HAKSÖZ HABER
Hamas tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu, Siyonist rejime dünyanın kaç bucak olduğunu gösterdi. Ancak enformasyonun değil dezenformasyonun hakim olduğu bir çağda olayları tarihi, siyasi ve kültürel bağlamında değerlendirmeye çalışanların sayısı oldukça az… Kendisini her konunun uzmanı zanneden bazı aklı evveller ezber argümanlarla Filistin direnişini karalama derdinde!
Spiker ve şovmen Oğuzhan Uğur, katliamdan kaçarak Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan mültecilere kustuğu nefretle meşhur oldu. Uğur, 6 Şubat depremlerinde bile algı operasyonu oluşturarak mültecileri hedef gösterecek kadar alçalabilen bir kimse… Şimdi ise hedefte Filistinli mülteciler var. Filistin meselesinde lağım çukurundan beter bir cehaletten beslenen “Filistinliler topraklarını sattı” yalanı üzerinden Oğuzhan Uğur algı operasyonu peşinde. Demek ki Aksa Tufanı bir tek Siyonistlere değil bütün akılsız zalimlere dünyanın kaç bucak olduğunu göstermiş!
Sosyal medyada yaptığı uzun ve sıkıcı paylaşımda Uğur şu ifadelerle konuya giriş yapıyor:
"Filistinliler, açgözlü dedelerinin sattıkları topraklar üzerine kurulmuş İsrail’e intihar saldırısı yaptı. Bu defa kaybettikleri yalnızca üzerine bombalı yelek giydirdikleri fedaileri de olmayacak. İsrail bu defa bölgesel operasyonun ötesinde, dünyanın desteğini de alarak Filistin halkına diz çöktürene kadar saldıracak. Bir gün içinde kana, zulme, vahşete doydunuz; savaşın gerçek yüzüyle karşılaştınız. Kaçırılan kadınları, kurşuna dizilen yaşlı insanları, doğranan gençleri izlediniz. İçiniz acıya acıya sevdiklerinizi koydunuz onların yerine, korkuyu içinizde hissettiniz. Ancak hazır değilseniz bilmelisiniz, önümüzdeki günlerde bu görüntülerin yenilerini, sıklıkla ve fazlasıyla göreceksiniz."
Her şeyden önce “Filistinlilerin aç gözlü dedelerinin sattıkları topraklar” söylemini incelemek gerekiyor. Bir kere daha Filistin direnişini karalamak isteyenlerin sakız gibi çiğnedikleri bu sözler saçmalığın daniskasından başka bir şey değil!
Ahmet Varol’un 2003 senesinde kaleme aldığı “Filistinliler Toprak Sattılar mı?” başlıklı makale konuya dair oldukça detaylı bilgiler veriyor. Ahmet Varol Hoca’nın “aptala anlatır gibi” madde madde detaylandırdığı makalenin sadece bir kısmını konuya açıklık getirmesi için paylaşıyoruz:
"Birinci olarak: Siyonist lobiler Amerika'da: "Filistin boş bir araziydi, bir çölden ibaretti. Biz girdik ihya ettik. Dolayısıyla orası bize aittir" diye propaganda yapıyorlar. İslam alemine yönelik olarak ise: "Filistinliler kendi topraklarını kendi elleriyle sattılar, biz de büyük paralar verip satın aldık" diye propaganda yapıyorlar. Burada çok açık bir çelişki dikkat çekmektedir. Çok fazla tarihe gitmeye gerek yok. Bugün yaşanan vakıa her iki iddiayı da yalanlamaktadır. Bugün Filistin'in içinde dört, Filistin'in dışında ise beş milyon civarında olmak üzere dünyada toplam 9 milyon Filistinli yaşamaktadır. Filistin'in dışındakilerin tamamına yakını, Filistin'in içindekilerin de yarıya yakın bir kısmı mülteci durumundadır. Yani tehcire tabi tutulmuş, göçe zorlanmışlardır. Filistin topraklarının toplam yüzölçümü 28.220 km2'dir. Bunun bir bölümünü Nakab çölü oluşturmaktadır. Burası hala ihya edilmemiştir ve ihya edilmeye de müsait değildir. Sadece bazı bölümleri otlak olarak ve küçük çaplı tarım için kullanılmaktadır. Bir de İsrail bu çölü Filistinli tutsakları atmak için kurduğu bazı zindanlar ve meşhur Dimona nükleer santralı için arsa olarak kullanmaktadır. Fakat bununla birlikte Nakab çölünü de dahil ederek nüfus yoğunluklarına bir bakalım: Dünyadaki tüm Filistinli nüfus halen burada yaşıyor olsaydı, tehcire tabi tutulmasaydı ve dışarıdan yahudi göçü olmasaydı, bu topraklarda km2 başına 318 kişi düşüyor olacaktı. Türkiye'de km2 başına ortalama 80 kişi düşmektedir. Yani Filistin'deki nüfus yoğunluğu Türkiye'dekinin 4 katına tekabül ediyor olacaktı. Halen de nüfus yoğunluğu buna yakındır, çünkü göçe zorlanan Filistinli sayısına yakın sayıda yahudi dışarıdan göç ettirilmiş, bunların bir kısmı intifada dönemlerinde tersine göç etmiştir ve şu anda 5 milyon civarında yahudi nüfus bulunmaktadır. Peki nasıl oluyor da boş araziye mensup nüfus bu kadar büyük bir yoğunluk oluşturabiliyor? Zaten Lübnan'da, Suriye'de, Ürdün'de, Gazze'de ve Batı Yaka'da kurulan mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilerin sayısı siyonistlerin söz konusu iddialarını yalanlamıyor mu?
İkinci olarak: İşgalci siyonistler, Filistinlilerin arazilerini kendi elleriyle sattıklarını ve kendilerinin de buraları almak için büyük paralar ödediklerini söylüyorlar. Peki sattıkları araziler karşılığında büyük paralar alanların bugün gittikleri ülkelerde mülk edinmiş ve rahat bir hayata kavuşmuş olmaları gerekmez miydi? Bunların hepsi de herhalde o kadar büyük miktarlarda paraları birkaç günlük zevkleri için çarçur edecek ya da kumarda kaybedecek kadar aptal değillerdi. Oysa Filistinliler zikrettiğim yerlerde kurulmuş mülteci kamplarında tam anlamıyla sefalete mahkum durumdadırlar ve uluslararası yardım kuruluşlarının ellerine bakmaktadırlar. O insanların yaşadıkları hayatı ben gözlerimle gördüm. ... Bir insan kendi öz mülkünü kendi eliyle satıp da sefaleti tercih eder mi? Bu durum o insanların, arazilerini satarak değil de tehcire zorlanarak topraklarını terk ettiklerinin akli bir delilidir.
Üçüncü olarak: Filistin'den dışarıya toplu göç 1948 Savaşı'nda başlamıştır. Bu tarihten önce toplu göç olmamıştır. Bu olay Filistin dışına çıkan Filistinlilerin yurtlarını, topraklarını satarak değil de savaş yoluyla ve kendilerine karşı şiddete başvurulması sebebiyle terk ettiklerinin delilidir. Çünkü yahudi örgütleri toprak satın alma konusunda en yoğun çalışmalarını 1948'den önce yürütmüşlerdir. Bu tarihten sonra tehcir yoluyla zaten geniş arazilere el koymuşlardır.
Dördüncü olarak: İsrail işgal devleti, göçe zorlanan Filistinlilerin arazilerini yahudi göçmenlere vermek amacıyla "terk edilmiş arazilerle ilgili kanun" başlığı altında bir kanun çıkardı. Bu kanuna dayalı olarak yüz binlerce dönüm arazi yahudi göçmenlere peşkeş çekilmiştir. İşgal devletinin zaten 55 seneden ibaret olan tarihini objektif bir bakış açısıyla incelerseniz bu kanun ve uygulanması hakkında bilgi edinmeniz mümkündür. Şimdi burada bir çelişki ortaya çıkmıyor mu? Madem ki Filistinliler arazilerini kendi elleriyle sattılar; neden buralar "terk edilmiş araziler" hükmüne girdi.
Beşinci olarak: İsrail bugün mülteci durumundaki Filistinlilerin geriye dönme haklarını red konusunda oldukça ısrarlı davranıyor. Bakın en son "Yol Haritası" planını kabul ederken de mültecilerin vatanlarına dönüş haklarının reddini şart koştu. Peki neden bu insanların yurtlarına dönme haklarını red konusunda bu kadar ısrarlı davranıyor? Eğer o insanların topraklarını parayla satın almış olsalardı, ellerindeki satış belgelerini ve tapuları gösterir, geriye dönen mültecileri de bir yerlere istif ederlerdi. Ama öyle değil. Göçe zorlanan insanların arazilerine "terk edilmiş arazilerle ilgili kanun" yoluyla el koyduklarından mülteciler yurtlarına döndüklerinde o terk edilmiş arazilerin gerçek sahipleri ortaya çıkacak ve işgalcilerin buralara satın alma yoluyla değil de gasp yoluyla sahip oldukları anlaşılacak. İşte bütün mesele bu. Sadece bu gerçek bile siyonistlerin "Filistinliler topraklarını sattılar" iddialarını yalanlamaya yetebilir."
İslami STK'lar 7 Ekim Cumartesi günü Hamas'ın zaferini kutlamak için Fatih, Saraçhane'de bir araya geldi.
İnsani, ahlaki ve ilmi kaygılara sahip olan insanlar bir topluluğu mahkûm etme riski olabilecek ufacık bir laf dahi ederken bin kere düşünürler. Yukarıda alıntılanan makalenin çizdiği çerçeve az evvel zikredilen hassasiyetleri hepimize gösteriyor. Ancak en temel insani, ahlaki kaygılarınız yoksa “Filistinlilerin aç gözlü dedeleri toprakları sattı” kadar basit bir iftirayı dillendirmekten kaçınmıyorsunuz. Oğuzhan Uğur’un tıynetine yakışanı yaptığını söylemek mümkün özetle!
Uğur’un zırvaları ise bununla sınırlı değil. Filistinli mücahitlerin Siyonist çeteye yaşattığı hezimet haliyle Müslümanları sevince boğdu. Eşit şartlara sahip iki ordunun savaşından bahsetmiyoruz. Toprakları emperyalist güç odakları tarafından desteklenen işgalciler tarafından yakılıp yıkılmış, sürgüne zorlanmış bir halkla her türlü teknolojik üstünlüğe sahip hiçbir şekilde hukuk tanımayan Siyonist çetenin savaşında Filistinli mücahitler sabırla büyüttükleri direnişlerinde önemli bir safhaya geldiler.
Bu zafer yenilgi psikolojisi kendisine dayatılan İslam ümmetine nefes aldırmıştır. Aslında 2011’de Tunus’ta başlayan süreçten bu yana Müslümanlar prangalarından kurtulmak için önemli atılımlar gerçekleştiriyorlar. Biz zaten bu sürecin bitmiş olduğuna da inanmıyoruz. Afganistan’daki gelişmelerle yüzümüz gülerken Aksa Tufanı ile hakim olan bayram havası pekala anlaşılabilir.
Oğuzhan Uğur ise bu coşkudan haliyle rahatsız olmuş durumda. Atmosferin kendisi aleyhine değiştiğinin farkına varmış olacak ki akıl dışı sözlerle yine Müslümanları hedef alıyor:
Filistin’in sesi, görüntüsünden önce geliyor İstanbul’a. Sokakta binlerce kişi, Filistin bayrakları ile savaş çağrısı yapıyor. Mehmetçik Filistin’e diye haykıranların sesi, ülkemizde yaşayan ve tam olarak Hamas yaşam tarzıyla yetişmiş, dağlar aşıp ülkemize sığınmış milyonların alkışıyla birleşiyor. Savaş çığlıkları atanlar görmüyor, bizi savaşa göndermenize lüzum yok, savaş bize geliyor. Partiler arası kronik sporumuz olan “haklı mıyız, haksız mıyız?” bölümünü geçelim millet. Tüm partileri kapsayacak asıl soru şu, hazır mıyız? Tarafınız ya da kime sempati beslediğiniz umrumda değil. Mesele vatansa, gerisi teferruattır. Dünya kaynarken elimizde tutmamız gereken tek bayrak, Türk Bayrağıdır. Rabbim bu millete savaş yaşatmasın.
Sonuna koyduğu “dua” kimseyi yanıltmasın bu sözler baştan sona İslam düşmanlığı ve ırkçı cahiliyenin derin cehaletinden besleniyor. Müslümanların sokakları doldurarak Filistin bayrağı ile Siyonistlerin hezimetini kutlamasından rahatsız olmak nasıl izah edilebilir? Oğuzhan Uğur ya Siyonist rejim hesabına çalışan bir asalak ya da ırkçı-İslam düşmanı tezviratların pazarlayıcısı bir provakatör…
Açıkçası biz onun basit bir provokatör olduğunu düşünüyoruz. Ancak “basitliği” kimseyi yanıltmasın… Müslümanlar sevindiğinde Müslümanlara karşı İsrail hesabına yalanlar üretip algı oluşturacak kadar alçalabilen bir rezaletle karşı karşıyayız çünkü. Filistin direnişine destek vermek için yapılan gösterilere karşı “bayraklı, vatanlı” milliyetçi hamaseti, normal şartlarda asla yeltenmeyeceği “dua” ile bir araya getirmekten çekinmeyen popülizmden her şey beklenir!
Tüm bunlara rağmen Oğuzhan Uğur’un saçma sapan argümanları çoğaltarak Filistin direnişine ve Müslümanların zaferine çamur atmaktan daha fazlasını yapması lazım. Zira bu zafer Müslümanların ne kadar canlı ve varoluşları için her şeyi yapmaya hazır olduklarını tüm dünyaya gösterdi. Vaziyet böyleyken Uğur gibi bir müptezelin sayıklamaları küçük beyniyle boyundan büyük işlere kalkışmanın tarif edilemez maliyetinden başka bir anlama gelmiyor!