Taha Kılınç’ın bugünkü (28 Temmuz 2018) Yeni Şafak’ta yayınlanan konuyla alakalı yazısı şöyle:
Kriketten Siyasete
Pakistan’da çarşamba günü düzenlenen parlamento seçimlerinin resmi olmayan sonuçlarına göre, 65 yaşındaki eski kriketçi İmran Han’ın liderlik ettiği Pakistan Adalet Hareketi, yarışı önde tamamladı.
Meclisteki 342 sandalyenin 272’si için düzenlenen seçimde, şu anda hapiste olan eski Başbakan Navaz Şerif’in kardeşi Şahbaz Şerif’in liderliğindeki Pakistan Müslüman Birliği, ikinciliği elde etti. Üçüncü sırada ise dedesi Zülfikâr Ali Butto ve annesi Benazir Butto’nun izinden giderek siyasete soyunan Bilawal Butto Zerdari’nin Pakistan Halk Partisi var.
Üniversite eğitimini tamamladığı İngiltere’de, Oxford’un kriket takımında oynayan İmran Han, gençlik çağlarından itibaren dünya basınının gündeminde yer aldı. Hem ünlülerle kurduğu yakın dostluk hem de çizdiği “magazin değeri yüksek” sempatik profil nedeniyle, Avrupa medyası kendisini hiç boş bırakmadı. 1976’da Pakistan’a döndükten sonra kriketle profesyonel olarak ilgilenmeye başlayan İmran Han, kaptanı olduğu Pakistan kriket milli takımını 1992’de dünya şampiyonluğuna taşıdı.
Spor kariyerini bıraktıktan sonra yardım faaliyetlerine ve sosyal sorumluluk odaklı işlere yönelen İmran Han, 1996’da Pakistan Adalet Hareketi’ni kurdu. İlk yıllarda yolsuzluklarla ilgili çeşitli iddiaları dile getirerek halkın gündemine girmeye çalışan İmran Han, demokrasi konusundaki söylemleriyle dikkat çekse de, 1999’da dönemin başbakanı Navaz Şerif’in devrildiği askeri darbeyi destekledi. İmran Han, darbenin lideri General Pervez Müşerref’in yanlış gidişatı düzelteceğine inandığını söylüyordu. Ancak Müşerref döneminde İmran Han da diğer birçok siyasetçi gibi yasaklarla ve baskılarla karşılaştı.
2013’e kadarki seçimlerde herhangi bir varlık gösteremeyen İmran Han’ın Pakistan Adalet Hareketi, o yıl ilk kez köklü partileri geride bırakarak ikinciliği göğüsledi. Bu, aslında 2018 seçimlerinin de bir işaretiydi. Siyasi yürüyüşünün başlangıcında kendisini magazin basınından başka kimsenin ciddiye almadığı İmran Han, sabırlı ve ısrarlı bir çizgi takip etmesinin ödülünü iki gün önce elde etti.
Yolsuzlukları ortadan kaldırmayı, İslâm esaslarına dayalı bir sosyal devlet düzeni oluşturmayı, yargıyı tamamen bağımsızlaştırmayı, devlet yönetimini profesyonel ve şeffaf bir hale getirmeyi vaat eden İmran Han, ABD’nin Pakistan topraklarında düzenlediği insansız hava aracı saldırılarına da karşı tavrıyla biliniyor. Taliban’la siyasi müzakerelerde bulunma yanlısı olan ve Hindistan’a barış elini uzatan Han, ordunun siyaset üzerindeki etkisi konusunda kamuoyu huzurunda açıklama yapmıyor. Ki bu da, Pakistan şartları düşünüldüğünde oldukça normal.
Lahor’lu Peştun kökenli aristokrat bir aileden gelen ve oldukça iyi maddî şartlara sahip olan İmran Han, yolsuzluk iddialarının gündemi sıklıkla meşgul ettiği Pakistan siyasetine yeni bir soluk getirmiş gibi görünüyor. Vaat ettiği şeylerin ne kadarını yerine getirebileceğini görmek için, koltuktaki performansını yakından izlemek gerekiyor.
***
1947’de Britanya Hindistanı’ndan ayrıldıktan sonra bağımsızlık yoluna giren Pakistan, o tarihten günümüze oldukça türbülanslı bir siyasi serüvene sahip oldu. Bu sancılı süreci en net ifade eden göstergelerden biri şu: Bağımsızlıktan bu yana, hiçbir başbakan 5 yıllık anayasal görev süresini tamamlayamadı. Kimi suikasta kurban gitti, kimi yolsuzluk iddialarıyla görevden uzaklaştırıldı, kimi gensoruyla düşürüldü, kimisi de kendiliğinden istifa yolunu seçti. İlk askeri darbe tecrübesiyle 1958’de tanışan Pakistan, başbakanlık makamının tamamen lağvedildiği zamanlardan da geçti.
Pakistan siyasetindeki kırılganlığın bir başka belirtisi, ülkede şimdiye kadar hükümetten hükümete barışçıl ve prosedüre uygun politik geçişin sadece iki kez yaşanması. 2013’te Navaz Şerif’in başbakanlığı kazandığı seçimlerden sonra yaşanan politik süreç, “Ülke tarihinde ilk kez, seçilmiş hükümetten yine bir seçilmiş hükümete görev intikali” olarak not edildi. Şimdi İmran Han, bu geçişlerden ikincisi için görev başına geliyor.
İmran Han’ın, kendisinden önceki tüm bu çalkantı, sarsıntı ve sürtüşmeleri iyi bilerek siyasete soyunmuş olması gerekir. Aksi halde, o da benzer şekilde “ülke tarihine” geçmekten kurtulamayacaktır.
***
İngiliz dış siyasetinin, “Ayrıştır, karıştır, birbirine rakip yapılar oluştur, onları farklı yönlerden güçlendir ve kaosu garantileyerek çekil” taktiği, başka coğrafyalarda olduğu gibi, Pakistan’ın da mevcut kaotik manzarasını meydana getiren temel unsur. Kıbrıs’ta, Filistin’de, Mısır’da, Sudan’da ve başka yerlerde bu taktiği başarıyla uygulamaya koyan İngilizler, Pakistan’dan da elleri boş dönmediler.
Normal şartlarda “sömürge simgesi” sayılıp belki de bünyelerin dışlayacağı bir oyun (kriket), sadece Pakistan’ın milli sporuna dönüşmekle kalmadı; kriket şampiyonu bir eski magazin yıldızı, yıllar içinde Pakistan halkının da umuduna dönüştü. Hem Pakistan’ı, hem Asya’yı, hem de İngiliz politik mantığını anlama adına, bu sürecin dikkatle incelenmesinde fayda var.