Tarihi, coğrafyayı, kültür farklılığını görmeden, hesaba katmadan belli bir devirde ve yerde bazı fıkıh alimlerinin verdikleri fetvalara veya İslam'ın ilk yıllarında yapılmış bazı uygulamalara bakarak günümüzde, küçük kızların velileri tarafından –onların durum ve arzularına bakmaksızın- zorla evlendirilmelerinin caiz olduğuna fetva vermek dinimize kötülük yapmaktır ve İslam'ın imajını çirkinleştirmektir.
“Yok efendim Hz. Aişe küçük iken evlendirilmiş, yok efendim filan ayetteki falan kelime buna delalet edermiş…” diyerek bugün bunu yapmaya ve İslam'a yamamaya kalkışmak hem akla, hem dine ziyandır.
Hz. Aişe'nin küçük yaşta evlendiği kesin olmayıp “18 yaşında idi” diyen alimlerin de bulunduğunu daha önce yazmıştım.
Diğer âyet ve hadisler ise yine kesin olmayıp başka türlü anlayış ve yorumlara da açıktır; nitekim tarih boyunca bu farklı yorumlar (ictihadlar, tefsirler) yapılmış ve -Aile kanunu şeriata dayalı bulunan- Osmanlı'nın son zamanında küçüklerin evlenmeleri ve velileri tarafından zorla evlendirilmeleri yasaklanmıştır.
Son zamanlarda bu mesele üzerinde tartışmalar yapıldığı için aşağıda (bir iki yazıda) bu konuda ortaya konmuş bulunan ictihadları özetlemek istiyorum.
Fukahânın çoğuna göre küçüklerin bizzat evlenme ehliyetleri bulunmamakla beraber, velîleri tarafından evlendirilmeleri caiz ve muteberdir. Bu ictihadı benimseyenler, hayız görenler yanında hayız görmeyenlerin de iddetlerinden (kocaları ölür veya boşanırlarsa tekrar evlenebilmek için beklemeleri gereken müddetten) bahseden âyetin (Talâk: 65/4) buna delâlet ettiğini, ayrıca iyi bir namzedin bulunması hâlinde fırsatın kaçırılmamasının küçüklerin velîleri tarafından evlendirilebilmelerine bağlı olduğuna dayanmışlardır.
Buna karşı İbn Şübrüme (ö.144/761) Osman el-Bettî (ö.143/760) gibi müçtehitler küçüklerin bizzat evlenmelerinin de, velîleri tarafından evlendirilmelerinin de caiz ve muteber olmadığı görüşündedirler. “Yetimleri nikâh çağına kadar deneyin...” (en-Nisâ: 4/5) mealindeki âyet evlenme ehliyetini belli bir çağa bağlamıştır. Ayrıca evlenmenin fiilî neticelerinden hiçbiri küçüklerin evlenmelerinde gerçekleşmez. Bu evlilik gereksiz ve faydasız olduğu gibi ileride bazı mahzurları da beraberinde getirebilir.
Mahkemeler çoğunluğun içtihadına göre hüküm vermekte iken 1917 tarihli aile kararnamesi (A.K.) ikinci içtihadı kanunlaştırmış (md. 6) ve küçüklerin evlendirilmelerinin cevazı hükmünü yürürlükten kaldırmıştır.
Kişilerin bizzat evlenme akdini yapmalarının muteber olduğu çağ evlenme rüşdüne erdikleri çağdır. Temyiz çağına gelmemiş bulunan çocuk, evlenme ehliyeti bakımından reşîd değildir ve bunun evlenme akdi de muteber olmaz. Temyiz çağındaki çocuğun evlenme akdi mevkuftur; yani velîsinin izin ve kabulüne bağlıdır. Velî kabul ederse akit yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır, kabul etmezse hükümsüz hâle gelir.
İster tabiî ve biyolojik gelişmelerle olsun, ister belli yaşa ulaşmakla olsun bulûğ çağına gelmiş kişinin evlilik akdi muteberdir. Bu evlilikte velînin rolü bahsi ise ileride gelecektir. A.K., Ebû Hanîfe'nin içtihadını tercih ederek bulûğ çağına girişin üst sınırını erkekte 18, kızda 17 yaş olarak kabul etmiştir. Bu yaşlarını tamamlayan şahıslar evlenme ehliyetini kazanmış olurlar. Erkek 12, kız da 9 yaşını tamamlamış olarak hâkime başvurur ve biyolojik olarak bulûğa erdiklerini iddia ederlerse hâkim durumu inceleyerek evlenmelerine izin verebilir (md. 4-7).
(Devamı var)
YENİ ŞAFAK