Kur'an'a göre nebi ve resul ayrımı

Nebi ve resul farkını Kur'an'da zikredilen haliyle tahlil etmeye başlayan Faruk Beşer, bu yazısında tahlilini sonuçlandırıyor.

Yeni Şafak / Faruk Beşer

Nebi ve resul farkı

Geçen yazımızdan çıkan sonuçlar şunlardır:

Kuranıkerim’de peygamberler için bu iki kelime de hatta bazı ayetlerde beraberce kullanıldığına göre (22/52) ikisinin de her bakımdan aynı manada, tam müteradif olmadığı açıktır. Ancak aralarındaki farkı naslar açık bir şekilde söylemez. O halde farkı kelimelerin kök anlamlarından ve sözünü ettiğimiz ayetlerdeki kullanışlarından çıkarmalıyız.

Nebi’nin kök anlamı olan ‘nübüvvet’in ‘önemli bir haber getirme ya da üstünlük/nebve’; resul’ün kök anlamının ise risaletle/mesajla ve belli bir işle görevlendirilip gönderilmiş olma olduğu hesaba katıldığında her ikisinin de ortak yönünün Allah’tan vahiy alıp kullara ulaştırmaları olduğu anlaşılır. Ayetlere göre farklı yönleri ise ‘nebi’liğin hep asıl ve önemli vasıf olarak zikredilmesi, resulleri de nebileri de asıl değerli ve ayrıcalıklı kılan yönlerinin ‘risalet’ten ziyade, ‘nübüvvet’ olduğuna işaret edilmesidir.

Bütün nebiler, bir vazife ile gönderilmiş olmaları itibariyle aynı zamanda resuldürler, 22/52 ayeti bunu gösterir. Ama resul bazen nebi olmayanlar için de kullanıldığına göre bütün resuller nebi değildir. Bununla birlikte peygamber olarak, yani nübüvvetle gönderilen bütün resuller de aynı zamanda nebidirler.

Kısaca ‘nebi’ de peygamber olarak gönderilen ‘resul’ de bu seçkin kulların farklı yönleriyle vasfıdır. Eğer nebi ile resul arasında en başta söylediğimiz o bildik söz gibi bir fark olmuş olsaydı bazı büyük peygamberlere hem nebi hem resul denmez, nebinin de resulün de kitap ve vahiy aldığı söylenmezdi.

Peygamber Allah’tan haber alması yönüyle nebi, bunu kullara ulaştırması yönüyle resuldür. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Peygamberler önemli bir görevle gelmiş olmaları bakımından ‘nebi’, Allah tarafından gönderilmiş olmaları bakımından ‘resul’dürler. Ontolojik fark nübüvvettir. Bunu destekler mahiyette İzz bin Abdüsselam, nübüvvetin Hakk’a, risaletin ise halka yönelik olması sebebiyle nübüvvetin risaletten üstün olduğunu söyler (Keşşafu Istılahat, Risalet md.).

‘Muhammed (sa) nebilerin sonuncusudur’ ifadesi, bütün nebiler resul olduğuna göre aynı zamanda ‘peygamber’ olarak resullerin de sonuncusu olduğunu anlatır. Çünkü nü- büvvet bittiğine göre kimse artık peygamber olarak irsal edilmeyecek/gönderilmeyecektir.

Esas olanın nübüvvet olduğuna, işaret etmek üzere şu noktaların da göz önünde bulundurulması faydalı olur: Kuranıkerim’de Yahudilerin peygamberleri öldürmeleri gibi feci bir günah söz konusu edildiği her yerde resulleri değil de istisnasız hep ‘nebileri öldürdüler’ denir. Çünkü herhangi bir resulü öldürmekle bir nebiyi öldürmek fecaat bakımından aynı değildir. Nebiyi öldürmek çok daha büyük bir günahtır. Ayrıca Musa’yı ve İsmail’i (sa) övgü sadedinde ‘o nebi bir resuldü’ ifadesi kullanılır (19/51, 54). Yani o herhangi bir resul/görevli değildir, nebi bir resuldür denmektir.

Resulüllah’ı övgü sadedinde Allah, ‘Ey nebi biz seni bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik/irsal eyledik’ (33/45) buyurulmuştur. Yani onun asıl önemli yönü nebi olmasıdır, irsal edilmesi/resul olması nebi olmasına bağlıdır ve ikinci derecededir. Kısaca nübüvvetten hep tazim makamında söz edilir, risalet ise salt bir görevlendirme anlamında zikredilir. ‘Biz önceki milletlerde de nice nebiler irsal eyledik/gönderdik’ (43/6) ayeti de aynı farka işaret eder. Keza ‘Muhammed sizin birinizin babası değildir, o Allah’ın resulüdür ve nebilerin sonuncusudur’ (33/40) ayeti de bu farka işaret eder. Yani onu Allah göndermiştir ve o bir nebidir.

Burada şu inceliğe de dikkat çekmek yararlı olur: Nebi resulden üstündür demek de her bakımdan doğru olmaz. Çünkü Allah’ın gönderdiği/resulü bir peygamberse o aynı zamanda nebidir. Ama üstünlük yönü risalet değil nübüvvettir.

Bera bin Âzib isimli sahabi ‘Allah’ım, gönderdiğin resule de inandım’ dediğinde Resulüllah (sa) onu, ‘hayır, gönderdiğin nebiye de inandım demelisin’ diye uyarmıştı. Kurtubî bunu da nübüvvetin risaletten üstünlüğüne delil olarak zikreder. Övgü sadedinde ‘alimler nebilerin varisleridirler’ buyrulmuştur (Tirmizî, Ebu Davud). Resullerin denmemiştir.

Sonuç olarak ‘resul’ Allah’ın bir vazife ile gönderdiği kişidir. Öne çıkan özelliği, onu Allah’ın görevlendirmiş olmasıdır. Resullerin hepsi peygamber hatta beşer olmayabilir, yani kendisinde nübüvvet bulunmayabilir. Ama ‘nebi’ beşerdir ve her halükârda resuldür. Çünkü kendisine nübüvvet verilip de insanlara gönderilmeyen bir nebiden söz edilmez. O halde esas olan özellik nübüvvettir, risalet bir görevlendirme rütbesidir. Bu durumda üstün olan vasıf nübüvvettir/nebiliktir. Peygamber olarak/nübüvvetle gönderilen resuller de nebidirler.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı