Küçük’ün planı hayata geçirildi!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Canım, Yalçın Küçük mü örgütü yönetecek?

Güldürmeyin insanı.. Yalçın Küçük kim ki, hükümeti devirsin?

Kah kah kah kah!!

Yalçın Küçük’ün nesi, Ergenekon örgütünün yöneticiliği ile bağdaşabilir ki?

Yalçın Küçük de kim oluyor ki, onu ciddiye alıyorlar? Yalçın Küçük’ün topu mu var, tüfeği mi var ki, darbe suçu ile suçluyorlar?

Devam edip gidiyordu, Ergenekon’u sulandırma harekatı.

Ama, hiç farkında değiliz.

Yalçın Küçük’ün planı, adım adım ilerliyor.

Ne diyordu Yalçın Küçük?

Ciddiye alınmayan, ciddiye alınması da istenmeyen Yalçın Küçük?

“CHP, Mustafa Balbay’ı milletvekili adayı göstersin. Engin Alan komutanım da, MHP’ye yakışır!”

CHP ile MHP.. Bizim bildiğimiz zıt kardeşler.

Yıllardır birbirlerine tam zıt politikalar ürettiler.

Ama şimdi, aynı el, birine bir tutukluyu, diğerine öbür tutukluyu milletvekili yapması için öneride bulunuyor.

Ve bu öneriye o günlerde, “Yalçın Küçük mü, hah hah hah” diye karşılık verenler, şimdi ciddileştiğinin müjdesini alıyorlar.

Evet, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir iki zik-zak sonrasında ağzındaki baklayı çıkarttı: “Balbay adaylık için CHP’yi tercih ederse, bundan memnun oluruz!”

Sadece Balbay zaferi değil, Engin Alan’ı da MHP’ye yerleştirdi, Yalçın Küçük!

Engin Alan için ne demişti Devlet Bahçeli bey, hatırlayalım: “O bize emanet.”

Kim kimi, kime emanet ediyor?

Koskoca korgenerali, birisine emanet mi etmek gerekiyor?

Ama, Yalçın Küçük varsa işin içinde.. Demek ki işler böyle yürüyor.

Yalçın Küçük’ün, bahsini ettiği iki aday da, hedef partiler tarafından alınıp kabul edildiler.

En azından, şimdilik.

Hâlâ birileri, “Yalçın Küçük mü? O da kim? Onun isminin bu davaya karışması, davanın ne kadar sulu olduğunun delilidir” demeye devam edecekler mi bakalım?

*

Ne güzel iş bu..

Askerler bombalarla suçüstü yakalandıklarında, klasik savunma ile serbest kalmalarını talep ediyorlar: “Bunlar, bizim mesleğimiz gereği ayrılmaz parçamız. Krokiler de, bizim mesleğimiz gereği, ders notlarımız!”

Yemedik ama..

Haydi yedik diyelim..

Doktorlar, bir Ergenekon üyesi profesörü, “her an ölebilir” raporu ile, yoğun bakım odasında tutuyorlar.. Şaibeler kamuoyunda gündeme geldiğinde, “Aaaa. Doktorluk gibi yüce bir mesleğin mensuplarını bile suçluyorlar. Cadı avı bu..” diye, hemen savunmaya geçiyorlar..

Ama sonunda ortaya çıkıyor ki, raporlar sahte.. Adam sapasağlam..

Arkasından gazeteciler gözaltına alınıyor..

Aynı koro, aynı itirazı yapıyor: “Aaaa. Gazetecilerin, çete ile, örgüt ile ne ilgisi olabilir? Gazetecilerin gözaltına alınmaları gösteriyor ki, davanın tamamı gayri ciddi.”

Her gözaltı dalgasında, hep aynı nakarat tekrarlandı. Ama hep gördük ki, iddialar değil, savunmalar gayri ciddi.

Askerlerin, Başbakan’ın evinin krokisini çizmeleri ajanda eğitim için değil, suikast için!

Ergenekon sanığı profesörün hastalığı ciddi değil, raporların sahteliği ciddi.

Gazetecilerde de, aynı sonuç çıkacak gibi..

Savcı Zekeriya Öz, “Gözaltılar, zanlıların yazdıkları yazılar, yazacakları kitaplar için değil.. Şu aşamada delilleri açıklayamayız” diyor..

Ama kıyısından köşesinden sızan bilgilere göre, hükümeti devirmek için hazırlanan kaos planlarının ardı arkası kesilmiyor.

Nasıl ki teğmenlerin ajandasında çıkan krokiler, “eğitim dersi” diye masum gösterilmeye çalışıldı.

Nasıl ki profesörün hastane odasında iki seneyi dolduran misafirliği, “hayati tehlikesi var” raporu ile normal gösterildi..

Şimdi de, gazetecilerin kaos çıkartma planları, “Mesleki çalışma, kitap yazıları, köşe yazıları” mavalı ile kamuoyuna yutturulmaya çalışılıyor.

Ahmet Şık, Doğan Grubu’ndan atıldığında, onun arkasında kimse yoktu. Doğan Grubu’na dava açtığında, kimse yoktu..

Şimdi bir anda sokaklara Doğan Grubu’nun yazarları, çalışanları dökülüyorsa, bu işte bir iş var demektir!

Sizce de öyle değil mi, kıymetli meslektaşlarım?

YENİ AKİT