Kudüs’te Yahudileştirme

Ahmet Varol

Bu sıralarda dünya gündemini meşgul eden konulardan biri de siyonist işgalin Filistin’in Kudüs şehrinde ve Batı Yaka bölgesinde hızlandırmaya çalıştığı yahudileştirme ve yeni yerleşim merkezleri inşa planıdır. Görünüşte dünyanın bazı etkin güçleri buna itiraz ediyor ve kınama kararları alıyor yahut tepki açıklamaları yapıyorlar. Ama gerçekte yahudileştirme ve gasp faaliyetlerinin önüne geçilmesi için söze gelir bir çaba yok. Zaten şimdiye kadar işgalcileri en çok cüretlendiren de kendilerini “uluslararası toplum” olarak niteleyen güçlerin sergilediği bu tutum olmuştur.

Siyonist işgal, Gazze’de aldığı ağır yenilgiye ve hemen ardından 29 Kasım 2012’de BM Genel Kurulu’nun çıkardığı Filistin’e BM üyesi olmayan gözlemci devlet statüsü verme kararına karşı intikam kampanyası içine girdi. İşgalcinin bu tutumu Filistin’in BM nezdinde gözlemci devlet olarak kabul edilmesine bile tahammülü olmadığını gösteriyor. Böyle bir işgalcinin “iki devletli çözüm” formülüne razı edilmesinin nasıl mümkün edilebileceğini düşünmek gerekir. Bu durum işgalci siyonist ve onun arkasında duran emperyalist güçler açısından “iki devletli çözüm” formülünün tamamen oyalama ve aldatmaca olduğunun belgesidir.

Buna razı olmamalarının sebebi de suçlu ve Filistin toprakları üzerinde işgalci olduklarını, gasp edilmiş topraklar üzerindeki mülkiyetlerinin hukuki geçerliliğinin olmadığını, gerçek anlamda hukukun icra edilmesi durumunda buraları sahiplerine iade etmek zorunda kalacaklarını bilmeleridir.

Siyonist işgalci intikam duygularını çeşitli şekillerde dışa yansıttı. Gazze’de aldığı ağır yenilginin ardından Batı Yaka’da, Hamas mensubu milletvekillerini de kapsayan geniş çaplı tutuklama kampanyası bu yüzdendir.

Batı Yaka’da görünüşte bir özerk yönetim bölgesi bulunsa da buralara giriş çıkışta işgal devletinin gümrük ve pasaport kontrolünden geçme zorunluluğu var. Bu geçişlerde damgalarda kullanılan “Filistin bölgesi” yerine “Yahudi ve Samarra bölgesi” ibaresi kullanılması da aynı intikam duygusunun bir yansımasıdır.

İşgalcinin bu uygulamaları, tutuklamaları ve baskınları bölgede gerginliğe ve çatışmalara da neden oldu. O yüzden bölgede geniş çaplı bir gerginlik başlamış durumda ve bunun yeni bir intifadaya işaret etmesi ihtimalinden de söz ediliyor. Nitekim son zamanlarda işgal güçlerini hedef alan eylemlerde artış gözleniyor.

Fakat bunların hepsinden daha tehlikeli olan Doğu Kudüs ve Batı Yaka bölgesinde yahudi yerleşim alanlarının artırılması, yeni inşaat alanları oluşturulması ve bu amaçla oraların asıl sahiplerinden yeni araziler gasp edilmesi kararları alınmasıdır.

Siyonist işgalcinin bu tür kararlar alabilmesi ve toprak gaspına, yeni inşaat alanları oluşturmaya devam edebilmesi en başta Filistin’in BM’de gözlemci devlet statüsü kazanması konusunda zihinlerde soru işaretleri oluşturuyor. Çünkü böyle bir statü kazanılmasının Filistin tarafına davalarını, maruz kaldığı haksızlıkları uluslararası kurumlara taşıma imkânı sunacağı söyleniyordu. İşgalci ise yeni gasp ve inşaat kararlarıyla adeta kendilerini “uluslararası toplum” olarak tanımlayanlara böyle bir şeyi tanımadığı ve nazarı itibara almadığı mesajı veriyor. Onun bu tutumu ve karşılığında yapılan kınamalar, göstermelik açıklamalar da sanki danışıklı dövüş gibi. İşgalci bu cesareti rahatça gösterebiliyorsa o zaman “Gözlemci devlet, statüsü sadece kapısının üzerine tabela asılıp da kapısına çifte kilit vurulan dükkan özelliği mi taşıyor?” diye sormak gerekiyor.

Konuyla ilgili haberlerde bazen işgal devletinin Doğu Kudüs’ü İsrail’e ilhak etmeye hazırlandığı ifade ediliyor. Bu, Filistin meselesiyle ilgili bilgi yetersizliğinden kaynaklanıyor olabilir. Çünkü işgalci siyonist Kudüs’ü birleştirme ve tamamını işgal devletine ilhak kararını daha önce almıştı. Şu an yapmak istediği bölgedeki Müslüman nüfûsu göçe zorlayarak yahudi nüfûsu artırmak ve tüm dünyanın burayı bir “İsrail şehri” olarak tanımasını sağlamaktır.

İşgal devletinin bütün bu çabaları kutsal Mescidi Aksa açısından da ciddi tehlike oluşturuyor. Çünkü bir yandan şehrin etrafı yahudi yerleşim merkezleriyle kuşatılırken bir yandan da bu kutsal mabedin etrafındaki Müslüman mahallelerinin yıkılıp yerine yahudi mahalleleri inşa edilmesine çalışılıyor.

YENİ AKİT