Yasin Aktay / Yeni Şafak
Kraliçe II. Elizabeth ölürken dünya ahvali
Üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya’nın 70 yıllık Kraliçesi II. Elizabeth 96 yaşında bu dünyadan yolcu edildiğinde, dünya aşağı yukarı şu ahvalde:
Dünyanın üzerinde adeta bir 3. Dünya Savaşının habercileri dolaşıyor. Ortalık kızışıyor, ülkelerin liderleri yoğun bir diplomatik trafik içinde ülkelerinin pozisyonlarını belirlemeye, güçlendirmeye veya güvenli bir limana çekmeye çalışıyor. Rusya ve ABD’nin Ukrayna üzerinden bütün dünyayı etkileyen çatışması değil sadece.
Bu çatışma yine bütün dünyayı pozisyon almaya zorluyor elbet, ama bunun da ötesinde bölgesel düzeyde küllenmiş ihtilaflar da alevleniyor, sıcak çatışmalara dönüşüyor. Tacikistan ve Kırgızistan arasındaki ihtilaf gibi. Üzerinden epey zaman ve göreli bir anlaşma geçmiş olan Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ihtilaf ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki müzmin ihtilaflar gibi. Bu ihtilafların daha global ihtilaflar içinde kendine yeni bir ittifak ekseni içinde bir fırsat arayışı olarak da çıktığı düşünülebilir.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin bunca gaile içinde apar topar Ermenistan’a gidip son çatışmaya dair Ermenistan tarafıyla bir dayanışma sergilemesi, kim ne derse desin ABD’nin artık küresel bir aktör olma ağırlığını, ciddiyetini ve pozisyonunu tamamen kaybetmiş olduğunu gösteriyor sadece. Neticede orada en kötü ihtimalle bir ihtilaf vardır, ki aslında ABD’nin de eş-başkanlarından biri olduğu MINSK grubu da başından beri Ermenistan’ın Karabağ’da işgalci olduğunu kabul ediyor ve bu işgalin sonlanması gerektiğini prensipte kabul ediyordu. Nihayetinde bu işgal onların girişimiyle değil de Azerbaycan tarafından Türkiye’nin de desteğiyle sonlandırılmış olmasından duydukları rahatsızlığı gizleyememek gibi bir telaşları var. Türkiye’nin düşürdüğü külahlarının altından kelleri görünmüştür.
YURTTA İKTİDARDA, DÜNYADA MUHALİF LİDER: ERDOĞAN
Bu arada BM’nin Yıllık toplantısı esnasında ülke liderlerinden katılanların her biri kendi konumunu, derdini ve vizyonunu kürsüden bütün dünyaya anlatmaya çalıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması önceki yıllarla tam bir bütünlük ve tutarlılık içinde, dünya siyasetinde kendine özgü bir çizgisi olan tek lider olduğunu gösteriyordu.
Konuşması bu çizginin ve duruşun mükemmel bir ifadesi. Dünya barışına dair sadece eleştiride kalmayan kendi makul ve uygulanabilir çözümlerini de gösteren ve sadece lafta kalmayan, önerdiklerini yapmış, yapmakta olan bir ülkenin lideri olarak konuştu. Haklılığın verdiği özgüvenle, kendi ülkesinde güçlü iktidarın ama dünya siyasetinde muhalefetin temsilcisi gibi yüksek bir yerden seslenmiş oldu.
Bu konuşmasının arka planında devam etmekte olan küresel ihtilafta en makul, en barış yanlısı ve barışa en çok katkıda bulunmuş biri olmanın hakkı ve gücü vardı.
Savaş dolayısıyla bütün dünyayı etkileyen gıda krizini hafifleten tahıl koridorundaki anahtar rolü vardı.
Bütün dünyanın bir sorunu ve sorumluluğu olan mülteci krizi meselesinde dünyada en insani tavrı takınmış olduğunu ispatlamış biri olmanın ahlaki konumu vardı.
Bütün bu konularda tavsiyelerini yüksekten seslendirirken fiilen dünyanın en zengin ve en güçlü ülkelerinin, başta ABD’nin Türkiye’ye karşı teröristlerle işbirliğine tenezzül eden yaklaşımlarını da yüzlerine vurmaktan geri durmadı.
YAS ENDÜSTRİSİNDEN ÇIKAN EKONOMİ VE SİYASET
BM toplantısının başladığı gün bir zamanların üzerinde güneş batmayan ülkesi İngiltere’nin 70 yıllık kraliçesinin defin töreni yapılıyordu.
Neredeyse 15 güne yayılan cenaze merasimlerinin nasıl bir endüstriye dönüşmüş olduğunu birlikte izledik. Bir rivayete göre 15 milyar sterline yakın para dönmüş bu cenaze töreni dolayısıyla.
İngiltere gibi bir ülkeden çok daha fazlasını hesaplamadan, hatta almadan bu kadar parayı maceraya sürüklemesini beklememek gerekiyor tabi. Kraliçe Cenazesi endüstrisinin ekonomik boyutu bir yana nasıl bir siyasal güç gösterisine de dönüştüğünü gördük. Bir cenaze dolayısıyla dünyanın bütün liderlerinin maruz bırakıldığı protokollerin bir acı ve yas durumunun olabilecek en fazla nasıl sömürülebileceğini gösteriyor.
Aslında sadece bu cenaze dolayısıyla bile İngiliz sömürgeci mantığının sahada kendileri açısından nasıl bir verimlilikle (!) işlemiş olabileceği hakkında fikir yürütmek mümkündür. Sinekten yağ çıkaran İngiliz sömürgeci mantığı 96 yaşındaki Kraliçesinin cenazesinden bütün dünya ülkelerinden kendisine biat üretmeye çalıştı ve bir ölçüde de başardı.
Dünya liderlerinin bir otobüse tıkıştırılarak maruz bırakıldığı protokol bir cenaze şartları zorunluluğuna bağlanamaz elbet. Orada Fransa Cumhurbaşkanı Macron bile bir otobüs muavini gibi ayakta bütün liderlik veya temsilcilik makamının vakarından soyulmuş olarak açıkça istiskal edilmiş oldu.
Cenaze şartlarının psikolojik atmosferi ve durumu var ve bu bazı olağandışı şeyleri de beraberinde getirir. Ama 15 güne yakın bu şekilde protokollerle, törenlerle yaşatılan bir yas siyasetinden emsalsiz bir ekonomi ve iktidar çıkar.
Normalde de cenazeye katılanlardan cenazeyle ilgili kültürel olarak temeli olan belli protokolleri kabullenmeleri beklenir. Katılanlar da bunu bilip katılırlar. Cenazeye katılmamak ise çoğu zaman bir tavır veya bir ilgisizlik, lakaytlık, yani ayıp olarak karşılanır. Bu, cenazenin kendisiyle veya sahipleriyle olan ilişkiye göre de değişir. Ama cenazeyi yasa iştirak edenler üzerinde bir iktidar uygulama aracı olarak kullanmak bambaşka bir zekâ, bambaşka bir zihniyet: Kendi yasının istismarı, sömürü siyaseti.
O siyaseti göremeyip o ortamda kendisine biçilen rolü oynamaya koşanların hepsi kendi ülkelerini, halklarını temsil ediyorlardı halbuki. Ama Majesteleri bütün halklardan ve bütün milletlerden üstündür.
Bu yas siyasetini ve buradan çıkabilecek emrivaki biat oyununu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öngörmüş olmadığını kimse iddia edemez. Zaten bunu gördüğü için, “dikte edilen şartları” da dile getirerek katılmadı. Türkiye’de kendini, milletini bilen hiç kimsenin razı olamayacağı böyle bir duruma milletinin temsilcisi olarak düşmeme basiretini gösterdiği için kendisine teşekkür ediyorum.
Kraliçe de nihayetinde İngiltere’nin başıydı ve bütün faniler gibi o da öldü. Herkes gibi bu dünyada yaptıklarının hesabını herkesi yaratan rabbimize vereceği yere gitti. İngiltere halkına başsağlığı dilemekten de geri durmadı elbet, durmamak da gerekiyor, ama bunu ayrı bir hiyerarşi ve güç oyunu olarak oynamayı da reddetmek en iyisiydi, Cumhurbaşkanı Erdoğan onu yaptı.