“Kur’an ve Toplumsal Şahidliğimiz”

Şuayb Mekeç ‘Kuran ve Toplumsal Şahidliğimiz’ konusunu Rize-Ardeşen Arîm-der seminer salonunda ve Artvin-Hopa Kemalpaşa Yeryüzü Kültür Derneği seminer salonunda sundu.

Bartın Özgür-Der Başkanı Şuayb Mekeç ‘Kuran ve Toplumsal Şahidliğimiz’ konusunu 22 Aralık Pazar günü saat 14.00’da Rize-Ardeşen Arîm-der seminer salonunda, saat 19.00’da ise Artvin-Hopa Kemalpaşa Yeryüzü Kültür Derneği seminer salonunda sundu.

Bartın Özgür-der Başkanı Şuayb Mekeç şunları söyledi;

Üzerinde yaşadığımız Dünya Rabbimiz tarafından imtihan yeri olarak seçilmiştir. Bu mekânda Müslümanlar kendilerine emanet edilen hayat nimetini en güzel şekilde ikmal etmelidirler.

‘’..böylece sizin Müslümanlardan olmanız için sizleri nimetleriyle donattı.’’(Nahl 80,81)

 ‘’Ey iman edenler, Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.’’(Ali imran 102)

Lailahe İllalllah Muhammedun Rasulullah sözümüzün/ ahdimizin gereğini Kuran’da tarif edilen kulluk ölçüleriyle yerine getirmeliyiz.

Bizler Kitaba varis olanlardanız, bizlere emanet edildiğine inandığımız ve kendisinden hesaba çekileceğimiz, kendisini anlamak ve yaşamakla  yükümlü olduğumuz Kitabımız Kuran’a sahibiz.Üzerinde derinleştikçe kendisini bizlere açan, meselerimizi kendisiyle irtbatlandırdıkça hayatımızı güzelleştiren, Rabbimizin lutfuyla  bizleri dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak ve düşünce ufkumuzdan başlayıp yaşam alanlarımıza doğru hayatımızı bir bütün halinde ıslah, imar edip dünya üzerindeki günlerimizi  rahmet ve bereket anlarına, ahiretimizi de Rabbimizin bizden razı, bizim de Rabbimizden razı olduğumuz ve  mutmain bir şekilde ödülümüze hak kazanacağımız günlere dönüştürecek bir hayat kaynağına sahibiz.

Peygamberlerin yolunu izleyen bizler, Kitap ve Allah’ın Rasulü (s)’nden öğrendiğimiz Müslümanlık nimetini,  onun hayatındaki evreleri i Kitabımız Kuranla öğreneceğiz ve ona emredilen kulluğun bizlere de emredildiğini bilerek işimize koyulacağız

 ‘’Eğer size bir zarar dokunduysa onlara da dokunmuştu, biz günleri aranızda dolaştırmaktayız, bu hal inananlarla inanmayanları ayıran, şahidleri ortaya çıkaran bir durumdur.’’(Ali İmran 140)

Bizler,  Rasulullah (s) ve beraberindekilerin topluca Allah’ın ipine sarılarak, İslam yolunda, salih amelleri ve kararlılıklarıyla toplumun ıslahı ve insanların Müslüman olmaları için canlarıyla mallarıyla seferber olduklarını biliyoruz.

 Onlar Rad Suresi 11. ayette vurgulanan ‘’Rabbimizin nefislerinde olanı değiştirmeleri’’ ve İslam yolunu sürdürme çabalarını tüm engelleri aşma cehdi ve azmiyle yerine getirdiler ve sünnetullahın işleyişi gereği Allah onlara İslam toplumu olmaları nimetini lutfetti, şimdi bizlerin de buna hak kazanabilmemiz için kendimizi Kuran’a göre muhasebe etmemiz ve neler yapmalıyız konusunda ilkelerimizi belirlememiz gerekiyor;

-Kuran’ın  Hayatımızı Her  Yönden Belirleyen Bir Kitaptır ;

İçinde yaşadığımız toplumun din algısı, Kuran’ın yaşandığı asrı saadet yıllarının ardından, yönetim ihtilafları, kavmiyetçilik, akraba/aşiretine torpil geçme, adalet uygulamalarındaki ayrımcılıklar, tekfirci/haricilik ayrışmalarıyla çok zarar gördü. Yani kaynağımız Kuran’la bağlar kopmuş, hikmet kapıları kapanmış, cehalet yeniden kurumlaşmıştı adeta.  Bu kopuş, Allah’ın Müslümanlara lütfettiği İslam günleri nimetinden uzaklaşma, içerdeki ve dışarıdaki şer odakları karşısında güçsüz kalmak anlamına geliyordu. İçimizdeki gücün yitikliği, saltanatçı devlet yapılarının İslam topluluklarını temsil etmesi gereken İslam Ümmeti olgusunu yönetemeyişi ve iç hastalıklar bilhassa 19.yy başlarındaki Batılıların fiili işgallerini ve sistematik çözülmeyi getirdi. Diktatörlerin darmadağın ettiği, inhirafa uğramış, fakirleşmiş ve uygarlık vasıflarını kaybetmiş, ilim çevrelerinde yetişen nesillerinin de bir kısmı Batıya aşıklar haline gelmiş, sadece kendi tağutları değil küresel istikbarın da bütün zenginliklerini sömürdüğü yerler haline gelmiş İslam beldelerinde hamdolsun bir uyanış başlamıştır. İslami Hareket çabalarının tüm engellere rağmen Kuran’la irtibatlarını sürdürerek canlı tuttukları bu direngenlik hali gürbüzleşerek büyüyor Allah’ın izniyle içerideki ve dışarıdaki küfür ve nifak çevrelerine karşı koyma onları reddetme gücünü artırıyor inşaallah.

‘’Şüphesiz bu Kur'an en doğru yola iletir ve salih ameller işleyen mü'minlere kendileri için büyük ecir olduğunu müjdeler.’’(İsra 9)

 ‘’Ey insanlar!  Kuran’la sizlere Rabbinizden bir öğüt, kalplerinize şifa, Müminlere hidayet ve rahmet gelmiştir.’’ (YUNUS/57)

—Hayatımızın Her Alanında İmtihan Bilinci içinde Olmalıyız;

Yaşadığımız her ortamda Rabbimize hesap verme bilinci içerisinde olmalıyız. Ailemize, yakın çevremize, iş ortamımıza, içinde yaşadığımız topluma karşı hep sorumluluk bilinciyle muamele etmeliyiz. Ne adaletin ne de emanetlerin hakkını/ağırlığını bu terazinin dışında tartmalıyız, hep O’na dönücüler olduğumuzun ve mahşer gününün tedirginliğiyle, Rabbimizin haşyetiyle bir hayat sürdürmeliyiz.

 ‘’İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.’’ (Ankebut 2,3)

—Sahih bir İslami Kimliğe Sahip olmalıyız;

Tüm zorluklar karşısında çözülmeyen, Allah’a olan imanını verdiği söz addeden ve amelleriyle O’nun ilkelerini şahsiyetinin vasıfları haline getiren, yılmadan yıkılmadan sebat içinde yol alan toplumu İslami bir hayata yöneltmek için didinen, çabalayan bir kişilik ve kimlik sahibi olabilmek.

Ey inananlar, adil şahitler olarak, Allah için hakkı ayakta tutun. Bir topluluğu olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın, adil olun, takvaya uygun olan budur.’’(Maide 7,8)

—Marufu emretmek, münkerden sakındırmak ve şahidlik bilinci;

İslam tek başına yaşanan bir din değildir. İnandığımız değerlerin tanıklığını emreden bir dindir. Rabbimiz bizden nefislerimizden söz almıştır. Verdiğimiz ahdimizi nefsimize tanık tutmuştur. Bizleri de toplumumuza şahidler kılmıştır. Hayat boyu sürecek ve zorluklarla, sınamalarla yaşanacak bu mücadelenin tek başına altından kalkılacak bir görev olmadığını, sizden hayra çağıran, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir topluluk bulunsun emriyle mükellefiz.

’Rabbimiz,ikimizi sana teslim olanlardan eyle,zürriyyetimizden sana teslim olmuş ümmet vareyle..’’(Bakara 128)

‘’Böylece biz sizi insanlara şahid olmanız için vasat bir ümmet kıldık, Peygamber de üzerinize şahid olsun..’’(Bakara 143)

Şahidlik sosyal bir olaydır. Bireysel, indi, toplumdan uzak yerlerde yaşanamaz. Bizler Müslümanlar olarak bizi yetiştirecek, bizlere birlikte iş yapmayı öğretecek, bize sınav tecrübesini yaşatacak, birlikte kararlar alıp, hataları hep beraber gidermeyi birlikteliğimiz içinde bizlere öğretecek bir şahidlik bilinci ve cemaat olma inancını kavramalı ve bir dava mefkûresi ortaya koyabilmeliyiz.

‘’O, bundan önce de Kuran’da da sizleri Müslümanlar olarak adlandırdı. Peygamber sizlere şahiddir, siz de insanlar üzerine şahidsiniz. Namazı kılınız, zekatı veriniz,Allah yoluna seferber olunuz..’’Hac 78)

Şahidliğin yaygınlaşması, sorumluluk katılımcılarını çoğaltmamız en güzel tebliğ yoluyla mümkündür. Marufu emrederek, münkerden sakındırarak ve bu görevimizi en güzel duyuruyla yapmamız görevimiz olmalıdır.

‘’Siz insanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz,marufu emreder, münkerden sakındırırsınız, Allah’a iman edersiniz..’’(Ali İmran 110)

Dünyada galibiyet ve her türlü başarı bir lutuftur,sünnetullah gereği bir işleyiş içinde Allah’ın koyduğu kurallara tabidir. Fakat gerçek mükâfat ahirettedir.

‘’Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız galip geleceksiniz..’(Ali İmran 139)

—Müminlerin Velayetini Aramızda Temin etmeliyiz;

Bu gün İslam Dünyası hazin tablolara şahidlik ediyor. Bir tarafta tağuta karşı mücadele eden Müslüman kardeşlerimiz, diğer tarafta tağutu destekleyerek onun ayakta kalmasını sağlayan İslami İran. Ne yazık ki İran resmi devleti bunu yaparken, mücadele eden kardeşlerimizi  suçluyor, dahası  zalim diktatörlük rejimine ekonomik, askeri ve en son gelinen süreçte kendi tebasından olan Müslüman kimlikli askerleri oralara onlarla savaşmaya gönderiyor. Bu insanlık trajedisi karşısında Müslümanlar sessiz. Oysa Coğrafyalarımızda bu kokuşmuş düzenler yıkılmadığı sürece İslam Ümmeti ayağa kalkamayacak. Eğer bu gün Kuran anlaşılmalı ve yaşanmalıdır diyorsak böylesine temelden/asıldan kopularak gelinmiş inhiraf durumunu, Kuran’da Rabbimizin birbirlerimize veliler olabilme; velayet konusunu tavırlarımızla net bir şekilde tavra dönüştürmemiz gerekiyor. Hatayı söylememiz, bu tağutu destekleme hadisesini konuşabilmemiz, kafası karışan kardeşlerimizi uyarmamız ve onlara doğruları en güzel yöntemle anlatmamız gerekiyor. Bu din nasihat dinidir

‘’ Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?

 Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.

 İşte kalplerinde hastalık olanları: “Zamanın, felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz” diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih veya Katından bir emir getirecek de, onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır.’’(Maide 50–52)

‘’Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.’’(Tevbe 71)

Diğer Bölgelerdeki Müslüman Kardeşlerimizle İrtibata Önem Vermeliyiz, kendi aramızda olduğu kadar diğer bölgelerdeki Müslüman kardeşlerimizle irtibata, onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmeye, onlarla görüş alışverişine, İslam ümmetinin bir araya gelmesi için uğraşmaya yeniden güçlenip kendi birliktelik yapısını kurmaya inanarak, cehdetmeliyiz. ‘’İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü’min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.’’(Enfal 74)

 “Kur’an’ı anlamak, bir milyarı aşan bir kitlenin neden hâlâ her bakımdan sömürge durumunda olduğunu anlamaktır.” (Mevdûdi, Kur’an’ı Nasıl Anlayalım?, s.9).

‘’Kur’an edebiyat kitabı değildir, Rabbimiz tarafından yaşanmak için bize indirilmiş bir Kitaptır.’’(İ. Begoviç)

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Gazze nöbeti devam ediyor
Çocuklar "Hayat Namazla Güzeldir" sloganlarıyla yürüdü
Aksa Tufanı ve kazanımları
Özgür-Der Üniversite Gençliği programlarına başladı!
Diyarbakır Özgür-Der Gençlik Çalışmaları başladı