Kültür emperyalizmi ve eşcinsel sapkınlık ihracının bir enstrümanı olarak olimpiyatlar

Mustafa Armağan Paris’te gerçekleştirilen Olimpiyat Oyunlarında öne çıkan rezillikleri değerlendirdiği yazısında bu tarz etkinliklerin kültür emperyalizmi ve eşcinsel sapkınlığın ihracı ve meşrulaştırılmasında gördüğü işleve dikkati çekiyor.

Mustafa Armağan’ın Yeni Akit gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (28 Temmuz 2024) şöyle:


Paris’te Olimpiyat rezaletleri

Olimpiyat oyunlarının sembolü olan iç içe geçmiş farklı renklerde 5 halka sözümona kol kola girmiş 5 kıtayı temsil ediyormuş. İlk kez 1920 Olimpiyatları›nda kullanılan sembollerden mavi halka Avrupa’nın, sarı halka Asya’nın, siyah halka Afrika’nın, yeşil halka Avustralya’nın, kırmızı halka da Amerika’nın sembolüymüş.

Ne kadar güzel değil mi? Çiçek bahçesi adeta. Dostluk, barış, kardeşlik tütüyor her halkadan. Bir de Olimpiyat meşalesi töreni seyrettik. Meşalenin yanmasıyla başlayan Olimpiyat oyunları sönmesiyle bitmektedir. Peki, meşale sembolü nereden gelmektedir? Okuyalım:

“Antik Yunan Olimpiyat oyunlarında törenler ve yarışmaların tamamı boyunca büyük bir ateş yakılırdı. Sürekli yanan alev, insanlığın sözde yaratıcısı olan Titan Prometheus’un Yunan tanrısı Zeus’tan çaldığı ateşi yansıtır.”

Neymiş? Meşale Yunan mitolojisindeki Prometheus’un çalıp dünyaya indirdiği ateşmiş. İyi de farklı renklerle sembolize edilen halkalardaki ülkelerin çoğu Batı medeniyetine mensup değil ki. Çinliler, Müslümanlar, Afrikalılar… Neden bu Yunan masallarındaki sembolleri benimsemeye mecbur kalsın? Kardeşlik tek taraflı mıdır? Batıya kardeş olmaya mahkûm muyuz? Biraz da o bize kardeş olsa ya…

Batı icadı olan Olimpiyatlarda kültürlerini nasıl çaktırmadan, çayın içindeki şeker gibi yediriyor ve bunun için de kendi kurallarını dayatıyorlar.

Tıpkı hepimizin cep telefonlarında kullandığı “bluetooth” (mavi diş manasında) uygulamasının adının Harald adlı bir Viking kralının çürük dişinden geldiği gibi, her ülke kendi tarihini dünyaya pazarlamakla meşgul. İsveç’te geliştirilen ve iki elektronik aleti birbirine bağlayan bluetooth’un Danimarka ile Norveç’i birleştiren kralın çürük dişi manasına geldiğini kim bilir ki? Onlar biliyor da biz bilmiyoruz.   

Öte yandan bu yılki Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapan Fransa başı kapalı sporcularına yasak getirmedi mi? Hangi hakla? Ve ne yüzle?

O Fransa ki açılış töreninde rezalet üstüne rezalet, skandal üstüne skandal yaşatmadı mı? Bırakın kendi tarihini 12 sahne halinde dünyaya pazarlamasını, Da Vinci’nin Hazret-i İsa’nın yediği söylenen son akşam yemeği tablosunun parodisini yaparak İsa’nın yerine göğüsleri dışarı fırlamış bir aşüfte kadını oturtmuş, sofradaki havarilerinden bazılarını da travesti, eşcinsel vs. kişilerle temsil ettirerek Hıristiyanlıkla ve Hazret-i İsa ile alay etmiştir.

Böylece bütün manevî değerleri ayakları altına alan bir uluslararası organizasyonla karşı karşıya olduğumuzu bilelim.

Bu arada bazılarınız söyledikleriniz birbiriyle çelişiyor diye düşünebilir. İyi de adamlar Hıristiyan propagandası yapmamış, onunla alay etmiş diyebilir. İlk bakışta haklılar.

Yalnız modern Batı kültürünün Hıristiyanlığı reddederek değil, onu kültürünün içerisine yedirerek güncellediğini unutmamamız gerekir. Yani eleştirirken bile Hıristiyan kültürünü yeniden üretiyorlar. Onsuz kalamıyorlar bir türlü. Batı’daki LGBT gibi din dışı akımların da bizdekiler gibi dini reddetmek yerine Hıristiyanlığı kullandıkları, kendi lehlerine yorumladıkları ve bir silah, en azından kalkan gibi kullandıkları gerçeğini unutmayalım.

Bu arada Eyfel Kulesi’nin önünde bir lazer gösterisi yapıldığı gözden kaçmadı. Solgun renkte beyaz bir at ve üzerinde sürücüsü vardı. Neyi temsil ediyordu? diye baktığımızda meğer İncil’deki bir kehaneti anlatıyormuş. Mahşerin Dört Atlısı’ndan birinin üzerinde İsa Peygamber varmış, soluk renkli atın üzerinde de Ölüm. Diğerleri de Hastalık ve Savaş. Bunlar Armageddon Savaşı denilen ve Hıristiyanlığın yeniden dünyaya hakim olacağı bir savaşı başlatacak ve şeytan taifesini yeryüzünden sileceklermiş. (İncil’in Vahiy kitabına göre.)

İyi de diyorsunuzdur içinizden, biz Olimpiyatları mı seyrediyoruz yoksa İncil’den sahneleri mi? Batı budur azizim, sana sundukları ambalajlara sakın ola ki aldanma. Onların içerisinde ne oyunlar gizlidir.

İşte bir Olimpiyat açılış töreninde kendi tarihini yutturdu sana, dinini yeniden üreterek sundu, sen de ağzı açık seyrettin. Hâlâ övmekle meşgul yerli eblehleri görmüyor muyuz sosyal medyada?

Sana masal anlatılıyor sürekli. Bunu anlatanların başında da ne yazık ki bizim ders kitaplarımız geliyor. Azıcık şuur itelese öğrencinin zihnine, belki o gün değil ama günün birinde uyanacak ama hayır, Batı’nın dünyaya saldığı mikropların gönüllü bekçisi olmuşuz vesselam.

Buyurun, kitaplarımızda Keşifler Çağı’nı sorguluyor muyuz? Hayır, tam tersine, sanki kendi keşiflerimizmiş gibi keyifle, bu iyiliği yapmakla insanlığa hizmet etmişler gibi buketlere sararak anlatıyoruz.

Ne hizmet etmişler yahu?

Amerika kıtasında yok ettikleri 30 milyon Kızılderili yerliyi akbabalara yem etmek midir hizmetleri mesela?

Hindistan’da fabrika ürünleriyle rekabet edemesinler diye dokuma ustalarının ellerini bileklerinden kesmek midir?

Belçika’nın sömürgesi Kongo’da, kaçmaya kalkan esir babanın önüne evladının bilekten kesilmiş ellerini koymak mıdır?

Vietnam’da 1 milyondan fazla insanı, Irak’ta 500 bin çocuğu öldüren Amerikalı katiller değil miydi?

Nihayet on binlerce çocuk, kadın, yaşlı demeden katledilen ve dünyanın gözü önünde süren Gazze’deki soykırımda yaşananları Batı yapmadı veya yaptırmadı mı?

Netanyahu denilen soykırımcıyı, Amerikan Kongresi’nde 50 defa ayakta alkışlayarak suç ortağı olduklarını tescil edenler aynı Olimpiyatları düzenleyen ve barış, kardeşlik, dostluk diye müraice lafların sahipleri olmadı mı?

İşte biz bu kalleş Batı ile karşı karşıyayız dostlar. Bunu hiç unutmayalım. Daha doğrusu aklımızı başımıza devşirelim ve Batı cephesinden gelen mal, bilgi, haber ne varsa her nokta üzerinde dikkatimizi bileyi taşıyla keskinleştirmeye bakalım.

Ama Olimpiyatlara gönderdiğimiz sporcularımıza Vakko’nun tasarladığı şenaati de gözden kaçırmayalım. Kurban olduğumuz kırmızı beyaz bayrağımızın rengi varken İsrail bayrağının rengini, üstelik holokost’tan kurtarılanların üzerindeki pijamalara benzer şekilde tasarlayarak sporcularımıza giydiren zihniyetin uyanması mümkün mü sizce? Onun için uyanana kadar kalk borusunu üflemeye devam edeceğiz.

Bakın, dünya uyumuyor, biz ise uyandıramıyoruz.

Siz hiç İsrail’in okullarında artı (+) işaretinin Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğini ifade ettiği gerekçesiyle yasaklandığını biliyor muydunuz?

Biz bilmiyoruz ama İsrail aklı biliyor. Bilmem anlatabildim mi?     

Yorum Analiz Haberleri

İran'ın enerji krizi, sanayilerin kapatılmaya zorlanmasıyla korkunç bir noktaya ulaştı
Suriye'nin Türkiye'den ve Arap ülkelerinden ne beklentisi var?
Adem Özköse: Suriye’de kendimi artık büyük bir hikayenin başlangıcındaymışız gibi hissediyordum
60 yıllık Baas sultasının izlerini silmek kolay olmayacak!
İslam'a saldırmak için fırsat kollayanlar...