Bir kavmin üç temel hakkı vardır: Kavim kimliğinin tanınması, dilinin serbest kullanımı ve diğer kavimlerle beraber insanca yaşayabileceği temel sosyo-ekonomik refah seviyesine sahip olması.
Bir de "kültürel haklar" kavramı var. Veri tabanı milliyetçilik, sol/sosyalizm veya liberal felsefe olan sosyo-politik bakış açılarında "kültürel haklar" temel haklar arasında yer alır. Burada ciddi bir zihin karışıklığı söz konusu. Yeterince üzerinde durulmasa da, "kültürel haklar" ile "ulusal haklar" arasında zorunlu bir ilişki, bir tür illiyet bağı bulunuyor.
Eğer bir kavmin ya da şu veya bu formasyondaki bir insan topluluğunun "kültürel hakları"ndan bahsediyorsak, bizzarure bu topluluğun "ulusal hakları"nı da telaffuz etmiş oluyoruz. Bu durumda "kültürel hakkı" olan bir beşeri topluluğu biz ya "bir ulus" kabul ediyoruz veya "uluslaşmakta olan aday-ulus" sayıyoruz. Her iki durumda söz konusu topluluğun "kültürel hakları" vardır.
Karışıklık büyük ölçüde bizim "kültür"e, kendi tabiatı gereği sahip olduğu muhtevanın dışında bir anlam yüklememizden kaynaklanıyor. Bizim gibi İslam toplumları, "kültür"e bir yönüyle irfan ve ortak özelliklere sahip insanların düşünme ve duyma biçimi; diğer yönüyle örfler, âdetler ve gelenekler gözüyle bakmaktadırlar. Bu yanlıştır.
Bu bakış açısından mesela merkez-kaç toplumsal güçlerin siyasî haklarını referans alan Türk milliyetçileri (MHP, sağcı-muhafazakâr dindarlar) "milli kültür"den halkın inanışlarını, tarihsel değerlerini, örf ve âdetlerini anlar ve devletin bu kültürel hasıla ile barışık olmasını isterler. Mukabil resmî milliyetçilik (Türk ulusalcılığı) ise aksi yönde ve fakat tarihsel misyonuna uygun bir biçimde "milli/ulusal" olanın halka değil, devlete ait olduğunu iddia eder. Devlet halkı "millet/ulus" yapmak durumundadır. Dolayısıyla kültür yukarıdan aşağıya topluma giydirilecek resmî -üniform- bir elbise hükmündedir. Devletin halkın inanışlarıyla, örf ve âdetleriyle barışması diye bir çabadan bahsedilemez. Bu bir millet/ulus inşaı hedefinden vazgeçilmesi anlamına gelir. Bu milliyetçiliği/ulusalcılığı hâlâ iyi kötü temsil eden CHP ve ulusalcı akımlar temsil etmektedir.
18. yüzyıla kadar Avrupa'da dahi bilinmeyen "kültür", modern ulus devletle beraber tarih sahnesine giriş yaptı. Kültür, tabiatı gereği, a) devlete aittir, b) sekülerdir (din-dışı?), c) bir ulusu inşa etme aracıdır. Bir topluluğun "kültürel haklar"a sahip olması demek, "ulus olma" haklarının teyit edilmesi demektir. Bu hakları yasakladığınızda, projesi, planı ve inşaat malzemesi olan bir binanın yapımını engellemenizle aynı şeydir.
Bu açıdan, eğer diğerleri gibi "Kürtlerin kültürel hakları" varsa, onların da "ulus" olma hakları vardır. Zımnen denen şudur: Kürtler bir ulustur, ama baskı altında yaşayan bir ulustur, üzerlerindeki baskıyı kaldırmak lazımdır, bunun yolu kültürel haklarının tanınmasıdır. Pekiyi, süreç işlediğinde mantıki sonucu nedir?
Hiç eğip bükmeden şunu söyleyelim: "Kürtlerin kültürel hakları" onların "ulus olma hakları"yla aynı şey ise, kültür belli bir aşamadan sonra "bağımsız ulus" formunu öngörür. Ve bir toprak parçası üzerinde, ortak bir politik çatı altında birden fazla ulus yaşayamaz.
Bizim Batı-dışı sosyolojiden hareketle önerebileceğimiz şudur: Bütün kavimler için "kültürel haklar" birer parçalayıcıdır. Bir kavmin kimliğini tanırsınız, dilini konuşmasının önündeki engelleri kaldırırsınız. Kavimlerin tabii haklar çerçevesinde sahip olmaları gereken temel haklarından biri "örf ve âdetlerini, geleneklerini" koruyabilme, yaşama, geliştirme, çürümüş olanlarını ayıklama hak ve özgürlüğüne sahip olmalarıdır. Kürtlerin de örf ve âdetlerine, geleneklerine saygı olmalıdır.
Birden fazla din, kavim, örf, âdet ve kavim yaşayabilir -İslam tarihi bunun örneğidir-, ama aynı toprak üzerinde ve aynı çatı altında birden fazla kültür ve ulus yaşayamaz. Mutlaka çatışır, ayrışır ve ayrılırlar.
ZAMAN