Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçildiği günden bu yana verilen haberlere şöyle alıcı gözle bir baktınız mı? Bakmasanız da, günlerdir başka meselemiz olmadığı için olanlardan haberdarsınızdır zaten. Hiç bu kadar sık ekranda görmediğimiz Büyükanıt, bir utanç vesikası olarak eşsiz davetiyeler, Cumhurbaşkanı-Cumhurbaşkanım'dan çıkan ve yeni bir harf devrimi kadar ilgiye mazhar olan 'm' krizi, üstüne üç bin dokuz yüz seksen dört adet bakış açısı geliştirilebileceği kanıtlanmış olan cephe selamı-selamsızlığı, bazılarının gazeteciliğin yanısıra mesela adamın kaç dişi göründüğünde gülümsediğine hükmedilebileceği üzerine uzmanlık geliştirdiklerini öğrendiğimiz 30 Ağustos resepsiyonu...
Üşenmedim, bu süreçte karşımıza çıkan fotoğrafları alt alta koydum. Aradaki gereksiz haberleri ayıklayarak yaptığım ve tabloyu netleştirmeyi mümkün kılacağına inandığım bu çalışmayı, daha düne kadar uzlaşmadan bahseden, 'gerginlik, çatışma olmasın' diye mütedeyyin kitlelere yol gösteren, ama bugün askerin buna gönüllü olup olmamasına bile aldırmayacak denli gözünü karartarak bir mimikten çatışma devşirenlere yani, askere rağmen aba altından asker gösterenlere ithaf ediyorum:
Manzara 1: Hemen bütün medyadan: Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk olarak askerin GATA'daki mezuniyet törenine katılan Cumhurbaşkanı Gül ve Genelkurmay Başkanı Büyükanıt arasında bir gerilim olduğu iması bütün haberlerde, TV'lerde yeraldı. Bu imaya mesnet teşkil eden olay, Büyükanıt'ın geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanı olan Sezer'e cephe selamında bulunması ancak aynı selamı Gül'e vermemesiydi. Arşivlerin yardımıyla iki olayın kıyası yapıldı. Sonuç, Gül aleyhineydi. Keza, komutanlar geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanına hitaplarına iyelik ekini ekleyerek seslenirken, bu yıl Cumhurbaşkanı demekle iktifa ettiler. Bu, henüz Cumhurbaşkanı olan Gül'ü bu makama layık görmediklerinin tescili ve teyidiydi.
Manzara 2: İnternet siteleri ve gazetelerin çoğunluğundan: Büyükanıt, yukarıdaki haberlere tepki gösterdi. “Bunlarla uğraşmayın” diyen Büyükanıt, 'Devletin kurumları var. Bunlar işleyecek. Herşeyden bir mana çıkarmamak lazım. '30 Ağustos mesajı, niye 27'sinde yayınlandı?' diyorlar. 28'inde yayınlasak diyeceksiniz ki, 'o gün cumhurbaşkanı seçimi var.' 29 Ağustos'ta yayınlansa, 'seçildiği için, ona tepki var' diyeceksiniz. Diyeceksiniz bunu. Bu hafta 26-29'u arasında yayınlanıyor. Geçen yıl 28'in de görevi devraldım, 29'unda yayınlandı. Bunlara anlam yüklememek lazım' Büyükanıt, “Çok fazla konuşursam, sonra millet kızar” dedi.
Manzara 3: Bir gazeteden: 30 Ağustos resepsiyonunda Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Büyükanıt arasında sıcak diyaloglar yaşandı. Orgeneral Büyükanıt Cumhurbaşkanı Gül'ü uğurlarken Gül'e dönerek, “Aman efendim sizi kaybetmeyeyim, uğurlayayım. Eğer uğurlamazsam, yarın dedikodu yaparlar.” diye konuştu. (Yaptılar da.. Uğurlamaya rağmen)
Manzara 4: Bir başka gazeteden: Gazeteci, “amacım kriz gazeteciliği yapmak değil” dedikten ve ardından bunu gazetecilik görevi olduğu için yazdığı şerhini düştükten sonra 30 Ağustos resepsiyonu izlenimlerini aktarıyor. Bağlamından koparmadan alalım: “…Büyükanıt Cumhurbaşkanı Gül'ü uzun bir bahçe yolundan geçirerek kapıya kadar götürdü. Gül makam aracına binerken Orgeneral Büyükanıt yola inmedi ve kaldırımda durdu. Başbakan Erdoğan yola indi… Ancak Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı'nı uğurlamak için Başbakan'ın yanına gitmedi… Bütün bunları bir metre mesafeden izlerken “Herhalde Genelkurmay Başkanı etrafını saranların etkisiyle bu protokol gereğini unuttu, Cumhurbaşkanı'nı Başkaban'la uğurlayamadı” diye düşündüm… Bir dakika sonra Başbakan'ın da aracı geldi. Tayyip Erdoğan makam aracına binerek gitti. Genelkurmay Başkanı o sırada sohbet ediyordu. Yine uğurlama protokolü olmadı… Bir gazeteci olarak düşündüm “Acaba Genelkurmay Başkanı bunu bilerek mi yapmıştı.” Ve az sonra cevabı geldi… TBMM Başkanı Köksal Toptan ve eşinin makam aracı geldiğinde Büyükanıt Toptan'ı makam aracına kadar götürdü ve bindirdi. Filiz Hanım da, Saime Hanım'ı makam aracının sol tarafına bindirdi. Orgeneral bir adım geri çekilerek Toptan'a doğru esas duruşa geçerek bir baş selamı verdi…” Gazeteci, Büyükanıt'a bunun dalgınlık sonucu olup olmadığını sormuş; olmadığı cevabını almış; şöyle devam etmiş Büyükanıt: “Böyle davranmayı uygun buldum. Eşiyle gelmiş olan benim Meclis Başkanımı baş selamıyla uğurladım. Gerekirse amuda bile kalkarım.”
Doğrudur, askerin AK Parti hükümetinden çok hazzettiğini söylemek mümkün değil, ancak TSK'nın ileri gelenleri pekala biliyor ki; şehidini veriyorsa vatana oyunu da verecektir bu millet ve herkes buna saygı duyacaktır. 'Karıştırmayın, millet kızar sonra' çekincesinin altında bu vardır nitekim. Kaldı ki, TSK'nın sicili de temiz değildir ki, ilk kez yapar gibi demokrasiye anlı şanlı müdahalelerde bulunsun.
Kriz gazeteciliği değil, sadece gazetecilik görevlerini yapmak istediklerini söyleyerek, gönüllerinden geçenleri, işlerine gelenleri yazanlara gelince; temennilerini anlamak için seçim anketlerini hatırlamak yeterli. O anketleri de bunlar uydurmuyordu, değil mi? Kendileri öyle istiyordu iseler namerttiler, rakamlar konuşuyordu sadece. Anadolu'ya turistik geziye çıkan yazarlar da hakeza, 'seçim tahminleri'nde baba gibi rakamlarını konuşturmuşlardı mesela. Rakamların, konuşma faslını atlayıp, 'Bu da size kapak olsun' tarzında birleşip bir tokada dönüştüğünü sonradan gördük ama.
Ayrıca, mesele temennileri yazmaksa, bizim de bazı temennilerimiz yok değil yani.
Yeni Şafak Gazetesi