“Kur’ân Kimin Sözü?”

Kur’an’dan bazı ayetlerin çıkartılmasını talep edenlere cevap verdiği bugünkü yazısında Hayrettin Karaman, bu talebin bir hadsizlik örneği olduğunu vurguluyor ve Kur’an’ın Allah sözü olduğuna dikkat çekiyor.

Bugün Yeni Şafak gazetesinde “Kur’ân Kimin Sözü?” başlığıyla yayımlanan Hayrettin Karaman imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Kur’ân-ı Kerîm Allah tarafından Hz. Peygamber’e (s.a.) vahiy adı verilen özel bir iletişim aracı ve Cebrail isimli melek aracılığıyla gönderilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.), kendisine Kur’ân gelmeden önce Mekke’de, tanınmış bir ailenin çocuğu olarak kırk yıl yaşamıştı. Onun ahlâkı, kişiliği ve konuşma şekli (dili, üslûbu) toplumu tarafından bilinmekteydi.

Kur’ân gelmeye başlayınca onu şartlanmamışlık içinde okuyanlar, “Bu Muhammed’in sözü değil!” dediler; çünkü daha önce iyi bildikleri “onun dili” ile bu Kur’an arasında önemli farklılıklar vardı. Hz. Peygamber (s.a.) Kur’an kendisine vahyedilmeye başladıktan sonra da onu tebliğ etme ve okuma dışında konuştu; onun sözleri hadîsler olarak elimizdedir. Arapça bilenler, Kur’ân dili ile hadîslerin dilinin ne kadar farklı olduğunu hemen anlarlar. Kırk yıl toplumun en saygın, dürüst ve güvenilir ferdi olarak yaşamış bulunan Hz. Peygamber (s.a.) bir gün, Allah’tan gelmeye başlayan bir kitabın ilk âyetlerini okuyor ve “Bunu bana Allah vahyetti” diyor. O güne kadar bir kere bile yalan söylediği görülmemiş bir zâtın, bu beyanı, ilk mü’minler tarafından tereddütsüz kabûl ediliyor. İnanmayanlar ise -dil farkını bildikleri ve anladıkları için- ona büyü yapıldığını, aklını yitirdiğini veya bir başkası tarafından bu sözlerin (farklı üslûp ve muhtevâdaki sözlerin) kendisine öğretildiğini iddia ettiler.

Peygamberimiz (s.a.) bu iddialara karşı ömrünün sonuna kadar direndi, mücadele etti. Kur’ân’ın Allah’tan geldiğini ısrarla açıkladı, bunun böyle olduğunu ispat etmek üzere çeşitli yöntemler kullandı: Allah’ın lütfu ve yaratması ile mûcizeler gösterdi, “Kur’ân benim (sizin) gibi bir beşerin sözü ise siz de benzerini söyleyin” diyerek meydan okudu, inkârcılara devamlı Kur’ân’ı okumalarını, üzerinde düşünmelerini, bunu yaptıkları takdirde onun Allah’tan geldiğini anlayacaklarını söyledi.

Bu çabalar meyvesini verdi, birçok insan ona inandı ama o günden bugüne inanmayanlar da oldu. İnanmayanların bir kısmı edebini korudu, başkalarının inanç ve hassasiyetlerine karşı saygılı davrandılar, bir kısmı ise bunu da yapamadılar/yapmadılar; edepsizce saldırdılar, inananları rencide edecek sözler söylediler.

Son günlerde Batı cephesinde bazı ünlü kişiler Kur’ân-ı Kerim’e karşı daha farklı bir kampanya açtılar; gûyâ Kur’an’da bazı âyetler insan hak ve özgürlüklerine aykırı imiş, insanları şiddete itiyormuş, bu sebeple o âyetlerin Kur‘ân’dan çıkarılması gerekiyormuş…

Allah Teâlâ Kur’ân’dan önce de peygamberler gönderip kitaplar vahyetmişti. Bu kitaplardan hiçbiri aslına uygun olarak korunamadı ve bize intikal etmedi. Bugün Musevîlerin ve Îsevîlerin ellerindeki “kutsal” kitapların büyük bir kısmı Allah’ın vahyi değil, din adamlarının sözleridir. Bu kitaplara (eldeki Tevrat ve İncil’e) bakıldığında insan haklarına aykırı, edep dışı, şiddetin en kötüsünü içeren sayısız ifadeler vardır; bunları yazanlar da beşer olduklarına göre yazdıklarının bir kısmı pekala çıkarılabilir, “Bunlar çıkarılsın” demiyorlar da, Allah Teâlâ’nın vahyettiği kesin olan âyetlerin çıkarılmasından söz ediyorlar. Toplum içindeki konumları ne olursa olsun bu haddini bilmez insanlara öfkelenmekten ziyade acıyor ve hidayet diliyorum.

Kur’ân-ı Kerim’de masumlara karşı hiçbir haksızlığa ve şiddete yer yoktur. İnsanlar, Müslümanlar ve ötekiler, aksi ispat edilmedikçe masumdurlar, suçsuzdurlar ve dokunulmazlıkları vardır. Hiçbir kimseye başkasının günahı, suçu ve cezası yüklenemez. Dünyada adalet ve din hürriyeti hakim olduğu sürece Müslümanlar kimse ile savaşmazlar. Suçu sabit olanlara verilen cezalar ise ibret, ıslah ve caydırıcılık gerekçelerine bağlı olarak öngörülmüştür…

Müminler, Kur’ân-ı Kerim’in Allah sözü olduğuna şeksiz ve şüphesiz olarak iman ederler, onun bir harfine bile dokunmaz ve dokundurmazlar.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!