Ali Değirmenci özetle şunları söyledi:
“Edebiyat gerçekten sihirli bir konu. Kötü amaçlarla kullanıldığında şeytani bir yönü olduğu gibi, iyi amaçlarla kullanıldığında ise çok büyük bir boşluğu doldurduğunu söyleyebiliriz.
Yaşadığımız ülkede 28 Şubat post-modern darbe süreci hepimizin gözleri önünde yaşandı. Bu süreçte binlerce Müslüman kız öğrenci üniversitelerden atıldı, tutuklandı, gözaltına alındı ve meydanlarda coplanarak, dayak yedi. Bütün bunların üzerinden yaklaşık 20 yıl geçmesine rağmen yok denecek kadar az hikaye, şiir, öykü ve roman yazılmış. Fakat sol-sosyalist çevreler Gezi süreci ile ilgili binlerce belgesel, makale, tiyatro ve sinema filmi çekti. Bu neden önemli çünkü toplumsal bir hafıza için önemlidir. Eğer biz kendi tarihimizi, kendi hikayemizi yazmazsak, bundan bir 20 yıl sonra 28 Şubat olsun veya bu tarz şahitliklerimiz olsun hiçbirini hatırlayamayacağız veya geleceğe bir vesika bırakamayacağız. Çünkü hayat boşluk kabul etmiyor ve bizim boş bıraktığımız alanları dolduranlar, kendi kimliği, inancı ve kültürünü yansıtan eserler ortaya koyuyor.
Tabi bu çizdiğimiz tablo bizleri yeise sevk etmemeli. Şöyle bir baktığımız zaman bizler Müslümanlar olarak dünyanın her yerinde direniyor ve savaşıyoruz. Afganistan'dan, Çeçenistan'a, Mısır'dan Filistin'e, Doğu Türkistan'dan Suriye'ye kadar hep biz varız. Bu noktada bu direnişlerin hepsi sonucu ne olursa olsun Müslümanlar açısından bir kazanımıdır. Çünkü 40 yıldır diktatörlük ve baskı yönetimleri altında üzerine ölü toprağı serpilen halkların uyanışına vesile olmuştur. Bize düşen bu kazanımlarımızı, direnişimizi ve şahitliklerimizi gelecek nesillere aktaracak, tarihe bir not düşecek bir vesika bırakmamızdır.”
Ali Değirmenci konuşmasını okuduğu “Halep Acısı” isimli şiiriyle tamamladı.