Kudüs'ün yolu Halep'ten geçer

Taha Kılınç, Mahmud Zengi'nin Halep'i fethettiği dönemin tarihçesine değinirken, Kudüs'ün fethine giden yolda Halep'in önemine vurgu yapıyor.

Taha Kılınç/Yeni Şafak

Halep-Kudüs hattı

Kaynaklarımız, İslâm tarihinin en gözde hükümdarlarından Nûreddîn Mahmûd Zengî’nin (1118-1174) üç temel siyasî hedefinin olduğundan söz eder: 1) Haçlıları Bilâdüşşâm ve çevresinden sürüp çıkarmak, 2) Fâtımîleri ortadan kaldırarak, İslâm dünyasını Şiî-Sünnî hilafet ikileminden kurtarmak ve böylece Bağdat’taki Sünnî

Abbâsî halifesini güçlendirmek, 3) İstanbul’u fethetmek…

Büyük Selçukluların Halep ve Şam atabeyi olarak vazife yapan ve şehadet özleminden dolayı -yatağında vefat ettiği halde- “Şehîd” unvanıyla anılan Nûreddîn Mahmûd Zengî, bizzat planladığı ve sürdürdüğü seferlerle Haçlıları zayıflatmayı başardı; seçkin komutanı Salahaddîn Eyyûbî’nin attığı adımlarla Fâtımîlerin tarihe karışmasına şahitlik etti, ancak İstanbul’un fethi kendisine müyesser olmadı. Zira vakt-i merhûnu ermemişti henüz.

Nûreddîn, kendisini Kudüs’ün yeniden fethine öylesine adamıştı ki, günün birinde Mescid-i Aksâ’ya yerleştirilmek üzere Halepli ahşap ustalarına olağanüstü güzellikte bir minber bile inşa ettirmişti. Kudüs o dönemde henüz Haçlı işgali altında bulunduğundan, minber geçici olarak Halep Ulu Camii’ne konuldu.

“Emevî Camii” olarak da bilinen Halep Ulu Camii’nde o minberi gören birçok seyyah ve tarihçi, şu tanımın gerçekliği konusunda görüş birliği içinde: “Kınından çıkarılmaya hazır bir kılıç gibiydi!” Bu, bir minber için yapılabilecek en çarpıcı benzetmelerden biriydi şüphesiz. Çünkü esas yeri Halep değildi onun, günün birinde Kudüs’e gidecek ve Mescid-i Aksâ’nın başköşesine kurulacaktı. Halep Ulu Camii’ni ziyaret eden veya orada namaz kılan herkes için, minber, Kudüs’ün bir gün muhakkak fethedileceğini belirten bir işaret, adeta bir kutup yıldızı ve manevî bir pusulaydı. Aynı zamanda siyasî ve askerî bir hedefi sürekli hatırlatan bir uyarıcı, cami içinde Kudüs’ün Haçlı işgali altında olduğunu haykırmaya devam eden ve Müslüman halka vazifelerini öğreten beliğ bir hatipti.

Salahaddîn Eyyûbî önce Fâtımîleri ortadan kaldırarak Mısır’ı kontrolü altına aldı, ardından Suriye ve Irak bölgesinde asayişi sağlayıp 1187’de Kudüs’ü yeniden Müslümanlara kazandırdı. Fetihten sonra yapılan ilk işlerden biri, Nûreddîn’in minberinin Halep’ten Kudüs’e taşınması oldu. Mescid-i Aksâ’nın en önemli kısmı konumundaki Kıble Mescidi’nde, mihrabın yanı başına yerleştirilen bu muhteşem minber, sonraki yüzyıllar boyunca orada duracak ve Halep-Kudüs direniş hattının sembolü olacaktı. Ta ki 1969’daki o uğursuz kundaklamada küle dönüşünceye kadar…

Ortadoğu’nun kadîm şehirlerinin talihi, bir zincirin halkaları gibi birbirine sımsıkı bağlıdır. Salahaddîn Urfa’yı, Musul’u, Rakka’yı, Humus’u, Beyrut’u, Kahire’yi, Gazze’yi tamamen yönetimi altına aldıktan sonra Kudüs’ün özgürlüğüne giden yolu açabilmişti. Öncesinde, Kudüs’ü özgürleştirmek için attığı her adım bizzat içeriden baltalanıyordu çünkü. Kahire dosyasını kapatmadan Kudüs’ün kapısını çalamıyordu. Musul’u özgürleştirmeden, Kudüs’ün zincirini kıramadığını görmüştü. Tarih, Salahaddîn’den önce ve sonra, böyle nice sayısız misallerle dopdoludur.

Coğrafyayı bu bütünlük içinde seyretmeyi bilenler, hiç şüphesiz, Halep’te geçtiğimiz haftadan bu yana yaşanan gelişmelere bakarak sevinip umutlandılar. Çünkü onların ufkunda Halep, içinde Antep, Kilis, Maraş, Urfa ve Adana’nın da bulunduğu kocaman bir yürek adasıydı. Halep’in sınırları ta Kerkük ve Musul’a kadar uzanıyordu. Araya çizilen hududun hükmü yoktu. Kardeş şehirler, aynı hat boyunca kesintisiz biçimde birbirine ekleniyor ve sınırlara rağmen sımsıkı kucaklaşıyordu.

Ancak -coğrafyaya aynı bütünlük içinde bakmakla birlikte- sahadaki gerçeklerin ve dengelerin de farkında olanlar, halen temkinlerini korumaya devam ediyor. Zira Ortadoğu, aynı zamanda iç içe stratejilerin, üst üste hamlelerin ve birbirine galebe çalmaya çalışan yerli-yabancı aktörlerin satranç tahtası. Temkin ehli, Suriye’nin yiğit evlatlarına, gasp edilen vatanlarını ve kaybettikleri şehirlerini geri alma mücadelelerinde yürekten destek verirken, gidişatın -yeniden- rayından saptırılmaması için de cân-ı gönülden dua ediyor.

Yorum Analiz Haberleri

Saadetliler, bir defa da ‘HAMAS terör örgütüdür’ diyenleri protesto edin!
Bir 5816 garabetinin hikayesi: Atatürk’e hakaretten mahkeme oldum
Geçmişten günümüze "başörtüsü" deneyimleri
Gazze'deki katliam için yarışıyorlar
Rızkımıza haram bulaştırmayalım