Kudüs... Ey Kudüs, Yeniden
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Okunup bitirildiğinde, yazarlarını kıskandıran kitaplar vardır. “Ah keşke” dersiniz, “Bunu ben yazmış olsaydım!” Mesele sadece yazarların ulaştığı ün ya da elde ettikleri maddî kazanç değildir. Hatta bunlar, denklemin çok küçük parçalarıdır. İnsanı esas kıskançlığa düşüren şey, bu kitapların yazılış sürecinde erişilen kaynaklar, kendileriyle röportajlar yapılan ünlü simalar, taranan arşivler ve gözden geçirilen temel metinlerdir. “Bunu ben yazsaydım keşke!” cümlesi, bu açıdan bakınca aslında “Keşke bu kadar tecrübeyi ve bilgiyi ben edinseydim!” demektir.
Yollarının kesiştiği 1950’lerden itibaren, birlikte birçok başyapıta imza atan Dominique Lapierre ve Larry Collins, işte tam da bu cümlelerin hedefi olabilecek iki yazar.
Diplomat bir babanın oğlu olan Fransız asıllı Lapierre, küçük yaşlarından itibaren kendi yolunu çizmeyi kafasına koymuş, ailesinden harçlık almamak için boyacılık bile yapmış biriydi. Türkiye de dâhil birçok ülkeyi gezdikten sonra ufak ufak yazmaya başlayan Lapierre’in yolu, Paris’teki bir pastahanede Larry Collins’le kesişti. ABD’nin Connecticut eyaletinde dünyaya gelen ve Yale Üniversitesi’nde sağlam bir eğitim alan Collins, bir süre reklamcılık sektöründe çalışmış, daha sonra askerlik görevi için Fransa’ya gelmişti. Kısa bir sohbetin ardından kafalarının tamamen uyuştuğunu fark eden ikili, sıkı dost ve iş ortağı oldu.
Dominique Lapierre ve Larry Collins, Collins’in aniden öldüğü 2005 yılına kadar, ortak imza ile birbirinden ilginç ve önemli kitaplar yazdılar. Hindistan’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazanma sürecini anlattıkları “Bu Gece Özgürlük”, ünlü matador Manuel Benitez Peres’in yaşamöyküsü eşliğinde İspanya iç savaşını mercek altına aldıkları “Yasımı Tutacaksın”, İsrail’in kuruluşunu ve buna Arap dünyasının gösterdiği reaksiyonu ustalıkla tasvir ettikleri “Kudüs Ey Kudüs”, 1968 Mayıs’ını konu edinen “Paris Yanıyor Mu?” başta olmak üzere, yayımladıkları eserler hep yakın tarihin dönüm noktalarına ışık tuttu.
Lapierre-Collins ikilisinin imzasını taşıyan kitaplar, arka planında yıllarca süren uzun araştırmalar, kıtalara yayılan uzun yolculuklar ve çok sıkı bir akademik disiplin demekti. İki arkadaş, gazeteciliğin kazandırdığı merak ve fikr-i takiple, belki de enstitülerin kalabalık ekiplerle ancak oluşturabileceği kalıcı ve hacimli metinler yaratmayı başardılar.
***
Tüm dünyada İsrail-Filistin çatışmasının olmazsa olmaz metinlerinden kabul edilen Kudüs Ey Kudüs, Türkçe’de uzun süre ihmal edildikten sonra, nihayet geçtiğimiz günlerde Kronik Yayınları tarafından yeniden yayımlandı. 1970’lerin ilk yarısında dilimize çevrildikten sonra sadece 3-4 baskı yapabilen ve günümüzün fast-food malumat ortamında arada kaynamaya mahkûm edilen eser, şimdi hak ettiği şekilde özenli bir baskıyla tekrar elimizin altında.
İsrail’in kuruluşuna giden süreci ve yaşanan sancılı ayları adeta dakika dakika anlatan, bunu yaparken de Filistin meselesine esas teşkil eden noktaları teker teker gözler önüne seren Kudüs Ey Kudüs’ün kaleme alınması için, Dominique Lapierre-Larry Collins ikilisi, tam beş yıl sıkı bir araştırma yapmış. İsrail ve Filistin cephesinin ana kahramanlarıyla bire bir röportajları, özel arşivlerden belgelerin toplanmasını ve olaylara tanıklık edenlerin canlı anlatımlarını da içeren bu sürenin ardından, yaklaşık 700 sayfalık bir metin ortaya çıkmış.
Kudüs Ey Kudüs, Filistin meselesiyle ilgili derinlemesine bir bilgiye ya da önseziye sahip olmayanları çarpacak bir kitap. Yer verilen anekdotlardan bazılarının, sıradan okuyucuyu “Bunlar gerçekten yaşanmış olabilir mi?” sorusuna sevk etmesi kaçınılmaz. Hatta -özellikle Arap tarafına dair anlatılan bazı hususların- okuyucuyu, kitabın taraflı olduğunu düşünmeye itmesi de gayet normal. Tüm bu duygusal tepkiler bastırılıp, kitap sakin bir kafayla ve altı çizilerek okunduğunda, yerine getirilmesi gereken bir görev daha çıkıyor karşımıza: Başka kaynaklar üzerinden çaprazlama okumalarla, Lapierre-Collins’in sağlamasını yapmak. Bu yapıldığında ulaştığımız sonuç ise, -biz Müslümanlar açısından özellikle- epey acıklı: Çok büyük fırsatlar kaçırmışız. Ve maalesef, yazarların 1940’lara dair çizdikleri tablo, benzer hatalar tekrarlandığı için, günümüzde de aynen geçerli.
Kudüs Ey Kudüs, Müslüman okuyucu açısından bir özeleştiri ve ayna metni adeta. Sloganların karın doyurmadığını, tam tersine açlığı daha da artırdığını anlamaya yarayacak bir metin ayrıca.
***
Hızlıca kapatmamız gereken temel bir eksiğimiz var: Hikâyelerimizi kendimiz yazamıyoruz. Yakın ve uzak tarihimize dair en çarpıcı ve vurucu metinlerin (ve de belgesel ve filmlerin) neden çoğunlukla Müslüman olmayan isimlerin elinden çıktığı üzerinde ciddi olarak düşünmeliyiz. Tüm dünyada sansasyon yaratan ve büyük etki uyandıran hikâyelerimizi artık kendimiz anlatmak durumundayız.
Ortadoğu’nun modern tarihi, tartışmalı meselelerle ilgili anlatılar, çatışmaların adaletli biçimde tasviri… Yapacak epey iş, yazılacak epey kitap var. Eğer başımızı ateşli sloganlardan ve olmayacak hayallerden kaldırabilirsek.