‘Kültür Dindarlığı’ndan ‘Kültür Atatürkçülüğü’ne

Kemal Öztürk, yazısında son dönemin popüler keşfi olan kültür Atatürkçülüğüne yelken açanların, hangi limana demirleyeceklerine bir türlü karar veremeyenlerin patolojik görüntüler ortaya çıkardığını dile getirmiş.

Yazarın kimlik hazmı problemi yaşayanları tiye alan satırlarından önce; kültür dindarlığından kültür Atatürkçülüğüne evrimleşenlerin ‘Reisçi’lik zehirlenmesine maruz kaldıklarını ve yine bu zehrin “balık baştan kokar misali” her yeri sardığını da hatırlatmak gerek elbet.

Yazıda “Atatürkçü İslamcılar” eleştirisi yapılırken “cumhurbaşkanının böyle bir talimatını da duymadım" demek de ayrı bir psikolojik tahlil gerektiriyor. Cumhurbaşkanı değil mi “Atatürk’ü ne faşist kafalara ne de Marksist solculara bırakmayacağız!” diyen?

Kemal Öztürk’ün bugünkü Yeni Şafak’ta yer verilen “Kültür dindarlığı Kültür Atatürkçülüğü Kültür Mantarı” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz:

Bizim için sakal bir kimlik gibiydi o zamanlar. Üniversitede Atatürkçülüğü ile meşhur hocam, sakallı ve Kanal 7’de çalıştığım için (ve tabi derslerine girmediğim için) beni sınıfta bırakmakla tehdit etmişti. Sakallı olmak, “dinci, radikal İslamcı, yobaz” gibi isimler çağrıştırıyordu zihninde.

Sakallı insanlar, dini ve politik kimliğin bir ifadesi olarak sakalını uzatırdı.

Ayrıca telefonu açarken, ‘Selamun Aleyküm’, kapatırkan ‘Allah’a emanet ol’ demek, cümlelerde ‘Allah razı olsun, hakkını helal et’ gibi kalıpları sık kullanmak, dindar kesimin alameti farikasıydı.

AK PARTİ’DEN SONRA ‘DİNİ BÜTÜN’ OLANLAR

AK Parti iktidarından sonra, Ankara’da mecburiyetten (657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereği) sakalımızı kestik. Öyle Halk Bankası Genel Müdürü’nü ararken de, ‘Selamun Aleyküm’ diye aramıyorduk. Konuşma dilimizi olabildiğince ‘seküler’, görüntümüzü de mümkün olduğu kadar ‘modern’ yapmak icap eder diye düşündük. Ne de olsa, laik devletin, seküler başkentindeydik artık.

Lakin, işin ilginci, biz o tarafa doğru görsel olarak evrilirken, o taraftan buraya da bir sembolik evirilme fark ettim.

Mesela dinle, diyanetle ilişkisi, benim Petrus şarabıyla alakam kadar uzak olan kişilerin, karşılaştığımızda, ‘Selamun Aleyküm’ demesi, üslubunda dini terminolojinin ağır basması dikkatimi çekiyordu.

Her ne kadar, “kravatın ne kadar güzel hocam, Allah razı olsun,” diye yanlış yerde kullansa da bazı kavramları, bir kültürel değişim olduğu aşikardı.

Garibanların ‘sosyalleşmek’ için Cuma’ya gitmeleri, namaz kılmaları ayrı bir eziyetti onlar için. Birisi, ‘namazda yanındakini taklit et, ağzını kımıldat olur’ demiş sanırım. Yanındaki burnunu çekince, o da çekiyordu.

Her Cuma, her dini bayram ve kandilde gönderilen mesajlar bizi bile şaşırtıyordu. Sonradan anladık ki internetten copy-paste yapıyorlarmış. Aslında, bir siyasi, El Kaide’nin yöneticilerinden Zerkavi’den alıntı yaptığında şüphelenmiştim. İçinde ‘Allah, Müslüman’ kelimeleri geçiyor diye ilk gördüğü cümleyi göndermiş bana.

KÜLTÜR DİNDARLIĞININ YÜKSELİŞİ

Diyeceğim, bürokrasi ve devletle işi olanlar arasında “kültür dindarlığı” dediğimiz şey yaygınlaşıyordu. Yani kültür mantarı gibi, organik değil, doğal değil, zemini ve iklimi sonradan oluşturulmuş yapay mantar gibi, bir şeydi bu.

Daha bitemedi durun.

Game of Thrones başladıktan sonra, bir de sakal modası başladı mı sana. Sokağa bir çıktık, herkes dini bütün mümin gibi sakal bırakmış. Tıpkı bizim gibi, bildiğin ‘İslamcı sakalı’ hepsi. İlk başlarda “Selamun Aleyküm kardeş” diye hitap edince, “hee, ne diyo panpa bu ya?” diye tepki alınca anladık, ‘yok bunlar İslamcı değil’ dedik.

Biliyorsunuz, İsveç’te bir grup Hipster, sakallarından dolayı IŞİD'Cİ sanılmış tutuklanmıştı. Bizimki de öyleydi, her gördüğümüzü AK Partili, dindar sanıp sarılacağımız oluyordu.

Anlayacağınız, bir grup, AK Partili gibi görünmek için, bir grup da Jon Snow’a benzemek için sakal bırakmış, ortalık karışmıştı.

“EN HAKİKİ DİNDAR, İSLAMCI, REİSÇİ BİZİZ”

Ancak kültür dindarlığının boyutları her tarafta görülüyordu ve garip bir hal alıyordu. Umre’ye giden sosyetenin ihramını Dolce Gabbanna’dan almaya kalkması, Abdülhamit güzellemesi yapacağım diye duvarına yanlışlıkla, Abdülmecit tablosu asması, Osmanlı bayrağı ile Tunus bayrağını karıştırması gibi sempatik kazalar oluyordu.

Bir manken hanım da Külliye’de tuvalete girip klozetin fotoğrafını çekmiş, “vallahi altın değil” diye tivit atıp, Cumhurbaşkanı'na siyasi destek verme çabasına girmişti. Tuhaf bulunmuştu. Bu da ‘siyasi kazaydı’. Zaten sonradan o manken AK Parti’den ‘irtitad’ etti.

Yine de insanların dini inançları, ibadetleri bizi ilgilendirmez, nasıl istiyorlarsa öyle yapsınlar dedik. Lakin bir baktık, bu kültür dindarları mangalda kül bırakmıyorlar.  Sonradan bunların ‘kültür İslamcıları, kültür milliyetçileri’ de çıktı. Televizyon ekranlarında ‘en hakiki Reisçi benim, en hakiki İslamcı benim, en hakiki milliyetçi benim’ diye bağırdılar. Yetmezmiş gibi, bizim itikadımızı, inancımızı, fikrimizi ve ‘dava’ adamlığımızı sorguladılar, beğenmediler. Kur’ân okumasını bilseler, kıraatimizi de beğenmeyecekler. O kadar hızlılar.

Tam bunlarla ilgili ‘kültür dindarlığı’ diye yazı yazmaya hazırlanırken, bir baktım bizim cenahta bir Atatürkçülük rüzgârı esti ki, herkes o tarafa eğildi.

KÜLTÜR ATATÜRKÇÜLÜĞÜ MODASI

Hayır, Cumhurbaşkanı’nın bu yönde bir talimatını da duymadım, neden bu kadar acil bir şekilde, ‘asıl Atatürkçü’ olduğunu ispatlamaya başladı birileri ki? ‘Benim ninem de başörtülüydü’ diyenlerden sonra, şimdi de ‘benim dedem de Atatürk’ün silah arkadaşının oğlunun torunuydu’ diyenler çıktı.

Şuna çok güldüm, AK Parti’ye yaranmak için kültür mantarı gibi, birden ‘dindarlık’ rolü yapanlar, birden Atatürkçü moduna geçerken, anında gerçek dindarları ‘münafıklar’ diye suçlamasın mı?

Bunalıma giren hanımlar saçını kestirip, rengini değiştirirmiş derler. En başta liberal, sonra Kürtçü, sonra İslamcı, sonra milliyetçi ve şimdi de Atatürkçü olan ama hep ‘Reisçi’ olduğunu söyleyen bu tayfanın bunalımı, sanırım patolojik bir hale döndü. Yakında şizofren olup kim olduğunu unutacaklar.

Demem o ki, ‘kültür dindarlığı’ gibi şimdi de ‘kültür Atatürkçülüğü’ çıktı başımıza. Ne memleket ya. Her gün ayrı bir romanı yazılır inanın.

Baktım olmadı, ben de Atatürkçü olurum artık!

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!