise münker yani insanların iyi gördüğü ve şeriatın da onayladığının karşıtı olan şeylerdir. Yasaklanan üçüncü unsur olan zorbalık (bağy) ise hakkı ortadan kaldırmayı, adaleti yok saymayı içerir.
Allah’ın emirlerini ileten elçiyi dikkate almayan İsrailoğulları, bu ciddi durum karşısında Allah’a itaati seçeceklerine peygamberlerinin ciddiyetini sorgulamaktadır: “Hani Musa kavmine, 'Allah, bir inek kesmenizi emretmektedir.' demişti. Onlar, 'Bizimle alay mı ediyorsun?' dediler. O da 'Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım.' dedi.” (Bakara, 2: 67). Mısır’ın şirk kültüründen etkilenen İsrailoğullarından, -muhtemelen Mısırlılar gibi ineğe kutsallık atfetmesinler diye- bir ineği kurban etmeleri istenmektedir. Onların, Apis öküzüne tapan Mısırlılardan etkilenmiş olabileceklerine dair ihtimal, Samiri’nin yaptığı buzağı heykeline tapmaya başlamalarıyla kesinliğe dönüşmektedir (Taha, 20: 91). Bir peygambere alay edip etmediğini sormanın kendisi alaydır. Peygamberler, böyle bir seviyesizlikten uzaktır. “İşittik itaat ettik.” (Nur, 24: 51) demeleri beklenen kimselerin, ilahi emir karşısında işi sulandırmaları, kabul edilemez bir tavırdır. İnsanların, dinin bir şaka olmadığını (Tarık, 86: 14) bilmeleri gerekir. İlahi emirleri alay konusu yapanlar, cahil kimselerdir. Peygamberler, cahillerden olmaktan Allah’a sığınma konusunda ilahi uyarılar alan ve bu uyarılara uygun hareket eden kimselerdir.
Yetki, görevi üstlendiğinde hakkıyla yerine getirilecek kişilere verilmelidir. Bu esas alınmaz da eş, dost, yakın vs. olmak ölçü edinilirse bu yanlıştan Allah’ın haberdar olduğu unutulmamalıdır: “Allah emanetleri sahiplerine teslim etmenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hüküm vermenizi emretmektedir. Allah ne güzel öğüt veriyor! Allah duyandır, görendir.” (Nisa, 4: 58). İlahi emir; yeryüzü, çevre, ülke, yetki, insanın kendi bedeni, bakmakla yükümlü olduğu kimseler vs. yani emanet edilen her ne ise onun emanetine verildiği kimsenin güvenilir olmasını gerekli kılar. İnsana verilen nimetler geçici olduğuna göre o nimetlerin hepsi Allah’ın verdiği birer emanettir. Bu emanete riayet eden müminler cennete, hıyanet eden inkârcılar ise cehenneme gidecektir. Ayette emanete riayet etme emrinden sonra adaletle hüküm vermenin önemine dikkat çekilmektedir. İslam’da adalet, herkes içindir.[1] Kur’an’ın, bir Yahudi’nin hakkını savunurken, ona iftira atan müminin “hain” olduğunu ifade etmesi (Nisa, 4: 105) bunun delilidir. Böyle bir adalet, insanları İslam’a davette oldukça etkili bir unsurdur. Emin ve adil olma emrinin ardından “Allah ne güzel öğüt veriyor!” denilmek suretiyle emir, gönüllere sevdirilmektedir. Ayrıca Arapça söz dizimi açısından Allah’ın başa alınması (innallâhe ni’immâ ye’izukum bih) öğüt verenden dolayı öğüdün değerini daha da artırmaktadır.
Görüldüğü gibi “Allah … emretmektedir.” kalıbıyla Kur’an’da emredilen şeyler; adalet, iyilik, akrabaya vermek, putperest kültürden kopuş simgesi olarak inek kurban etmek, emanete riayet etmek ve adil olmaktır.
[1] Kayacan, Murat, “Herkes için Adalet” Söyleminin Kur’anî Temelleri, Tezkire Derg., S. 53, 2015, (169-186).