İşgalci Siyonist devlet iki gün önce (22 Temmuz Salı) yeni bir buldozer eylemiyle sarsıldı. Verilen bilgilere göre bu eylemi de el-Celil Özgürlük Tugayları sahiplendi. Eylemin, Kudüs’te işgal devletinin önemli yabancı misafirlerini ağırladığı Kral Davud Oteli’nin yakınında gerçekleştirilmesi Siyonist yönetimdeki güvenlik endişesinin daha da artmasına sebep oldu. Bu durum işgalci devletin artık önemli diplomatik misafirlerinin güvenliklerini sağlama konusunda da zorlanacağını çünkü direnişin Siyonist devlet açısından oldukça ehemmiyet arz eden risk noktalarına doğru yaklaştığını gösteriyor.
Kudüs eylemi, geleceğini tamamen şiddet, saldırı ve baskıda gören işgalci Siyonist devletin saldırgan tutumuna Filistin’deki özgürlük mücadelesinin artık kesinlikle göz yummayacağını ve boyun eğmeyeceğini gösteriyor. Şiddete dayalı bir şekilde kurulan ve sürekli silahın gücüyle ayakta kalmaya çalışan Siyonist devlet aslında iğretidir. Ama uluslar arası emperyalizm bu gerçeği görmeme konusundaki ısrarını sürdürüyor. Emperyalist güçler her ne kadar görmese de gerçek değişmiyor.
Eylemin gerçekleştirildiği saatlerde Ürdün’de olan ABD Başkan adayı Obama, Kudüs eylemine hemen oradan tepkisini dile getirdi. Obama’nın böyle bir tepkiye hakkının olması için en azından hemen bir gün önce Filistinli bayan milletvekili Muna Mansur’un işgalciler tarafından iğrenç bir şekilde tutuklanmasına da tepki göstermiş olması gerekirdi. Aynı şekilde yine bir İsrail insan hakları kuruluşu olan Betselem tarafından kamuoyunun dikkatine sunulan görüntülerde Siyonist devletin sergilediği vahşete tepki göstermiş olması gerekirdi. Bu görüntülerde işgalci askerlerden birinin tuttuğu Filistinli genç bir başka işgalci asker tarafından hedef alınıp bacağından vuruluyordu. Aynı şey Siyonist vahşete her zaman sessiz kalıp da Filistin halkının haklı özgürlük mücadelesine öncülük eden direnişçilerin eylemlerine tepki gösteren Batılılar için de geçerlidir.
Kudüs eyleminden sonra Yahudi yerleşimciler bazı yerlerde Filistinlilere toplu saldırılar düzenledi, linç girişimlerinde bulundular. Batılı zihniyetin yaklaşımına göre bu, Kudüs’teki eyleme karşı doğal bir tepkiydi çünkü adamların sinirleri bozulmuştu, kendilerine hâkim olamıyorlardı. Düşünün ki Filistin topraklarını haksız bir şekilde gasp eden işgalci saldırganların sinirlerinin bozulması doğal bir şey de evleri yıkılan, gece yarısı baskınlarıyla milletvekili düzeyinde hanımlarının kollarına kelepçe vurulan ve onurları rencide edilen, kundaktaki bebekleri katledilen, hastalarının tedavi görmeleri engellenen ve daha nice insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılan Filistinlilerin sinirlerinin hiç bozulmaması gerekiyor. Onlar maruz kaldıkları zulüm ve vahşete tepki gösterdikleri zaman hemen bütün hâkim güçlerin hedefi oluyorlar. Ama Siyonist işgal devleti Filistinli genci hedef alıp vahşi bir şekilde bacağından vuran askerini suçlu dahi saymazken Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin kılı bile kıpırdamıyor. Zaten işgal devleti de söz konusu mahkemenin kendisini hesaba çekmeyeceğinden emin bir şekilde savaş suçlarını rahatça işleyebiliyor.
Aslında doğal olan işgalcilerin sinirlerinin bozulması değil, HAMAS’ın eylemle ilgili açıklamasında da dile getirdiği üzere Filistin direnişinin işgal devletinin saldırganlığına gösterdiği tepkidir. Kudüs eylemi Siyonist devletin saldırgan tutumunun doğurduğu bir karşı tepkidir.
İşgalci saldırgan devlet Gazze’deki direnişle ateşkese razı olduktan sonra şiddet uygulamalarını ve saldırılarını büyük ölçüde Batı Yaka bölgesine taşımıştı. Burada kukla Abbas yönetiminin istihbarat ve güvenlik organlarıyla da işbirliği yaparak muhtelif saldırılar ve baskınlar düzenledi. Son olarak da Nablus’ta gece yarısı evlere baskınlar düzenleyerek bayan milletvekili Muna Mansur’la birlikte birçok iş adamını ve hareket önderini tutukladı. Eğer Siyonist devlet saldırganlığını ve şiddetini Batı Yaka’ya taşırsa Filistin direnişinin ABD başkan adayı Obama’nın ağırlanacağı Kral Davud Oteli’nin birkaç metre ilerisinde, yöneticilerin hemen burnunun dibinde eylem gerçekleştirmesini de kabullenmesi gerekir.
Kudüs eyleminin ateşkes açısından da sorgulandığını görüyoruz. Siyonist devletin veya onun sözcülüğünü yapan medya organlarının buna hiç hakları yok. Eğer Siyonist devlet “Gazze’deki ateşkes bizim için Batı Yaka ve Kudüs’te bağlayıcı” değildir diye düşünüp bu bölgedeki şiddetinin dozunu artırırsa Filistin direnişinin bu bölgede ateşkese bağlı kalmasını beklemeye hiç hakkı olamaz.
VAKİT