Mustafa Ataş kamuoyunda adı pek sık duyulmayan ama AK Parti açısından son derece önemli bir isim. İstanbul Milletvekili olmanın yanı sıra hem Genel Başkan Yardımcısı hem de Teşkilat Başkanı görevini yürüten Mustafa Ataş’ın 2019’da gerçekleşecek seçimlere doğru Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en güvendiği isimlerden biri. Buna rağmen geçtiğimiz Mayıs ayındaki olağanüstü kongre sürecinde trol ve tetikçilerin öncelikli hedeflerinden biri de Mustafa Ataş’tı.
Akşam Gazetesi’nden Pınar Işık Ardor’a uzun ve detaylı bir röportaj veren Mustafa Ataş’ın teşkilatların yapısı, değişim süreci, geniş tabanlı istişare, kucaklayıcı siyaset, kutuplaşma ve gençlik gibi konular üzerine uyguladıkları siyaseti izah ediyordu. Bazı sorulara verilen cevaplar klişe gibi dursa veya doyurucu olmasa da en yetkin isimlerden biri olarak Ataş, AK Parti’nin mevcut durumda önceliklerini ve perspektifini izhar ve ihsas ediyor. Kulislerden sızan dedikodu mahiyetindeki bilgilere veya troller marifetiyle sergilenen rezilliklere takılmadan önce Ataş’ın verdiği röportajın dikkatle okunması ve analiz edilmesi önem arz ediyor.
Teşkilat; Ehliyet ve Emniyet
Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu konuşmaları yapmamış olsa bile kongreye giden süreçte AK Parti’nin kendi dinamizmini sürekli yenileyerek sürdürebilmesi için teşkilatlarda değişimlerin olacağını özellikle vurguluyor Ataş. Bu vurgulara geniş tabanlı istişareyi öne çıkarırken ilkelerin altını çiziyor: “Adaletten sapma olmayacak, dürüstlükten taviz verilmeyecek, ahlaki yönden bir zafiyet olmayacak… Ehliyet, emniyet, liyakat ilkeleri çerçevesindeki kadrolarımızın yeni ekiplerin içerisinde yer almasına özen gösteriyoruz. Yöneticimiz; dürüst, ahlaklı, adil ve toplumun her kesimini kucaklayan yapıda insanlar olacak.”
Dar bir kadro değil istişare ve tahayyülleri 55 milyon seçmeni kucaklayacak bir yapı ve siyasi hareket anlayışın çerçevesi çiziliyor. Üstüne “toplumun her kesimini daha iyi kimle kucaklayabiliriz?” kaygısıyla hareket ettiklerini beyan ettikten sonra “milletimizin güven zedeleyecek bir davranış gördüklerinde bizi uyarmalarını istiyoruz” şeklinde bir açık çek veriyor Ataş. Bu minvalde değerlendirme toplantılarından raporlara değin Cumhurbaşkanı’na arz edilen raporlar için harcanan emeğe, kadrolara ve sabah namazlarına kadar süren yoğunluğa dikkat çekiliyor. Ancak bu esnada tam olarak sebebi ve hedefi belirtilmeyen bir sıkıntıya dikkat çekiliyor: “Toplumumuzda şöyle bir olay yaşanıyor. Lütfen bundan uzak duralım. Sokakta duydukları duyumlarla hareket ediyorlar. Özellikle de tabanımıza söylüyorum. Sokakta duyduklarını gerçekmiş gibi kabul ederek insanlar hakkında hüküm veriyorlar. Bu doğru değil… Kendi içimizde düşmanlığın bize bir faydası yok. Birbirimize kenetlenmemiz lazım.”
Bu gibi ifadeler esasen AK Parti tabanında epey zamandır yaşanan bir takım sıkıntı, ayrışma ve çatışmalara da işaret ediyor. “Ayrıştırıcı değil birleştirici siyaset” söylemi bırakalım diğer siyasi görüşleri ne yazık ki bizzat parti teşkilatı ve tabanında tatmin edici bir karşılık bulamıyor. Adalet, dürüstlük ve ahlak vurgularının en üst değer olarak tutulduğu bir siyaset tarzı kabul edelim ki bir özlem, bir sitem ve giderek artan bir hayal kırıklığı olarak dile getiriliyor. Dar klik, keskin hizip ve menfaat şebekeleri siyasetine dönüşen bir siyasal hareketin söylemleri neticede toplum nezdinde geçerliliğini yitirip alay konusu olmaya başlar. Oysa dürüst, ahlaklı ve adil kadroları tekrar organize ederek mezhebi, meşrebi ve ideolojik fanatizm ve düşmanlıkların önünü almak mümkündür. Bu hem siyasi kadrolar için hem de bürokratik kadrolar için böyledir. Vaat edilen toplumsal adalet ve refah, liyakat ve sadakatin hasmı değil mütemmim cüzüdür çünkü.
Haklı Olmak Kuşatıcı Olmaya Engel mi?
Bütün bir toplumu değilse bile kahir ekseriyetini kucaklayacak ve kuşatacak bir anlayışla siyaset yapmak üzere her şeyden önce serbest tartışmanın önünü olabildiğince açmak gerekir. Eşzamanlı olarak tetikçi, trol ve troliçe gibi sosyal medyada örgütlenen haysiyet cellatlarının da önünü kesmek hatta gayrı meşru olduklarını ilan etmek gerekir. Bu yol ve yöntem, bu teamül ve örgütlenme biçimi münafık ve fasık çetecilerle çalışmayı mecbur kıldığı için buralardan sadece fitne, fesat, düşmanlık ve çatışma tezahür edecektir. Marjinal söylem ve örnekler üzerinden güç devşiren bu yöntem ve şebekeler değil toplumun geniş kesimlerini kuşatıp kucaklamaya parti tabanı ve teşkilatlarında dahi çatırdama ve kırılmalara sebep oluyorlar.
“2019 yılında yapılacak bu seçimler Türkiye’nin gelecek 100 yılını şekillendirecek bir dönüm noktası” olarak tanımlanıyor resmen. Peki, Milliyetçi Hareket Partisi ve lideri Devlet Bahçeli’yle yakın durma ve mümkün olduğu kadar beraber siyaset üretmeyi zaruret gören AK Parti kendi kurucu kadrolarından daha ne kadar uzak duracak? Özellikle TSK ve Yüksek Yargı içerisindeki ağırlığı sebebiyle sürekli Doğu Perinçek ve Kemalist-Ergenekoncu çevreleriyle uyumlu olmayı keramet sayan Pelikan Yalısı trollerinin sözlerine bakarak Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Efkan Ala, Beşir Atalay, Ali Babacan veya Bülent Arınç gibi isimler ebediyen sürgünde mi tutulacak?
Siyasi mücadelede ayrışma ve çatışmalar kimi zaman kaçınılmazdır. Ancak maharet ve maslahat bu ayrışma ve çatışmaları savuşturup kadroları ana siyasi çizgide tahkim etmektedir. Devlet Bahçeli ve MHP’nin duruşuyla, Doğu Perinçek ve Kemalist-Ergenekoncu kadroların duruşuyla AK Parti’nin sayılan isimlerini kıyas etmek dahi züldür, akla mantığa aykırıdır ve alenen zarar ziyandır.
Kimilerinin ayıp kimilerinin de suç sayıp söylemekten imtina ettiği cümleyi şuraya geçelim: Kucaklama ve kuşatmaya AK Parti kendi içinden, kurucu kadrolarından ve bir döneme damgasını vurmuş siyasi aktörlerinden başlamalıdır. Daha düne kadar Fethullahçı Cunta’nın Taraf’ında Ahmet Altan’la, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yöneticileriyle, FETÖ’nün istihbarat ve operasyon elemanlarıyla al takke ver külah oynamış tiplerin sürekli tedavülde tuttuğu “Hocacı-Gülcü” isnad ve iftiralarını 2019’a doğru hızla ilerleyen süreçte hükümsüz ve gayrı meşru ilan etmek en hayırlı yoldur. Bu menfaat şebekeleri Fethullahçı dostları gibi fitneden, fesattan ve çatışmadan besleniyorlar. Ama AK Parti ancak kendi içinde birlik, beraberlik ve dayanışma sergileyerek toplumu daha güçlü bir biçimde kucaklayabilir.
Oysa parti çevresine konuşlanmış Pelikan türü şebekeler farklılaşma ve ayrışmaları düşmanlıklara tebdil ederek kendilerine alan açıyor ve bunları kronikleştirerek hegemonyalarını derinleştiriyorlar. Farklılık ve ayrışma yoksa bile üretmek, şüphe ve şaibe oluşturmak, kavga ve tasfiye sürecini süratlendirmek bunların varlık sebebidir çünkü.
Kendi parti teşkilatı ve tabanını dahi kontrol edemeyen Bahçeli’ye veya toplumun en marjinal ve kriminal Perinçek-Ergenekon kliğine AK Parti neden mecbur ve mahkum olsun ki? Malum kucaklaşma ve kuşatıcılık doğal bir biçimde en yakınlardan başlar ve en uçlara doğru uzanır ancak bu süreç hiçbir yerde tersine işlemez ve işletilemez.
Yeni Akit