Katar’da düzenlenen Kudüs Konferansı’ndan aktaracağımız notlar genellikle açılış ve kapanış oturumlarında yapılan konuşmalardan aldığımız notlar olacak. Bu iki oturum ortak düzenlendi. İkisi arasında Kudüs Müessesesi’nin toplantılarıyla Kudüs İçin Çalışma Yapan Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nin toplantıları ayrı ayrı yapıldı. Ben de Kudüs Müessesesi’nin Genel Kurulu (Meclisu’l-Umena) üyesi olmam münasebetiyle onun kapalı toplantılarına katıldım. Bu toplantılarda yapılan konuşmalar tamamen kurumun kendi faaliyet raporlarıyla ilgili değerlendirmelerden oluştuğu için onlardan aktaracağımız bir şey yok.
Açılış oturumunun ilk konuşmacısı Arap dünyasının tanınmış fikir adamlarından Münir Şefik’ti. Arap Ulusal Kongresi, Arap İslâmî Kongresi ve Arap Partileri Genel Kongresi adına konuşan Münir Şefik, Filistin meselesinin temelinde Kudüs davasının olduğuna ve pazarlıklardan sonuç çıkmamasının, sürekli bir noktada tıkanıp kalmasının temelinde de Kudüs meselesi olduğuna dikkat çekti. Şefik, Siyonist işgal devletinin Kudüs üzerindeki gayri meşru hâkimiyetini sağlamlaştırmak için muhtelif oyunlara başvurduğuna fakat bu oyunların devam etmesi halinde görüşmelerden bir sonuç çıkmasının mümkün olmadığına, Filistinliler için Kudüs’ün bütün halinde bir hak olduğuna ve bu hakkın teslim edilmemesi halinde bir çözüme varılmasının da mümkün olamayacağına işaret etti. Şefik, Filistinliler için yurda dönüş hakkının da sabit bir hak olduğunu ve bu haklarından asla vazgeçmeyeceklerini vurguladı. Münir Şefik konuşmasında ABD’nin İslâm dünyasında iç çatışmaları körüklemeye çalıştığını ve bunun için birtakım politikalara başvurduğunu dile getirerek, onun oyunlarını boşa çıkarmak için birliği güçlendirmenin büyük önem arz ettiğini hatırlattı.
Açılış oturumunun ikinci konuşmacısı Dr. Ali Ekber Velayeti, Kudüs Müessesesi’nin birleştirici rolüne dikkat çekerek Müslümanların kendi aralarındaki sorunların çözümünde bu müessesenin olumlu rolünden yararlanılması gerektiğini vurguladı. İslâm âleminin hassas bir dönemden geçtiğine dikkat çeken Velayeti, Kudüs Müessesesi’nin çatısı altında düzenlenen bu buluşmanın birlik ve dayanışmayı güçlendirmek için bir fırsat olduğunu dile getirdi. HAMAS, Hizbullah ve İslâmî Cihad arasında herhangi bir fark olmadığını ifade eden Velayeti hepsinin de ortak düşmanla karşı karşıya olduğuna ve Filistin direnişinin ümmetin iftiharı olduğuna dikkat çekti. Velayeti, işgal devletiyle yapılan görüşmelerin hakların alınmasında hiç işe yaramadığını dile getirerek Kudüs Müessesesi gibi kurumların büyük öneminin olduğunu dile getirdi.
Üçüncü konuşmacı Kudüs Ortodoks Kilisesi’nin önemli şahsiyetlerinden Patrik Dr. Atallah Hanna sözlerine, Kudüs davası için yaptığı çalışmalardan ve gösterdiği fedakârlıktan dolayı değerli ilim adamı, muhterem üstat Yusuf el-Karadavi’ye şükranda bulunarak başladı. Dr. Hanna, Kudüs halkının onun Kudüs davasına verdiği hizmetleri, bu uğurda yaptığı büyük çalışmaları çok iyi bildiğine dikkat çekerek: “Biz Kudüslüler olarak Müslümanıyla Hıristiyanıyla ona büyük saygı duyarız” dedi.
Dr. Hanna, Kudüs’te Hıristiyanların da Müslümanlarla birlikte işgal güçlerinin saldırılarına maruz kaldıklarına, göçe zorlandıklarına ve omuz omuza mücadele ettiklerine dikkat çekti. Mescidi Aksa’nın altındaki kazılara işaretle işgal devletinin Yahudileştirme çalışmalarının yerin altını da üstünü etkilediğini vurgulayarak bu çalışmalardan Hıristiyanların kutsal mekânlarının da zarar gördüğünü ve tehdit altında olduğunu ifade etti.
Atallah Hanna, Siyonist işgalin göçe zorlama politikalarının Hıristiyanları da etkilediğine dikkat çekerek bu devletin kuruluş merhalesinde Kudüs’te kırk bin Hıristiyan olmasına rağmen bugün bu şehirdeki toplam Hıristiyan sayısının on bini geçmediğini dile getirdi.
Hanna konuşmasında işgal devletinin ırkçı ayrım duvarının Kudüs ahalisi açısından doğurduğu olumsuz sonuçlar üzerinde de durarak bu duvar yüzünden binlerce öğrencinin okulsuz kaldığını, çünkü okulların duvarın içinde öğrencilerin ise dışında kaldığını, bu yüzden çocukların son derece sağlıksız şartlarda öğrenim gördüğünü vurguladı.
Filistin’de fitnenin sona erdirilmesi gerektiğini vurgulayan Patrik Hanna, saflarını birleştirmeleri için HAMAS ve Fetih’e çağrı yaparak: “Saflarımızı birleştirmeden Kudüs’ü kurtaramayız” dedi. Kudüs’ün işgalden kurtarılmasının imkânsız olmadığına dikkat çeken Hanna “İnşallah bir gün Kudüs’te buluşacağız” sözleriyle açılış oturumundaki konuşmasını bitirdi. Onun kapanış oturumunda yaptığı konuşmada da oldukça önemli vurgular vardı. Ama inşallah o vurgulardan bir başka vesileyle söz edeceğiz.
VAKİT