"İstisnai Kral" Faysal bin Abdülaziz'in hayatı ve tesiri

Ahmet Yasir Altay Mecra'da yayımlanan çalışmasında Kral Faysal'ın hayatını incelerken oldukça önemli noktalara dikkat çekiyor.

 

 

Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, Mescid-i Aksa'nın 1969'da Avustralyalı bir Hristiyan-Siyonist tarafından ateşe verilmesinin ardından, duygularını böyle dile getirmişti. Onun bu cümlelerle özetlenen düşünce dünyası, âkıbetinin de belirleyicisi olacaktı...

Abdülaziz Âl-i Suûd, Suudi Arabistan Krallığı'nın kurucusu ve ilk kralı.
  • 1906 senesi kasım ayında Riyad’da dünyaya gelen Faysal, Suûd kabilesinin lideri olan babası Abdülaziz Âl-i Suûd’un, Hicaz bölgesinde cereyan eden kabileler arası mücadelelere iştirak etmesi sebebiyle eğitimini annesi ve dedesinin yanında aldı. Küçük yaşta hafızlığını bitirdi ve ilmi tedrisatını yine dedesiyle yaptı. 1919 senesinde henüz daha 13 yaşındayken babası tarafından 1. Dünya Savaşı’nın galibi İngilizleri tebrik etmek üzere Britanya’ya gönderildi. Burada bir süre kalan Faysal; İngiltere, İrlanda ve Fransa’yı yine bu ziyaret esnasında gözlemlemiş oldu.

 

Babasının, savaş sonrasında Şerif Hüseyin’i yenerek Hicaz topraklarını hakimiyet altına alması ve 1932 senesinde Suudi Arabistan Krallığı’nı kurması bölgedeki dengeleri ciddi anlamda değiştirmişti. Babasının Hicaz’daki hakimiyeti sonrası ülkesine geri dönen Faysal, sırasıyla Hicaz Emirliğini ve Dışişleri Bakanlığını üstlendi. Suudi Arabistan Krallığı’nın resmi olarak kurulmasının ardından Başbakanlık görevine getirildi. Çok dakik ve disiplin sahibi bir şahsiyeti olan Faysal, kısa sürede devlet nezdinde yetenekleri ile öne çıkan bir hanedan mensubu olmayı başarmıştı.

Birkaç yıl sonra ise Suudi Arabistan Krallığı’nın tarihi dönüşümüne sebep olacak çok önemli bir olay yaşandı. 1938 senesinde Suûd Krallığı topraklarının, dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olduğu keşfedildi.

1938 senesinde Suûd Krallığı topraklarının, dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olduğu keşfedildi.

O tarihe kadar verimsiz çöl toprakları ve uzun yıllar süren savaşlar sebebiyle fakir halde bulunan Krallık, petrolün çıkarılmasıyla bir anda zenginleşmeye başladı. İngilizler, 1. Dünya Savaşı’nda bu verimsiz çöl topraklarını Arap kabilelere bırakırken bölgede bulunan petrol rezervlerinden haberdar değildi. Her ne kadar büyük petrol şirketleri aracılığıyla Suudi Arabistan topraklarındaki petrolünü çıkarmak isteseler de Faysal’ın babası Kral Abdülaziz Âl-i Suûd, anlaşmayı Amerikalılarla yapacaktı.

Kral'la Başkan baş başa...

14 Şubat 1945’de ileride önemi çok daha iyi anlaşılacak olan bir görüşme gerçekleşti. Amerikan Başkanı Franklin Delano Roosevelt, Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz ile Süveyş Kanalı üzerinde bulunan Acı Göl’de demirlemiş ‘USS Quincy’ destroyerinde bir araya geldi.

14 Şubat 1945'te, Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz ve ABD Başkanı F.D. Roosevelt'in buluşması, Ortadoğu tarihinde yeni bir dönemi başlattı.

İkili ilişkiler ve dünya siyasetinin konuşulduğu görüşmede RooseveltKral’a petrolü Amerikan şirketlerinin çıkarmasına müsaade ettiği için teşekkürlerini iletti. Karşılıklı samimiyet ve güven üzerinde ilerleyen görüşmede Kral Abdülaziz,Roosevelt’e Filistin’de artan Yahudi nüfusundan ve bu nüfusun oluşturduğu tehditten bahsetti.

Roosvelt 14 Şubat 1945'te, elinden geldiğince Filistin bölgesinde bir Yahudi devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğini belirtti.
Başkan’dan devam eden Yahudi göçünü durdurmasını ve Filistin topraklarında muhtemel bir Yahudi devletinin kurulmasına engel olmasını istedi. Roosvelt bu teklifi kabul etti ve elinden geldiğince Filistin bölgesinde bir Yahudi devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğini belirtti, karşılığında ise Abdülaziz’den, Suûd hanedanının petrolü uluslararası siyasette bir silah olarak kullanmayacağına dair teminat aldı.
 
 
 
 
 
 
 
Ahmet Yasir Altay / Mecra
 
 
 
 
 
             

Kral Faysal'ın iktidarı, hem Arap-İsrail çatışması, hem de Mısır-Suudi Arabistan gerilimleriyle geçti. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın 1970'deki ölümüne dek, iki ülke arasında sular durulmadı. Faysal, Mısır'ın yeni cumhurbaşkanı Muhammed Enver Sedat'la daha yakın bir ilişki kurdu.

Hala tartışmaların merkezinde bulunan Amerika-Suudi Arabistan ilişkilerinin başlangıcı sayılabilecek bu görüşme bölge tarihi için göz ardı edilemez bir öneme sahipti. Ne tuhaftır ki tarih, akıllara her zaman çeşitli rastlantılar ve soru işaretleri getirir. Kral Abdülaziz ile görüşmesinde Amerika Birleşik Devletleri adına, Filistin sınırları içerisinde bir Yahudi devletinin kurulmayacağının teminatını veren Franklin D. Roosevelt, görüşmeden yalnızca 2 ay sonra 12 Nisan 1945 tarihinde baş ağrısı şikayetiyle rahatsızlandı ve aniden hayatını kaybetti. Eşi Eleanor Roosevelt ise kocasının naaşına otopsi yapılmasına müsaade etmedi ve cenaze defnedildi.

12 Nisan 1945 tarihli The New York Times haberi.
  • Roosevelt’in vefatından tam 3 sene sonra David-Ben Gurion öncülüğündeki Yahudi Milli Konseyi, İsrail Devleti’nin resmi olarak kurulduğunu ilan etti ve Amerika Birleşik Devletleri de kuruluş ilanınından yalnızca 11 dakika sonra, İsrail’i tanıyan ilk ülke oldu.

Ağabeyle kavga ve taht

Suud bin Abdülaziz el-Suud.

1953 senesinde Kral Abdülaziz’in ölümüyle tahta oğlu Prens Suûd geçti. Kendisini bir anda petrolün ülkeye getirdiği refah ve artan zenginliğin merkezinde bulan yeni Kral Suûd, babası kadar başarılı bir yönetici değildi. Kraliyet harcamaları bir anda katbekat arttı. Ülkenin dört bir yanına yapılan saraylar ve israf, halk arasında çoktan yeni kral hakkındaki dedikoduların yayılmasına sebep olmuştu. En nihayetinde sonu gelmeyen lüks tüketim ve gereksiz harcamalardan rahatsız olan ulema ile kraliyet ailesi, bu duruma bir son vermek istedi. Suûd, ülke gelirlerini israf etmekten ötürü sessiz bir darbeyle görevden alındı ve yerine Veliaht Prens Faysal getirildi. Suudi Arabistan tarihi boyunca yaptığı israf sebebiyle görevden alınan tek hükümdar, Kral Suûd oldu.

  • Suudi hanedanının “istisna kralı”, Kral Faysal, 1964 senesinde kardeşi Suûd’un görevden alınmasıyla tahta oturdu. İç ve dış ilişkileri bilen, komşu ülkeler ile Suudi Arabistan’ın bağlarını güçlendiren Faysal; yaptığı yatırımlar ile çok kısa süre içerisinde ülkesinin prestijini yükseltti.

Harem-i Şerifin sınırları içerisinde bulunması sebebiyle diğer müslüman ülkeler nezdinde ‘ağabey’ statüsünde bulunan Suudi Arabistan, yeni kral sayesinde uluslararası arenada da itibarını iyiden iyiye artırmıştı.

Büyük bir adım: İslâm Konferansı Örgütü

1969 senesinde Mescid-i Aksa’da gerçekleşen elim verici hadise bu ağabeyliğe güzel bir örnek teşkil edecektir. 21 Ağustos günü Avustralya asıllı fanatik Michael Dennis Rohan kuşluk vakti Mescid-i Aksa içerisindeki, Kıble Mescidi’ni ateşe verdi. Yangını fark eden Müslümanlar ellerindeki malzemelerle Aksa’yı alevlerden kurtarmaya çalıştılar. Ne var ki yangının çoktan büyümüş olması Mescid’in ciddi anlamda zarar görmesine sebep oldu.

Çıkan yangında Nureddin Zengi’nin bir gün Haçlı işgali bittiğinde Mescid-i Aksa’ya konmak üzere yaptırdığı ve Selahattini Eyyubi’nin Kudüs’ü fethettikten sonra Kıble Mescid’ine yerleştirdiği tarihi ahşap minber de kül oldu. Yangından sadece birkaç parçası kurtarılabilen minberin ve Kıble Mescidi’nin ciddi anlamda zarar görmesi İslam dünyasını ayağa kaldırdı.

Müslüman ülkeler, İsrail ile yapılan savaşlarda art arda gelen yenilgiler ve yaşanan insani kriz sebebiyle, Suudi Arabistan liderliğinde bir İslam Konferansı Örgütü’nün -şimdiki adıyla İslâm İşbirliği Teşkilâtı- kurulmasına karar verdiler. Birliğin kurulmasına önderlik eden Kral Faysal, o dönem Arap ülkeleri içerisinde çokça yaygın olan Arap milliyetçiliği yerine Aksa paydasında bir araya gelen müslüman ülkelerden müteşekkil bir teşkilatın kurulmasına vesile olmuştu.

İslam Konferansı Örgütü, ön safta birliğin kurulmasına öncülük eden Kral faysal.
  • Müslüman halkların ortak acısı ve ortak umudu Mescid-i Aksa idi. Onları yeniden bir araya getiren, İslam coğrafyasının yeniden bir ümmet olmasına ön adım olan, acıların ve sorunların ortaklaşa çözülmeye çalışıldığı İslam İşbirliği Teşkilât’ı da yine Mescid-i Aksa’nın bir gün kurtulması ümidiyle kurulmuş oldu.

Yom Kippur Savaşı ve 1973 Petrol Krizi

5 Haziran 1967 sabahında Cemal Abdunnâsır liderliğindeki Mısır, İsrail’in ani saldırılarıyla bir anda kendisini kanlı bir savaşın içerisinde buldu. Faysal yönetimindeki Suudi Arabistan’ın silah ve maddi destek sağlamasına rağmen yalnızca altı gün süren ve kesin bir İsrail zaferi ile sonuçlanan savaşta, Mısır ordusuna bağlı savaş uçakları henüz havalanamamışken İsrail uçakları tarafından yok edilmişti. Savaş sonunda İsrail; Mısır, Suriye ve Ürdün’ü büyük bir hezimete uğratmıştı. Topraklarını üç buçuk katına çıkarmış ve Mısır için büyük önem arz eden Sina Yarımadası ise ele geçirilmişti. Daha da önemlisi Arap dünyasında milliyetçiliğin en yüksek olduğu ve güçlü ordusu sayesinde uluslararası sahada etki alanı çok geniş olan Mısır’ın itibarı yerle bir olmuştu.

Enver Sedat, 6 Ekim 1973 günü tam da Yahudilerin bayramı olan Yom Kipur’da, Altı Gün Savaşı’nda kaybedilen toprakları geri almak amacıyla İsrail’e sürpriz bir harekat başlattı.

Mısır üzerindeki kuvvetli yönetimi ve kitleler karşısındaki karizmasıyla hafızalara kazınan Abdunnâsır, 28 Eylül 1970 günü katıldığı bir toplantı sonrası kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Yaşanan yenilgiler, ağır sigara bağımlılığı ve Mısır’ın itibardan düşmesi Abdunnâsır’ın ölümünün başlıca sebepleri arasındaydı. Darbeyle gelen bir lider olarak arkasında siyasi, askeri ve ekonomik alanda sıkıntılarla boğuşan bir Mısır bıraktı. Yerine ise ilerleyen süreçte adından çokça söz ettirecek bir lider geldi: Enver Sedat…

  • Abdunnâsır, döneminde devlet başkanlığı yardımcılığı görevini yürüten bu zeki ve sessiz adam, selefinin ölümünün ardından anayasa gereği devlet başkanlığına getirildi. Mizacı gereği arka planda duran ve o döneme kadar rakiplerinin yönetim koltuğunda çok duramayacağını düşündüğü Sedat, akıllı bir adamdı. İktidara geldiğinde Filistin meselesinin, ülkesi için ne derece önemli olduğunu idrak etmişti.

Enver Sedat, Mısır’ın yeniden ayağa kalkabilmesi için ihtiyacı olan şeyin İsrail karşısında küçük de olsa bir zafer olduğunun farkındaydı. Kudüs’e kadar gidemeyeceğini biliyordu ama Sina’yı geri alabilmek bile ülkesinin itibarını kurtarmak ve tekrardan uluslararası siyasette muhatap alınması için yeterli olacaktı.

Sedat, 6 Ekim 1973 günü tam da Yahudilerin bayramı olan Yom Kipur’da, Altı Gün Savaşı’nda kaybedilen toprakları geri almak amacıyla İsrail’e sürpriz bir harekat başlattı.

Yaklaşık 3 hafta süren savaş, Sedat’ın arzu ettiği şekilde sonuçlanmıştı. Sina’da belli bir zafer kazanan Mısır ordusu, Amerika ve İsrail’den diplomatik çağrıların gelmesiyle harekatı durdurdu. Artık Amerika, Mısır’ı dikkate alıyor ve yok edildiği zannedilen Mısır ordusunun birkaç sene içerisinde yeniden ayağa kalktığını kabul ediyordu.

Kaçınılmaz son

Kral Faysal ise İsrail’in yok edilmesi için her şeyi yapabilecek bir adamdı. Yom Kippur Savaşı başlar başlamaz Mısır’ı askeri ve siyasi alanda destekleyeceğini ilan etmiş, Sedat’ın ise Tel Aviv’e kadar yürüyeceğini zannetmişti. Faysal, o güne kadar yapılmamış bir şeyi yapmaya kafaya koymuştu. Petrol üreten ve ihraç eden ülkeler üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek seviyedeydi.

 
Yıllar önce babasının “… Filistin sınırları içerisinde bir Yahudi devletine müsaade edilmemesi…” karşılığında Roosevelt’e verdiği sözü çiğnemeye karar verdi. Dünya petrol rezervinin büyük çoğunluğunun sahibi olan OPEC ( Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü ) ülkelerini Amerika ve İsrail destekçisi ülkelere petrol ambargosu koymaya davet etti. Neredeyse dünya genelinde petrolün vanası bir anda kapatıldı. Aniden fırlayan petrol fiyatları birçok borsanın çökmesine, özellikle sanayi ağırlıklı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin zarar görmesine sebep oldu.

Ambargo sürecinde karşılıklı restleşmeler ve ikili görüşmeler gerçekleşmişti. Bunlardan birinde dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal ile ambargoyu bitirmesi konusunda görüşmek için Suudi Arabistan’a gelmiş ve Kral ile yaşadığı görüşmeyi şu şekilde özetlemişti:

 
  • “Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona, uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazır olduğumuzu söyledim. Kral gülümsemedi ve kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılmaktır ! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?”

Görüşmenin devamında ikili arasında biraz daha sert ve cüretkar atışmalar olmuştu. Faysal: “İsrail’e destek olmaktan vazgeçerseniz, ambargo biter” dediğinde, Kissinger petrol kuyularını bombalama tehdidinde bulundu. Faysal ise Kissinger’a, tarihe geçecek şu cevabı verdi: “Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.”

Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal ile ambargoyu bitirmesi konusunda görüşmek için Suudi Arabistan’a gelmişti.

İlerleyen aylarda OPEC ülkeleri yavaş yavaş ambargoyu bırakmaya ve ülke ekonomilerini ayakta tutan petrol satışına devam etmeye başlamışlardı.

  • Kral Faysal ise ambargonun başlangıcından sadece 2 sene sonra 25 Mart 1975’de kendi sarayında resmî heyetleri kabul ettiği bir görüşme esnasında öldürüldü. Suikastin faili Kral’ın uzun yıllardır Amerika’da yaşayan yeğeni Faysal bin Musâid’dı.

Kendi öz yeğeni tarafından, kendi sarayında hala üzerinden sis perdesi kaldırılamamış bir suikasta kurban gitmesi, petrol zengini ülkelerin yöneticilerine verilmiş bir gözdağıydı şüphesiz.

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?