Şu Mehmet Haberal’ı görüyor musunuz.. Mahkemelerden bile güçlü bir adam. Devlet gibi.. Devletin içinde, ayrı bir devlet. Zaten suçlama da o değil miydi? Devlet içinde, devlet oldukları suçlaması. “Derin devlet” oluşumu suçlaması..
Mahkeme, 2 sene önce karar vermiş:
“Mehmet Haberal’ın tutuklanmasına!”
Karar verilmiş ama, takan yok. Adam; cezaevine girmeden, hastaneye daldı. Dalış o dalış!
İki seneye yakın süredir, hastanede kalıyor.
Allah kimseye hastalık vermesin. Eğer gerçekten hasta ise, ne diyebiliriz ki?
Ama görüntü hiç de öyle değil.
Niye mi?
Avukatının dünkü açıklamasını okudum. Şöyle diyor avukatı: “Hastaneden çıkarılması, ‘potansiyel ölüm riski’ taşıdığı için, hareket ettirilmesinin tıbben uygun olmadığına ilişkin raporu var.”
Haberal; gerçekten hareket ettirilmesi tıbben uygun değil ise, yatağından hiç kalkmıyor demektir. Tuvalet ihtiyacını gideremiyor demektir.
Acaba öyle mi?
Hastane odasına giden kebaplara bakılırsa, hiç de öyle değil.
Ama, dedik ya.. Devlet içinde devlet, bunlar.
Sağlam adama “hasta raporu” veriyorlar.
Hem de, gözünüzün içine baka baka..
28 Şubat sürecinde, bir belediye başkanımız, rahatsızlığı sebebi ile rapor almış ve o güne denk düşen törene katılamamıştı.
Şimdi; 8.Ceza Dairesi Üyesi olan Hamdi Yaver Aktan, başsavcı sıfatı ile hemen harekete geçmiş, belediye başkanı için dava açmanın yanısıra, rapor veren doktor hakkında da sahte belge düzenlemekten ceza davası açmıştı..
Doktoru mahkûm da ettirmişti..
Her insan grip olur, bir gün-iki gün rahatsızlanabilir.
Başsavcı’ya göre; bir gün bile rahatsızlanmaya hakkı yoktu, RP’li belediye başkanının.
Ama şimdi?
28 Şubat sürecinde belediye başkanına bir günlük rahatsızlığı çok görenler, 2 seneye yakın süredir hastanede tuttukları MehmetHaberal’ı kurtarmaya çalışıyorlar!
“Gerçekten hasta mı, bir de Adli Tıp baksın” deniliyor.
Ona da imkân verilmiyor!
“Hastaneden çıkması bile ani ölüm tehlikesi demektir” açıklaması yapıyorlar.
Sanki 500 yıl öncesinde yaşıyoruz.
Tam teçhizatlı ambulanslar, henüz ülkemize gelmemiş sanki..
Milletle alay eder gibi, “Ani ölüm tehlikesi var” diyorlar..
Yine de bir açık kapı bırakalım..
Gerçekten Mehmet Haberal, ani ölüm tehlikesi altında ise, odasına bir kamera koyalım..
70 milyon seyretsin..
Bakalım Haberal ne yapıyor, ani ölüm tehlikesi altında iken..
Kebap ısmarlayıp, sahibi olduğu televizyonun haber spikeri hanımı mı ağırlıyor?
Yoksa; hasta yatağında, gerçekten şifa mı bekliyor?
Hodri meydan.. Koyun bir kamera.. Bütün millet seyredip, vicdanen rahat etsin.. “Haberal, gerçekten hasta.. Uğraşmayalım bu adamla” desin. Ya da, “Tutun kulağından, getirin mahkemenin karşısına.. Yok öyle numara..” denilsin.
Yargıya yönelik saygısızlığa son verilsin.
Ben nacizane, şahsî kanaatimi söyleyeyim.
Haberal, çok derinlikli bir isim. Birebir yaşadığımız olaydan bu kanaate vardım...
Beyefendi henüz tutuklanmamıştı. Hakkında bazı söylentiler olsa da, zanlı pozisyonu henüz yoktu. 2008’in Ocak ayı idi. SSK,prim yüzsüzlerini açıklamıştı. Bir baktık, Başkent Haber Ajansı da, SSK’ya prim borcu olanlar listesinde.
Bir haber yapıldı. SSK açıklamasına dayanan dört dörtlük gerçek bir haber.
Ama o haber çok pahalıya mal oldu. Bir ceza soruşturması. Bir tazminat davası. Onlarca defa karakol yazısı. Savcılık yazısı.. Mahkemeden talimatlar. Yakalama kararı. Trafikte seyir halinde iken çevirme, gözaltına alınma.. Yarım gün gözaltında tutulup, mahkemeye sevkedilerek ifade alınması. Arkasından mahkûmiyet..
Niçindi tüm bunlar?
Gerçek bir haber için!
Başkent Haber Ajansı’nın, SSK’ya prim borcu var mı? Var.
MehmetHaberal ve avukatları, bu borcu inkâr ediyorlar mı? Hayır.
Ama; davaların biri bitmeden, diğeri açılıyor.Karakoldan gelen evrakın birini cevaplamadan, diğeri önümüze konuluyor.
Anladım ki, boş bir kişi değil Haberal.
Borcu olsa bile, “Ona borçlusun” diyemezsiniz. Onun bir şirketinde yamukluk olsa bile, o yamukluğu ifade edemezsiniz. Ederseniz, dört koldan çullanır üzerinize..
Aynen, aleyhinde tutuklama kararı veren hakimlere dava açtığı gibi.. O davaları, cumhuriyet tarihinde bir “ilk” olarak kazandığı gibi!
YENİ AKİT