Yakın zamanda Ürdünlü yönetmen Darin J. Sallam’ın imzasıyla izleyiciyle buluşan Farha filmi, ele aldığı konu nedeniyle gündem oldu. İsrail askerlerinin 1948’de Filistinlilerin yaşadığı bir köye baskın düzenlemesini konu alan filmin Netflix isimli sosyal medya platformunda yayınlanması İsrail yönetimini epeyce rahatsız etti.
Siyonist İsrail’in Maliye Bakanı Avigdor Liberman sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Netflix’in İsrail askerlerine karşı nefreti teşvik etmeyi ve asılsız bahaneler üretmeyi amaçlayan bir filmi yayınlaması çılgınlıktır” ifadesini kullandı. İsrail askerlerinin itibarlarının zedelenmesine izin vermeyeceklerini belirten Liberman, filmin provakatif ve İsrail askerlerine karşı yalanlarla olduğunu öne sürdü. İsrail Kültür Bakanı Hili Tropper ise filmin ilgili mecrada gösterilmesini “utanç lekesi” olarak tanımladı.
Farha filmi Siyonist yönetimi neden bu denli rahatsız etti? Öncelikle bu sorunun cevabını vermek için filmin içeriğine dair birkaç şey söylemekte fayda var. Film, İsrail askerlerinin 1948’de köyüne düzenlediği baskına ve ardından kapatıldığı küçük bir kilerin penceresinden katliamlara şahit olan 14 yaşındaki Farha’nın hikayesine odaklanıyor.
Gerçek bir hikâyeden esinlenen filmde, medresede Kur’an-ı Kerim eğitimi alan ve babasıyla birlikte yaşayan Farha’nın şehirde okumaya gitmeye hazırlandığı bir dönemde İngilizlerin desteğiyle köylerine gelen İsrail çetelerinin saldırılarıyla alt üst oluyor.
Babasının çatışma esnasında bir akrabasıyla köyden gitmeye zorladığı Farha, son anda fikirini değiştirerek babasıyla kalmaya karar veriyor. Babasının zarar görmemesi için kapısını kamufle ederek izbe bir kilerde sakladığı Farha, burada yaşamaya başlıyor. Daha sonra yeni doğum yaptığı görülen bir kadının kocası ve diğer çocuklarıyla birlikte kilerin önüne sığınmasıyla gerilim dolu dakikalar başlıyor.
Siyonist askerler, ailenin sığındığı eve baskın düzenleyerek silahlı direnişe destek verme gerekçesiyle aile üyelerinin hepsini kurşuna diziyor. Yeni doğan bebek ise öldürülmesi için bir askere veriliyor. Ancak, asker yerde duran bebeği öldüremediğinden üzerine bir örtü bırakıp oradan uzaklaşıyor. Bebek saatlerce ağlıyor fakat köyde kimse kalmadığından imdadına yetişen olmuyor ve orada ruhunu teslim ediyor. Farha tüm bu yaşanan acı tabloyu içinden çıkamadığı kilerin küçük penceresinden şahit oluyor. Daha sonra tahıllar arasında silah bulan Farha, kapının kilidine defalarca ateş ederek çıkmayı başarıyor. Lakin, köyde taş üstünde taşın kalmadığını görüyor.
İşgal altında bulunan köyünden kaçarak Suriye giden Farha (gerçek ismi değil), hikayesini orada anlattı. Bu küçük hikâye nesilden nesile aktarıldı. Bunun gibi görmediğimiz, duymadığımız nice olaylar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.
Filistin’de yaşanan Siyonist zulmün küçük bir detayını yansıtan filmin İsrail yönetimini rahatsız etmesi şaşırtıcı olmayabilir ancak, Siyonistlerin zulüm, yıkım, tehcir ve katliamları bu hikâyeyi kat be kat aşıyor. Zira, Siyonist çeteler, birçok köyü yaktı, binlerce sivili katletti, göçe zorladı. İsrail’in geçmişte icra ettiği zulmünü gizleme çabası bir anlam ifade etmiyor. Çünkü, Siyonist zorbalığın en müşahhas örneklerine bugün de şahit oluyoruz. Siyonistler her ne kadar inkâr etse binlerce Farha’nın, Filistinlinin hayatı tarumar oldu.
İsrail’in 1948’den bu yana peyderpey işgal ettiği Filistin’de şimdiye dek nasıl bir ruh haliyle hareket ettiğine dair görüntüler yansıtan film, ustaca kurgulanmış sahneleriyle adeta seyirciyi olayların içine çekiyor. Küçük bir pencereden tezahür eden vaka yaşanan barbarlığa dair güçlü bir içerik sunarken, aynı zamanda olaylara bir Filistinlinin gözünden bakma olanağı sunuyor. 1948 olaylarına ilişkin ezberleri bozan bir anlayışla beyaz perdeye yansıyan filmin, Siyonistlerin sinema üzerindeki hegemonyasına rağmen dijital bir platformda yayınlanması önemlidir.