Suyuti, Hz. Osman'ın lehçe farkını ortadan kaldıran resmî nüshaya uymayan parçaların (mushaflar değil) yakılmasını emrettiğini yazar.
Hz. Osman'ın yapmak istediği, Kureyş lehçesini yazılı hale getirmekti. (Taberi, Tefsir 1, 21) Yoksa iddia edildiği gibi "iki resmî nüsha" veya "farklı Kur'anlar"dan birini seçip diğerlerini yakmak değildir, böyle bir şey hiç olmamıştır.
Kuşkusuz marjinal sapkın fırkalar, oryantalistler ve deistler dışında, elimizde mevcut Kur'an ile o günkü Kur'an arasında fark olduğunu iddia eden çıkmamıştır. Bu konuda Sünni ve Şiiler arasında hiçbir görüş ayrılığı yok. Bütün Şii alimleri de Sünni kaynaklarla aynı bilgileri verir ve görüşleri teyid eder. (Bkz. Allame M.H. Tabatabai, İslam'da Kur'an, çev. A. Erdinç, İst.-1988, s. 130 vd.) Yüz yıllardan beri İran ve başka Şii merkezlerde basılan Kur'an nüshaları bizimkilerle aynıdır. Harici-İbadilerin de takip ettiği Sünni ve Şiilerin elindekiyle aynıdır. (Bkz. 'Osman Taha hattıyla' Resm-i Osmani-Kur'an-ı Kerim, Umman, 1419-1998 baskısı.)
Ancak ilk zamanlarda bazı insanlar ellerindeki Kur'an parçacıklarını okurken sahife kenarlarına ya Hz. Peygamber'den konuyla ilgili rivayet edilen hadisleri veya kendi tefsirlerini not olarak yazmışlardı. Zaman zaman bu notları metinle karıştıranlar olsa bile, resmî nüshalar her zaman orijinal metni korumaya yetmiştir. Nasıl bugün hatalı hat veya yanlış dizgiyle piyasaya çıkma ihtimaline karşı Diyanet denetleyici rol oynuyorsa, bunun gibi 'resmî nüshalar' da tarihte böylesine önemli rol oynamıştır. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde ve nesilden nesile özenle aktarılan resmî baskılar dikkatle incelendiğinde Kur'an'ın lafzında en ufak bir değişikliğin olmadığı kesin olarak görülür. (M. Hamidullah, Age., s. 55)
Zihinleri bulandıran "farklı Kur'an'lar" iddiası ustaca "nüzul sırasına göre düzenlenmiş sure sıralaması"na dayandırılır. Bu surelerin nüzulüne (hangi sure ne zaman ve hangi sureden önce veya sonra indiği) ilişkin basit ve içerikle ilgili olmayan bir farklılıktır. Surelerin sıra veya yer değiştirmesi Kur'an'da eksiklik-fazlalık veya farklılık doğurmaz, daha uzmanca bir okumayla bize Kur'an'ın tedrici toplumsal değişimde takip ettiği yol haritası hakkında bilgi verir. Üç farklı iniş sırası (Hz. Osman, İbn Abbas ve Cafer es-Sadık) için bkz. Ali Bulaç, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Anlamı, 2011, İstanbul.
Mervan'ın Hz. Hafsa'nın nüshasını yaktırdığı iddiasına gelince. Bunun tarihen kesin olarak vuku bulduğundan emin değiliz. Olmuşsa bile bu olay asıl özgün nüshanın yok olduğu anlamına gelmez. Çünkü Hz. Osman zamanında bu nüsha ile mukayese yapılmış ve ikisi arasında herhangi bir farklılık tespit edilememiştir. Muaviye zamanında yine okuyuş farkına yol açar düşüncesiyle ayetlerin noktalandığı biliniyor. Bu bilgiye yer veren kaynaklar Mervan'ın kendi ağzıyla, noktalanmış mushafları noktasız olan Hafsa nüshasıyla ihtilaflara sebep olur düşüncesiyle o nüshayı yaktırdığını söyler. (S. Es-Salih, Age. s. 631) En çok üzerinde durulan fark, Tevbe Suresi'nin son iki ayetidir (9/128-129); bu iki ayet de Kur'an-ı Kerim'in diğer ayetlerince birkaç yerde desteklenmektedir. Ayetlerin lafız ve üsluplarına dikkatle bakıldığında form açısından hadis, sahabe kavli, kelam-ı kibar, şiir, menkıbe vb. beşeri metinlerden tamamen ayrı olup Kur'an nazmının bütün özelliklerini taşımaktadırlar.
Abdullah İbn Mesud'un son iki sureyi (113-114) Kur'an'dan saymadığı yolunda bazı rivayetler var. Bunlar kesinlik kazanmamış söylentilerin malumat -"bu meyanda iddialar da var, haberiniz olsun"- cinsinden kitaplara dercedilmesinden ibarettir, "recm" ile ilgili sure, keçinin yazılı metin yemesi vb. yalan yanlış söylentiler de böyledir. İbn Mes'ud'a isnat edilen haberler doğru olsa bile, bu onun bu konuda yanıldığını veya sadece bu iki sure başındaki "kul (De ki:)" ifadenin onu yanılttığını gösterir. Tek bir kişinin özel kanaati ne derece tutarlı ve kabule şayan görülebilir ki? Daha geniş bilgi için bkz. (Mevdudi, Tefhimü'l-Kur'an, 1988 baskısı, İst., 7, 310. vd.)
ZAMAN