Krizin yatışması bazı davaları siyasallaştırma yanlışımızı terk etme fırsatı olmalı!

Yasin Aktay, 10 ülke elçisinin yaptığı açıklama ile başlayan gerginliği inceliyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Elçiler krizinden çıkan fırsatlar

Çok kötü başlayan ve çok ciddi bir krize dönüşen büyükelçiler meselesi, hiç beklenmeyen bir fırsata, bir hayra dönüşmüş oldu. Aslında çoğu kez herkesi büyük endişelere sevk eden, ucunda hiçbir ışığın görünmediği, çok olumsuz gelişmelerin işin sonunda hayra dönüşmesi ilâhî bir sünnettir. Değil mi ki: “Şer bildiğiniz şeylerde ola ki sizin için nice hayırlar vardır.”

İçeriği ne olursa olsun on büyükelçinin bir ülkenin herhangi bir meselesine karşı ortak bildiri yayınlaması dünyanın hiçbir teamülünde olmayan bir şey. Bu sıra dışı eylem kaçınılmaz olarak sıra dışı bir tepki gerektiriyordu.

ERDOĞAN’IN TEPKİSİ BEKLENMİYOR MUYDU?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir tepkiyi vereceğinin hesaplanmamış olduğu, sonuçta atılan geri adımdan anlaşılıyor. Bu durumda kimse kusura bakmasın, bu elçilerin arkasındaki siyasi vizyon, stratejik akıl veya öngörü yeteneği ciddi bir biçimde sorgulanmalı.

Daha önce dedik, tekrarlayalım, olayın toplamında sıra dışı olan Erdoğan’ın tepkisi değil elçilerin bu eylemiydi. Böyle sıra dışı bir eyleme Erdoğan’ın sessiz kalacağını beklemesi, bu sayede Türkiye’ye ve Erdoğan’a bir ayar verileceğini zannetmesi, bu eylemin ardındaki aklın Erdoğan’ı hiç tanımamış olduğunu gösteriyor.

Doğrudur, Erdoğan için de Türkiye için de çekilen restin gereğini yerine getirmenin çok ağır bir maliyeti olurdu. Ama bu maliyet bu eylemin farz ettiği müstemleke bir konumu sineye çekmektense ödenmesi milli bir borca dönüşen bir maliyet olarak görülürdü.

Tabii Türkiye’nin içine düşürülmeye çalışıldığı bu konumu hemen, Erdoğan’a bir darbe indirilmesi karşılığında heyecanla satın alan bazı muhalifler kendilerini bu maliyetten de muaf görebilirler. Bütün hayallerini, varlıklarını az bir pahaya satan bu zavallılara harcayacak sözümüz yok.

ERDOĞAN’IN TALİHİ Mİ HASIMLARININ SİYASİ AKIL YOKSUNLUĞU MU?

Bu eylemin ardındaki aklın Biden olduğunu yazmış New York Times.İşin başını zaten ABD büyükelçisinin çekiyor olması bu haberi iyice teyit ediyor. Yine Biden’ın Erdoğan’a yönelik kendi seçimi öncesinden beri açığa vurduğu duyguları da malum. Bu duygularla motive edilmiş olarak Erdoğan’a karşı böyle bir hamlede bulunması onun stratejik akıl yoksunluğuna mı Erdoğan’ın talihine mi bağlansın? Onu da Türkiye’deki dostları, müttefikleri şimdi kara kara düşünüyor zaten.

İşin doğrusu ABD’nin bugün insan hakları konusunda, hukuk ve yargının bağımsızlığı konusunda, terörle mücadele konusunda veya buna dair hangi dosyayı açarsanız açın, Türkiye’den dinleyeceği çok, ama Türkiye’ye ise anlatabileceği hiçbir şey yok. Aslında AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde hukuki, üzerinde mutabık kalınmış, anlaşılmış bir zemin var. AİHM ve AB ile müzakere süreçleri elbette Türkiye’deki yargı süreçlerini AB’nin denetimine, değerlendirmesine açık tutmuş durumda.

Türkiye’de yargı süreçlerinde herhangi bir hak ihlali konusunda AB’nin ilgili kurumlarının tespit, değerlendirme ve raporlamalarını Türkiye içişlerine bir müdahale olarak değerlendirmiyor. Elbette Türkiye de cevap hakkını kullanır, raporlamaların ve kararların objektifliğini sorgulayıp itiraz eder, ancak bu bir müdahale olarak değerlendirilemez. Ancak hem elçilerin böyle bir görevi ve yetkisi yok hem de bu elçiler sadece AB elçilerinden oluşmuyor. ABD’yi yanlarına almaları bir hukuk ve adalet iddiası konusunda AB’ye daha büyük bir haklılık veya güç vermiyor.

ABD’NİN HUKUK ALANINDA SORACAĞI DEĞİL VERECEĞİ HESAP VAR

Bugün yaşadığımız coğrafyada hukuk ve adalet ihlalleri konusunda ABD hakem değil, her durumda sanık konumundadır. Hukukun başka ülkelere karşı siyasallaşması konusunda sergilediği örnekleri bir yana bırakın bugün teröre verdiği desteği pişkin pişkin devam ettirerek alenileştirmekte bir sakınca görmemektedir. Irak, Afganistan, Yemen, Mısır, Suudi Arabistan, İsrail’de bizzat işlediği veya ortağı olduğu insanlık suçları ona Türkiye’de hiçbir hukuk davasında taraf olma imkânı bırakmıyor. ABD’nin bu coğrafyada hukuk alanında vereceği hesap var, soracağı hiçbir şey yok.

Hele böyle on büyükelçiyi örgütleyip ayaklandırarak ulaşacağı sonucun ancak başarısız bir ayaklanma girişimi olduğu da görüldü.

Ancak bence işin daha hayırlı tarafı muhtemelen Türkiye’ye karşı yapılacak daha farklı girişimlerin de çaresizliğini göstermek açısından da ayrı bir hayırlı tarafı oldu bu girişimin.

ERDOĞAN’IN ÇIKIŞI HESAPSIZ DEĞİLDİ

Erdoğan’ın radikal gibi görünen ama haklılığını kimsenin sorgulayamadığı çıkışının da tamamen hesapsız olduğunu kimse söyleyemez. Rest çok radikal ve Türkiye için sonuçları çok ağır olurdu ama unutulan bir şey, bu ülkeler için de bunun hiç ucuza gelmeyeceğiydi. Kopmuş, yıpranmış veya azalmış bir ilişkinin iki tarafı vardır ve Türkiye bu ülkelerin hiçbiri için vazgeçilebilir bir ülke değil.

Aslında bu tür testlerle üstünlük kurma denemeleri yapılır ilişkilerde. Amaç elbette yok etmek değil, boyun eğdirmektir. Bu denemelere karşı kendi konumunuza, gücünüze, kendi bakışınıza göre bir tavır alırsınız. Ya kendinizi hor ve hakir görür sineye çekersiniz veya gücünüzü hissettirir, kabul ettirir ve daha eşit, adil bir ilişkiye kapı aralarsınız.

Türkiye’ye şimdiye kadar bu güçlere karşı diplomasi adına öğretilen hatta ezberletilen şey Türkiye’nin tek taraflı muhtaçlığı, acizliği, güçsüzlüğü. Erdoğan’ın bu ezberlerle kayıtlı olmadığı biliniyor ama galiba bu aralar bir cesaret geldi.

Arada olan zaten davası kanaatimce kendisine de haksızlığa yol açan bir siyasallık konusu olmuş olan Osman Kavala’ya oldu. Elçilerin bu denemede Kavala’yı sadece bir enstrüman olarak kullandıklarını söylemiştik, işin sonucunda da ne yazık ki, öyle oldu.

Bu olayın bir hayırlı getirisi de umarız bazı davaları siyasallaştırma konusunda sergilediğimiz hiç de iyi sayılmayacak performansımızı, hiçbir kompleks altında kalmadan gözden geçirmek olur. AK Parti’nin kalkınma yanında hatta ondan da önce en önemli davası “adalet” ise, hoşumuza gitmese de bize karşı olsa da ucu yakınlarımıza da dokunsa adaletten sapmamak en önemli hassasiyeti olmalı.

Herkesin kendi denemesini yapıp gardını bilmiş olduğu bu ortam bu hassasiyeti daha da canlandırmak için de bir fırsat.

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu