ABD Başkanı Obama’nın yola çıkmadan bir ay önce gürültü koparmaya başlayan Ortadoğu ziyareti ile ilgili değerlendirmemizi inşallah müteakip yazımızda yapacağız. Fakat Ürdün Kralı Abdullah’ın The Atlantic dergisine verdiği röportajın içeriğiyle ilgili olarak yayınlanan haberleri atlamak istemiyoruz. Ama kralın kuyuya attığı taşları çıkarmak için çaba harcamaya gerek görmüyorum. Sadece o taşları atanın kim olduğu hakkında bazı kısa notlara ve taşıdığı endişelerle ilgili tahminlerime yer vermek istiyorum. Kral efendinin unutmuş olacağını sanmıyorum. Babasını ahirete uğurlayıp da koltuğuna oturmasının üzerinden fazla zaman geçmemişti. Şarmu’ş-Şeyh’te o zaman ki Mısır diktatörü Hüsni Mübarek’in de bulunduğu bir toplantıda Ürdün’ün çiçeği burnunda kralı lafa karışınca, İsrail’i temsilen toplantıya katılan Şimon Peres’in; “Ulan zibidi! Sen bir kere sus. Baban öldü, koltuk sana kaldı diye kendini bir şey zannetme!” demesi üzerine süt dökmüş kedi gibi kenara sinmişti. Ürdün’de kral olsa da, uluslararası çetenin masasına oturunca krallığın başkalarına geçtiğini fark etmişti. Ama şimdi bayağı ahkâm kestiği, kendine göre yöneticileri ve siyasetçileri kategorilere soktuğu anlaşılıyor. Peres’in fırçalarına karşılık verme imkânı yoktu. Çünkü kendisini krallık koltuğuna oturtan ABD idi. Onun da bütün hesapları işgalci siyonistin güvenliğiyle ilgiliydi. Yoksa artık ölümle arasında en fazla birkaç günlük mesafe kaldığı anlaşılan Kral Hüseyin’i sedyeyle uçağa bindirip, kardeşi Hasan’ı veliahtlıktan azlettiğini, yerine oğlu Abdullah’ı veliaht tayin ettiğini Ürdün halkının da şahit olacağı şekilde ilan etmesi için ülkesine gönderirler miydi? Çünkü Hasan’ın İslâmi camiaya biraz yakın durduğunu görüyor, dolayısıyla onun siyonist işgal devleti için yeterince güven verici olmadığını düşünüyorlardı. O yüzden II. Abdullah olarak bilinen mevcut Ürdün kralı aslında bu makamı ülkede uygulanan veraset ilkelerine aykırı bir şekilde, ABD ve yahudi lobisinin desteğiyle gasp etmiştir. Yani çalıntı bir tahta oturuyor ve onu da ABD’deki yahudi lobisine borçludur. Gerek görüldüğünde de onların hesabına birilerini taşlama görevini yerine getirecektir elbette. Bir süre önce Türkiye ziyareti esnasında Anıtkabir’de gözlerinden yaşlar dökmesi epey yankı uyandırmıştı. Eğer ki o göz yaşı numarası olmasaydı belki de Ürdün Kralı II. Abdullah’ın Türkiye’ye geldiğinden birçoklarının haberi bile olmayacaktı. Ne de olsa 14 seneden beri krallık makamını işgal ediyor; artık bayağı tecrübe kazanmış ve “bakın ben burdayım” demeden dikkat çekmenin taktiklerini öğrenmiş. Oysa onun dedeleri Mustafa Kemal’e ihanet etmemişlerdi. Eğer gerçekten dedelerinin ihanetinden dolayı göz yaşı dökecek olsaydı en azından bu ihanetin hedefindeki sultanların hatıralarına da bir selam verirdi. Büyük dedelerinin ihanetlerinden dolayı üzüntü duyduğu iddiasının inandırıcı olmadığını da zaten kendisinin onların yollarını sıkı sıkıya ve belki daha büyük bir ihanetle sürdürmesinden anlıyoruz. Eğer gerçekten üzüntü duyuyor olsa kendisi bugün ümmetin temel davası olan Filistin’e ve Mescidi Aksa’ya ihanet ederek işgalci siyonistlerle işbirliği yapma politikasını bırakır. Ama biliyor ki böyle bir şey yapmaya kalkıştığında kendisini o koltuğa oturtanlar, dedesi Talal’a vurdukları “deli” damgasını kendisine de vurabilirler ve Talal’ı tedavi için gönderdikleri Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne bu kez onu gönderirler. The Atlantic dergisine verdiği röportajda kendini iyice akıllı zannetmiş ve bol keseden ahkâm kesmiş ama buna imkân tanınması, ipini tutanların davulunu çaldığı için. Onların ayağına basacak olsa hiç de öyle “akıllı” muamelesi görmeyecek. Osmanlı’ya büyük ihaneti yapan Şerif Hüseyin’in torunu ve kendisinin de dedesi olan Talal’ın yaşadığı tecrübelerden bunu tahmin ediyordur. Kral efendi kendisinin İslâmcılarla savaş halinde olduğunu ve bu savaşın onların iktidarını önlediğini söylemiş. Bunu söylemesine gerek yoktu. Ama şecaat arz etme ihtiyacı duymuş ne de olsa merd-i kıptî! Kralın asıl korkusu Suriye’deki direnişin zaferi. Suriye’nin dar geçit olduğunun ve geçidin geçilmesi durumunda zulme başkaldırı fırtınasının kendisini zorlayacağının farkında.
YENİ AKİT