Global ekonomik kriz konusu ilk gündeme geldiğinde bazı yorumcular bunun ABD’nin bir senaryosu olduğunu onun bu senaryoyla ekonomi dünyasında spekülasyona neden olduğunu sonra oluşan havadan kendi hesapları lehine yararlanacağını ileri sürmüşlerdi.
Yani krizi biraz para piyasalarında büyük oyunlar oynamasıyla ün kazanan Yahudi iş adamı George Soros’un borsa spekülasyonlarına benzetiyorlardı. Ne hikmetse bu tür komplo teorileri kamuoyunda çok kolay kabul gördüğünden global ekonomik krize de ABD’nin kendi global hesapları için gündeme getirdiği bir komplo olarak bakanların sayısı hızla arttı. Biz gerçeğin böyle olmadığını, bu krizin Amerikan emperyalizmini ciddi şekilde sarsacak nitelikte olduğunu, uluslararası toplantılarda gündeme getirilen çözüm formüllerinin küçülmesini sağladığı yönündeki açıklamaların da inandırıcı olmadığını özellikle yastık altı paralara hükmeden kamuoyunda güven oluşturma amacı taşıdığını daha önce dile getirmiştik.
Krizin bir senaryo olduğu yorumları da belki kamuoyundaki güvenin çok fazla sarsılmamasını sağlama ve sermaye piyasasını besleyen kaynakların aktif piyasadan pasif piyasaya çekilmesini önleme amacıyla gündeme getirilen psikolojik yönlendirme malzemeleriydi. Bu amaçla yapılan yorumlarda bazıları yönlendirici, bazıları ise yönlendirilen durumundaydılar. Fakat krizin her geçen gün biraz daha belirgin bir şekilde kendini göstermesi sorunun dışa yansıtıldığından hatta tahmin edildiğinden daha büyük olduğunu açığa çıkarıyor.
Bugüne kadar krize çözüm bulunması için muhtelif formüller üzerinde duruldu ve bu formüllerin hayata geçirilmesi için uluslararası toplantılar düzenlendi, bu toplantılarda çeşitli ittifaklar imzalandı. Daha önce bu toplantılarla ve anlaşmalarla ilgili yorumlarımızda pratiğe dönük formüllerin taşıma sudan ibaret olduğunu dile getirmiştik. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse global ekonomik kriz bedeni içten içe yiyen bir kanser, uygulamaya geçirilen formüller ise ağrı kesici ilaç gibidir. Yani hastalık uzun vadeli ama tehlikeli ilaç ise kısa sürede etkisini gösteren ama sadece anlık ağrılara çözüm niteliğindedir.
Ekonomik krizin merkezinde ABD olduğu için birinci derecede etkilenen de odur. Fakat ne yazık ki ABD daha önce ekonomide globalleşme sistemini hayata geçirdiğinden, onun kurduğu yapıyı etkileyen hastalık tüm dünyada etkili olmaktadır. Zaten adının global ekonomik kriz konmasının sebebi de bu yüzdendir. Aksi takdirde ABD ekonomik krizi denirdi ve çözüm formülleriyle uğraşma görevi tamamen Amerikan emperyalizmine bırakılırdı. O zaman da tesirini daha hızlı bir şekilde gösterirdi.
Gelişmeler krizin ABD ekonomisini ciddi şekilde sarsmaya devam ettiğini ve uygulamaya geçirilen çözüm formüllerinin çok yüzeysel olduğunu gösteriyor. Krizden dolayı ABD’nin yıllık bütçesindeki açığın bir trilyon dolara çıkacağı tahmin ediliyor. Bunu ülke nüfusuna paylaştırdığınızda bir kişiye ortalama 4 bin dolar düşüyor. Yani dört kişilik bir ailenin payına düşen miktar 16 bin dolar. Ayrıca firmaların geriye gidişinden kaynaklanan daralma, iş imkânlarının azalması, işsizliğin sürekli artması kanserin hızla bedene yayılmasına neden oluyor. Kasım 2009’da işsizlik oranı ilk kez % 10’un üstüne çıktı. Bu oranda azalma değil artış söz konusu.
Bütçedeki açığın azaltılması amacıyla yapılacak kısmalar, kamu harcamalarındaki dondurma vs.nin sağlayacağı tasarruf bütçedeki açığın çok az bir kısmına tekabül ediyor. Bu kadar küçük çapta tutulmasının amacı belki toplumsal tepkilerden ve patlamalardan korkulması sebebiyle küçük çaplı alıştırmalar yapılmasıdır. Ne var ki tasarrufta küçük adımlarla ilerleme yapılırken ekonomik daralma ve açık büyük adımlarla ilerliyor. Bu da yükün sürekli artması demektir. O durumda ABD ekonomisinin zamanla yarışması imkânsız hale gelecek ve yük kaldırabileceğinden daha fazla bir miktara ulaşacak. Obama’nın gülen yüzü ve sihirli parmakları da bir çözüm getiremedi.
Global ekonomik krizin ABD ekonomisine vuracağı darbe işgalci Siyonist yönetimin politikası üzerinde de ciddi şekilde etkileyici olacaktır. Siyonist devletin diplomatik alanda baskı ve tehdit politikasının artık etkisini kaybetmeye başladığını kabullenmeye başlamasında ABD’nin daha çok kendi derdiyle uğraşmak zorunda kalmasının büyük etkisi var. Eğer bugün Türkiye’den özür dilemek zorunda kaldıysa ve kendi medyasına Türkiye’yle ilişkilerine zarar verecek yayınlar yapmaktan kaçınmaları talimatı verme ihtiyacı duyuyorsa bunda ABD’nin Ankara’yla ilişkilerini riske sokacak herhangi bir adım atmaktan çekinmesinin önemli rolü var.
VAKİT