Yıldıray Oğur’un Karar’daki yazısı (13 Mart 2022) şöyle:
KRİKETÇİ PLAYBOY NASIL ANTİEMPERYALİST MÜCAHİDE DÖNDÜ?
Pakistan Başbakanı İmran Han, muhalefete karşı Meclis ve Anayasa Mahkemesi’nde verdiği mücadeleyi kaybetti ve dört yıldır oturduğu Başbakanlık koltuğundan oldu.
Muhalefetin güvensizlik oylamasıyla yani rutin bir süreçle başbakanlığı düştü ama bunu “Amerikan komplosu” ve “darbe” olarak sundu ve taraftarlarını sokağa çağırdı.
İmran Han’a taraftarları dışında en büyük destek ise Türkiye’deki iktidar çevrelerinden geldi.
Olan bitene “darbe” diyen oldu, 15 Temmuz benzetmeleri yapıldı, İmran Han’ın Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yakın ilişkileri yüzünden devrildiği dahi ileri sürüldü, darbeye karşı “direnişe bin selam” gönderildi.
Ta ki önceki akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmran Han’ı deviren muhalefetin lideri, yeni Başbakan Şahbaz Şerif’i tebrik eden ilk dünya lideri olana kadar...
Ceza sahasında yeni bir toplu ofsayt vakasıyla karşı karşıyayız.
Halbuki sadece Google’a Erdoğan ve Şahbaz Şerif yazanlar ikisinin ne kadar yakın olduklarını görebilirdi.
Ama bu tedbiri akıl edemeyerek hızını alamayanlar Erdoğan’ın geç saatlerde gelen tebriğinden önce çoktan kınından çıkarılan kalemlerle Amerikan darbeli, Türkiye benzetmeli yazılar yazmışlar, çoşkulu tweetler atmışlardı.
Günün sonunda olan “Batılı dış güçlerin darbesine karşı direnen yerli ve milli” İmran Han’ı savunacağım diye İmran Han’ı eleştiren gazetesiyle ters düşüp köşesini kaybeden köşe yazarına oldu.
Halbuki İmran Han’ın tuhaf hidayet hikayesini ve süper pragmatik popülizmini biraz bilenlerin bu “dış güçler beni devirmek istiyor” oltasına düşmemesi beklenirdi.
İmran Han, 70’li yıllarda siyaset, felsefe ve ekonomi okumak olarak Oxford’a gönderilmiş Lahorlu varlıklı bir aileden geliyor.
Pakistan’da başladığı krikete, sporun anavatanı İngiltere’de de devam etmiş, mezun olduktan sonra profesyonel bir kriket oyuncusu olmayı tercih edip 1982’de Pakistan milli kriket takımının kaptanı olmuştu.
1992 yılındaki Dünya Kriket Şampiyonası’nda artık 40 yaşında olan İmran Han’ın kaptanlığındaki Pakistan, finalde İngiltere’yi yenip dünya şampiyonu oldu.
Tabii bu aynı zamanda kolonyalizme atılmış milli bir goldü ve İmran Han, Pakistan’da milli kahraman ilan edildi, yaşayan efsaneye döndü.
Şöhretinin zirvesine çıktığı İngiltere’de ise kısa sürede yeni bir sıfatla anılmaya başlandı: Playboy.
Lady ünvanlı aristokrat kızlarla yaşadığı aşklarla İngiliz tabloid gazetelerinin sayfalarından düşmüyor, spor arabalardan inmiyor, lüks gece kulüplerinin ve partilerin aranan ismi haline geliyor, dünyanın magazin dergilerine “özgürleştirici erkeklik” başlıklarıyla kapak oluyordu.
Fakat İngiltere’nin gözde playboyu, röportajlarında içki içmediğini, İslam’a aykırı bir hayat yaşamadığını ve kültürüne sıkı sıkıya bağlı bir Pakistanlı olduğunu iddia ediyor, hayatını tam bir İngiliz centilmen gibi yaşarken, Doğu medeniyetinin saflığını ve üstünlüğünü övüyordu.
1995 yılında 43 yaşındayken dünyanın en zengin insanlarından finans imparatoru James Goldsmith'in ve bir Fransız markizinin kızı olan 21 yaşındaki kızı Jemima Goldsmith ile evlendi.
Jemima, Lady Diana’nın en yakın arkadaşı olan sosyetenin en gözde kadınlarından biriydi.
İmran Han, Jemima’yı alıp Lahor’a yerleşti. Batılı kıyafetlerini çıkarıp, şalvar kamizlerini giydi ve 1996’da Pakistan Adalet Partisi’ni (PTI) kurarak siyasete girdi.
Eski playboy günlerini artık geri bıraktığını, Muhammed İkbal okuyarak dine yöneldiğini söyledi, Jemima da Müslüman oldu, Urduca öğrendi, başörtüsü taktı ama dünyanın en zengin Musevi finans titanlarından birinin kızıyla evlenip siyasete girmiş İmran Han, Yahudilerin adamı olduğu suçlamasından kurtulamadı.
Bugünlerde darbeden şikayet eden İmran Han, 1999’da Başbakan Navaz Şerif iktidarına karşı Pervez Müşerref darbesini destekleyen neredeyse tek muhalefet lideriydi.
Buna rağmen 2002 yılındaki seçimlerde partisi sadece onu Meclis’e sokabildi.
Bu arada siyasette kaybetti ama aşkta da kazanamadı.
2004’de iki çocukları olan Jemima’dan boşandı.
Sonra da Müşerref’le ters düştü, ev hapsine alındı, muhalefet cephesine geçti, büyük mitingler düzenledi.
Bu heyecanla gidilen 2013’deki seçimlerde Meclis’e üçüncü parti olarak girdi.
2015’de BBC’nin hava durumu spikeri Reham Han ile evlendi.
Fakat bu evlilik de bir yıl sürdü, olaylı bir şekilde bitti, Reham Han kısa evliliğiyle ilgili çok satan bir kitap yazdı, bu arada bir başka kadın İmran Han’dan şiddet gördüğünü iddia etti, İmran Han yeniden İngiliz tabloidlerinin birinci sayfalarına çıktı.
Pakistan’da ise artık daha dindar, daha fazla İslami popülist bir dil kullanan, ordunun desteğini arkasına aldığı söylenen, Taliban’la diyalog yanlısı olduğu için adı “Taliban Han”a çıkan bir İslamcı İmran Han vardı.
Peki bu nasıl olmuştu?
İmran Han’ın bu hidayet hikayesi 2015 yılında sık sık Pencap’taki Çişti tarikatının önderlerinden 12. yüzyılda yaşamış Baba Ferid olarak bilinen Feriüddin Genc-i Şeker’in türbesini ziyaret etmesiyle başladı.
Bu ziyaretler sadece türbeye dua etmek için değildi.
İmran Han, bölgenin en güçlü ve bu tarikatın postnişinde oturan ailesi olan Maneka ailesinden Büşra Maneka adlı 40’lı yaşlarda bir kadınla tanışmış ve onu kendisine mürşid olarak kabul etmişti.
Pembe çarşaf giydiği için Pinky Peerni takma adıyla tanınan, tarikatın önde gelenlerinden bir sufi pir ile evli ve beş çocuklu Büşra Maneka, İmran Han’ın artık akıl hocası, manevi önderiydi.
Ona gelecekten haber veren iki cini olduğuna inanılıyordu.
Yine iddialara göre İmran Han, ziyaretlerinde cinlerin beslenmesi için Büşra Maneka’ya galonlarca et hediye ediyordu.
Maneka sık sık istiareye yatıyor, cinleriyle temas kuruyordu.
Bunlardan birinde Han’ın başbakan olacağını görmüştü.
Bu yüzden bekar başbakan namzedinin, tarikat mensubu doğru bir kadınla evlendirilmesi gerekiyordu.
Vanity Fair’de çıkan geniş bir İmran Han biyografisine göre Büşra Maneka, İmran Han’a önce kız kardeşini, daha sonra kızını eş adayı olarak önermiş, İmran Han ise bu tekliflere sıcak bakmamıştı.
https://www.vanityfair.com/news/2019/09/the-once-and-future-imran-khan
Sonra Büşra Maneka bir kere daha istiareye yattı ve bu kez ona İmran Han için ideal eş adayı olarak bizzat kendisi işaret edildi.
Bu manevi işaret üzerine eşi, İmran Han ile evlenebilmesi için ondan boşandı. 300 günlük iddet müddedini bekledi ve 2018 yılında İmran Han ile evlendi.
Meşhur bir playboy olan İmran Han, boşandıktan sonraki adıyla Büşra Bibi’nin o kadar etkisi altındaydı ki evlendikleri güne kadar yıllarca sadece burkasının arkasında konuştuğu Büşra Maneka’nın yüzünü dahi görmemişti.
Büşra Bibi, Pakistan tarihinin ilk peçeli first ladysi oldu.
Evliliklerinden altı ay sonraki seçimlerde İmran Han’ın sandıktan birinci parti çıkıp, kehanetine uygun olarak Başbakan olması Büşra Bibi’nin kerameti olarak görüldü.
Vanity Fair’de çıkan Imran Han biyografisinde Büşra Bibi ile Han’ın ilişkisi Game of Thrones’taki gizli güçleri olan Kırmızılı Kadın’la, onu kendisine rehber edinen ve bu uğurda kızını bile feda etmekten çekinmeyen Stanis Barethon’un ilişkisine benzetiliyor.
İmran Han, bu manevi rehberlik altında başbakanlığı da kutsal bir görevi olan bir kurtarıcı edasıyla yaptı.
Ordunun da arkasında olduğuna inanarak kapıldığı güç sarhoşluğuyla hareket etti.
Bölge uzmanı olan akademisyen Ömer Aslan, Perspektif’te yayınlanan yazısında İmran Han’ın 3.5 yıldaki performansının bir fotoğrafını çekiyor:
“İmran Han, iktidarda kaldığı 3,5 senede bu güç vehmine aşırı kapıldı; bir anda ordunun da desteğiyle mevcut siyasi liderlerin tamamını yargılayarak tarihten silebileceğini, sil baştan bir Pakistan yaratacağını, uygun gördüğü ‘ulvi’ politikaları Cumhurbaşkanı kararnameleriyle Meclis’e uğramadan hayata geçirebileceğini, dış politikada istediği şekilde davranabileceğini düşündü. Bu uğurda muhalif gazetecilerin sindirildiği ve muhalif haberlerin ‘yalan haber’ başlığı altında sansüre uğradığı bir siyasal ortama izin verdi. Bu nedenle, güven oylaması senaryosuna maruz kalmak ve iktidardan bu şekilde hızla düşmek; kendini kurtarıcı, seçilmiş gören bir popülist siyasetçi için idrak ve kabul etmesi zor bir durum olmalı.”
https://www.perspektif.online/pakistanda-imran-han-doneminin-sonu/
Kötü yönetimin halkı en çok etkileyen sonucu ise ekonominin kötü yönetimi oldu. Hızla artan enflasyon, işsizlik İmran Han’ın popülaritesini düşürdü.
Buna karşı İmran Han ise popülist bir siyasetçi olarak ilk akla gelen savunma refleksine başvurdu.
Din, iman, vatan, millet hamasetinin dibini gördü.
Türkiye’de de tekbirlerle karşılanan meşhur bol ümmetli, ayetli, hadisli, anti-emperyalist vurgulu hamasi konuşmalar yaptı.
Ülkenin esas patronu orduyla karşılaştığı atama krizlerinde bile dine başvurdu, Hz. Ömer’in Halid Bin Velid’i bile görevden aldığını hatırlattı.
Fakat bir taraftan vatan, ümmet, din referanslı hamasi konuşmalar yaparken, bir taraftan da ülkeye para bulmak için Çin’le yakınlaşırken Uygurlara yönelik baskıları inkar eden açıklamalar yapmaktan da çekinmedi.
Yine yerli ve milli popülizmle girdiği Amerika ve Batı karşıtı yolda o kadar ileri gitti ki en son Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başladığı güne denk gelen Moskova ziyaretini iptal dahi etmedi, Ukrayna meselesinde Rusya’nın yanında durdu.
Herhalde bu tercihleriyle geleneksel olarak ABD ile iyi ilişkiler yanlısı olan Pakistan ordusunun desteğini tamamen kaybetti.
Ülkedeki ekonomik krizle çatlayan koalisyon hükümetini devirmek için İmran Han’a karşı hep rekabet halinde olmuş ülkenin iki geleneksel büyük siyasi partisi Butto ailesinin partisi Pakistan Halk Partisi (PPP) ile Navaz Şerif’in partisi Pakistan Müslüman Ligi-Navaz Pakistan Demokratik Hareketi’nde birleşti.
Meclis’te güvensizlik oylamasıyla hükümeti düşürmeye çalıştılar. Ve bilinenler yaşandı.
Buna İmran Han’ın tepkisi ise dış güçler kartını açmak oldu.
Han, 2 Nisan'da, ilgili güvensizlik oylamasına yönelik yaptığı açıklamada, "(Muhalefetin) Beni görevden alma girişimi, ABD’nin iç politikamıza açık müdahalesidir” dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Güney ve Merkez Asya Dairesinden sorumlu Bakan Yardımcısı Donald Lu’nun Pakistan’ın Washington Büyükelçisi’yle görüşmesinde söylediği İmran Han hükümeti- ABD ilişkilerindeki sorunlarla ilgili görüşlerini ABD’den kendisine tehdit mektubu gelmiş gibi lanse etti.
Muhalefeti ABD ile işbirliğiyle suçlayarak “"Parlamento üyelerinden birkaçı birkaç ay önce ABD'nin İslamabad Büyükelçiliğine gitti ve orada kendilerine Başbakan Han'a karşı güvensizlik oylamasının gerçekleştirileceği söylendi” gibi ağır iddialarda bulundu. Pakistan'da "ithal edilmiş" bir hükümeti asla kabul etmeyeceğini belirterek, 10 Nisan akşamı tüm ülkeyi sokaklara çağırdı.
Fakat bu iddialar Türkiye’de çok yankı uyandırsa da Pakistan’da İmran Han taraftarları dışında pek de kimsenin umurunda olmadı.
Çünkü Pakistan’da “Amerika komplosu” kriket kadar popüler bir spor.
Amerika, Pakistan üzerinde nüfuz sahibi bir ülke, siyasetçiler, generaller karar alırken Amerika ne der diye düşünüp hareket ediyordur.
Ama son 50 yılda Pakistan’da meydana gelmiş olayların neredeyse tamamıyla ilgili Pakistanlı siyasetçiler kolayını bulmuş görünüyor; kendilerini kurban olarak görüp, sırayla Amerika’yı suçluyorlar.
1977’de Ziya Ül Hak’ın milliyetçi laik Başbakan Zülfikar Ali Butto’yu devirdiği darbenin arkasında Butto’nun partisine göre Amerika vardı.
Hatta daha sonra başbakan olan kızı Benazir Butto da babasının nükleer çalışmalar yüzünden ABD tarafından devrildiğini iddia etmişti.
Ama 1988’de Ziya Ül Hak’ın öldüğü uçak kazasının arkasında da eski darbeci generali sevenler Amerika ve İsrail’in olduğuna inanıyor. Üstelik kazada Pakistan’ın ABD Büyükelçisi ve askeri ataşesi de ölmüş olmasına rağmen...
Amerika’nın yaptırdığı iddia edilen uçak kazasından sonra Benazir Butto’nun ABD’nin desteğiyle iktidara geldiği, 1996’da da eşinin ayyuka çıkan yolsuzlukları yüzünden Cumhurbaşkanı tarafından yine ABD istediği için görevden alındığı düşünülüyor.
Hatta 2008’de öldüğü canlı bombalı patlamayla ilgili de ABD suçlandı, hatta ABD bunu yalanlayan açıklama yapmak zorunda kaldı.
1999’da İslamcı Başbakan Navaz Şerif’i deviren Pervez Müşerref’in darbesinin arkasında da Amerika olduğu iddia edildi. Aynı Pervez Müşerref’in 2008’de istifa etmesine neden olan yargı sürecinin de Amerikan destekli bir yargı darbesi olduğu düşünülüyor.
2017’de Başbakan Navaz Şerif’in bir yargı süreciyle görevden alınıp, tutuklanmasını da Şerif taraftarları “Amerikanın komplosu” olarak açıklamıştı.
Tabii ki bu tez Türkiye’de iktidara yakın medyada da çok tutmuş, Şerif’in görevden azli Türkiye ile olan yakın ilişkilerine bile bağlanmıştı.
O günlerde çıkan haberlerden ikisini okuyalım:
“Stratejik konumu ve 200 milyonluk nüfusuyla İslam dünyasında önemli bir yere sahip olan Pakistan, terör örgütü FETÖ'nün yöntemleriyle gerçekleştirilen bir yargı darbesiyle sarsıldı. Anayasa Mahkemesi, seçilmiş Başbakan Navaz Şerif'i görevden aldı. Anayasa Mahkemesi Hakimi Ejaz Afzal Han "Pakistan Başbakanı'nın parlamento ve mahkemeye karşı dürüst davranmadığını" belirterek Şerif'in ömür boyu siyasetten men edildiğini duyurdu. Yapılan yorumlara göre ise Şerif'in görevinden azledilmesinin arkasında Pakistan'ın FETO'su olarak bilinen ve hakkında daha önce birçok kez 'sahte alim' haberleri yapılan Tahir-ül Kadri isimli cemaat lideri var.”
“Amerika’nın emrindeki ezoterik terör örgütleri yargı/polis ya da askeri darbelerle Amerika adına hükümetleri devirmeye devam ediyor. Son olarak Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, FETÖ benzeri Tahir-ul Kadri örgütü mensubu hâkimler tarafından yargı darbesiyle görevinden alındı. Başbakan Navaz Şerif başbakanlık görevi sırasında Türkiye lehine yaptığı açıklamalarla ve FETÖ ile mücadele konusunda verdiği desteklerle küresel güçleri rahatsız eden hedefteki bir siyasi liderdi. “Her koşulda Türkiye’nin yanındayız”, “Türkiye’nin düşmanları Pakistan’ın da düşmanıdır”, “Gerekiyorsa Katar’a asker göndererek Türkiye’yi destekleriz” gibi açıklamalarıyla küresel güçleri rahatsız eden Navaz Şerif bir süredir küresel güçlerin operasyonlarına hedef olmaktaydı.”
Peki, İslamcı Navaz Şerif niye görevden azledilmişti?
Çünkü Panama belgelerinde üç çocuğunun offshore şirketlerle bağlantılı olduğu, bu şirketlerin Londra'nın en kıymetli yerlerinde lüks apartmanlara sahip olduğu ve milyonlarca pound değerinde kredi sağlamak amacıyla bu gayrimenkulleri teminat olarak kullandıkları ortaya çıkmıştı.
Peki bu süreçte yaptığı mitinglerle Şerif’in görevden alınmasında en etkili olan siyasetçi kimdi?
İmran Han.
Bu “Amerikan darbesi”yle Navaz Şerif tutuklandıktan sonra Pakistan’da 2018’de kim Başbakan olmuştu?
İmran Han.
O günlerde Türkiye’deki medyada İmran Han’ın zengin bir Yahudi ailenin damadı kriketçi bir playboy olduğunu hatırlatan yazılar çıkmıştı
Şimdi de gelin aynı iktidara yakın medyada İmran Han’ın başbakanlıktan azledilmesi sürecinde çıkan bazı haberleri okuyalım:
“ABD'nin Türkiye dahil birçok ülkede devreye soktuğu darbe ve kaos senaryosunun sonuncusu bu kez Pakistan'da ortaya çıktı. Başbakan İmran Han'a yönelik kaos planının arkasında Pakistan'ın FETÖ'sü olarak bilinen Tahirül Kadri'nin cemaati ön plana çıkıyor.”
“Pakistan'da parlamentonun feshedilmesinin ardından Başbakanı İmran Han'ın görevi resmi olarak sona erdi. Han, güvensizlik oylaması için 'Komplonun arkasında ABD var' iddiasında bulundu. Pakistan'ın, Türkiye ile sıcak ilişkiler geliştirdiği, Karabağ'da Azerbaycan'ı desteklediği, ABD'ye üs vermediği ve Rusya yaptırımlarına katılmadığı için ABD'nin hedefi olduğu değerlendiriliyor.”
Peki İmran Han’ı deviren muhalefetin lideri ve İmran Han sahiden bir Amerikan darbesiyle devrildiyse darbenin başbakanı olan Pakistan Müslüman Birliği-Navaz (PML-N) partisi başkanı Şahbaz Şerif kim?
Navaz Şerif’in kardeşi.
Google’a Şahbaz Şerif yazdığınızda karşınızda Erdoğan’la onlarca fotoğrafı ve görüşmesi çıkan bir Türkiye ve AK Parti aşığı çıkıyor.
O kadar ki 2018 seçimlerinden önce AA’ya röportaj verip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için dua ettiklerini bile söylemiş.
Herhalde böyle bir siyasetçi Amerika’nın adamı olamaz.
Ve son olarak da normal şartlarda böyle bir olay karşısında “Amerika Türkiye’nin dostu İmran Han’a darbe yapıyor” haberlerini en hararetle vermesi beklenen Yeni Şafak gazetesinin neden bir anda parlamenter demokrasi aşığı kesilip “Pakistan Başbakanı İmran Han, demokratik siyasetin önemli araçlarından olan güven oylamasından kaçmak için 220 milyonluk ülkeyi belirsizliğe sürüklüyor. Meclis’teki çoğunluğu kaybeden İmran Han’ın, istifa etmesi ya da görevi çoğunluğun belirlediği hükümete devretmesi gerekirken Meclis’i feshettirmesi, anayasayı ihlal olarak görülüyor” diye başlayan o “Pakistan’da İmran Han kaosu” başlıklı haberi yaptığına bakalım.
Bunun için de tek yapmanız gereken Google’a doğru kelimeleri girip arama tuşuna basmak.
Sonuç:
Pakistan’da son 50 yılda hiçbir başbakan görev süresini bitiremedi.
Seçime kadar ülkeyi yönetecek Şahbaz Şerif’’in de başına da muhtemelen bir aşamada benzer bir akıbet gelecek.
O da görevden alındığında Amerika darbesi deneceğini, Türkiye ile yakın ilişkileri yüzünden görevden alındığı gibi narsist yorumlar yapılacağını tahmin etmek için Büşra Bibi’nin cinlerine ihtiyacımız yok.
Belki de bu hamaset açısından bize çok benzeyen Pakistan’da bize benzemeyen birşeyler vardır.
Mesela İngilizlerden kalma bir parlamento kültürü ve güçlü Anayasa Mahkemesi gibi...
Bize her seferinde yargı darbesi gibi gelen olaylar belki de böyle bir parlamenter demokrasinin ve hukuk devletinin işleridir?
Yok artık.
Dost ve kardeş Pakistan’dan demokrasi ve hukuk dersi alacak kadar da herhalde düşmedik.