Dr. Abdülkadir Erkut / Diyanet Aylık Dergi
Kötülüklerden alıkoyan namaz hangi namazdır?
“Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”
(Ankebut, 29/45.)
Yüce Allah kendisinden başka varlıklara tapan müşriklerin durumunu örümceğin yaptığı eve benzetmiştir. Örümceğin başını soktuğu ev, onu hiçbir tehlikeye karşı koruyacak durumda değildir. Müşriklerin sığındıkları ilahlar da onlardan herhangi bir eziyeti savamaz. Müminler ise verilen misallerden ders alır, hidayete ermek için Allah’ın mahlûkata koyduğu işaretleri tefekkür ederler. Cenab-ı Hak, imana erişen kullarının gözlerini kevni ayetlere çevirdikten sonra aşağıdaki ayetle akıllarını Kur’an ayetlerine yönlendirmiş, kendilerini rableri ile buluşturacak namaza davet etmiştir. Bahis konusu ayet şöyledir: “Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45.)
Rabbimizin ayette emrettiği iki emirden birincisi olan Kur’an’ı okumak, onu okumakta devamlı olmayı ifade etmektedir. İlk okuduğunda inkişaf etmeyen mana tekrar okuduğunda inkişaf edebilir. O hâlde mümin, Kur’an ile bağını kesintisiz sürdürür. Onun ayetlerini tedebbür, manalarını tefekkür eder. Bu sayede manalarına ulaşır, ondaki hükümlerle amel eder, güzel ahlakla ahlaklanır.
Cenab-ı Hakk’ın ayette emrettiği iki emirden ikincisi olan namaza gelince bu emir, namazı sürekli ve düzenli kılmayı, kılarken onun sınırlarına riayet etmeyi içermektedir. Ayet-i kerimede namaz kılma emrinin gerekçesi “Namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” diye açıklanmıştır. Namazın hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyması; kulun bunları işleme iradesini elinden alması, yanlış davranışlarda bulunmasına imkân vermemesi anlamına gelmez. Dolayısıyla “alıkoymak” (nehiy) kelimesi mecazi anlamda kullanılmıştır. Maksat, namazın hayâsızlığı ve kötülüğü terk etmeyi kolaylaştırmasıdır. (İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, XX, 258.) O hâlde kötülüklerden (fahşa ve münker) alıkoyan namaz hangi namazdır?
Kötülüklerden alıkoyan namaz, tam bir huşu ile okunanları tedebbür ederek; farzları, vacipleri, sünnetleri ile en güzel şekilde kılınan namazdır. Bu takdirde namaz mümine Allah’ı, O’nun azamet ve celalini, huzurunda durduğunu, gözetimi ve denetimi altında olduğunu hatırlatır. Bu bilinç onun âleminde haşyet duygusunu uyandırır, sözlerine ve davranışlarına yansır, hâlini ıslah eder. Nitekim namazın kötülüklerden alıkoymasının gerekçesi şöyle ifade edilmiştir: “Allah’ı zikretmek elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür.” (İbn Aşur, a.g.e. XX, 260.) Tercih edilen yoruma göre zikirden murat namazdır. Zira namaz, Kur’an’da zikir olarak da isimlendirilmiştir. (Cuma, 62/9.) Buna göre namaz ibadetlerin en büyüğüdür. Çünkü onda Allah’ı zikir vardır. İçerisinde zikir olduğu için namaz diğer ibadetlerden üstün tutulmuştur. Onun zikir ile isimlendirilmesi, iyilikleri tercih etme, kötülüklerden uzaklaşma noktasında zikrin temel bir esas olmasından dolayıdır. (Beydavi, Envaru’t-Tenzil, IV, 196.) Nitekim Yüce Allah, “Beni zikretmek için namaz kıl!” buyurmuştur. (Taha, 20/14.)
Kötülüklerden alıkoyan namaz; müminin tekbir, kıraat, rükû ve nihayet tazimin son sınırı olan secde ile Allah’a yöneldiği, kulluk makamına eriştiği namazdır. Bir kişi dünyada makam sahibi olduğunda bu makam onu belli bir şekilde davranmaya yönlendirir. O, toplum içinde temsil ettiği makamın kendisine yüklediği sorumluluklara uygun hareket eder. Davranışları herhangi bir insan gibi olmaz. Allah karşısında kulun durumu da böyledir: Kul namaz ve secde ile rabbine yaklaşır. Onun katında bir makam kazanır. (Alak, 96/19.) Artık sahip olduğu bu makam, onun yasaklanan şeyleri yapmasına mani olur. Namazın tekerrürü ile sahip olduğu makama olan bağlılığı da kötülükten uzaklaşma duygusu da artar. (Razi, Mefatihu’l-Ğayb, XV, 61.)
Kötülüklerden alıkoyan namaz, mümine nasihatte bulunur; onun vicdanına hitap eder: “Yüce Allah’ın azamet ve kibriyasına delalet eden söz ve fiilleri içeren bu ibadeti yaptıktan sonra kötülükleri işler, rabbine isyan edersen çelişkiye düşmüş olursun!” der. Zira namaz kıldığı hâlde kötülükleri işleyen kişinin durumu, giydiği temiz ve güzel bir elbise ile çöplüklerde dolaşıp çöpleri karıştıran kimseye benzer. Zira böyle bir elbiseyi giymiş olmak, onun anılan mekânlarda bulunmasına müsaade etmez. Namaz kılan mümin de Allah’ın huzurunda durmaktadır; o artık “takva elbisesini” giymiştir. Böyle bir elbiseyi giydiği hâlde kötülükleri işlemesi çöplükleri karıştırmak gibi olur.
Kötülüklerden alıkoyan namaz, düzenli ve devamlı olarak kılınan namazdır. Yüce Allah’ın namazı farklı vakitlerde kılmayı emretmiş olmasının hikmetleri vardır. Farklı vakitlerde namaz kılınca, namazın yaptığı hatırlatmalar, verdiği öğütler yenilenir. Hatırlatma ve öğütler tekrar edince nefiste takva düşüncesi yerleşir, nihayet takva bir meleke hâline gelir.
Mümini kötülüklerden alıkoymayan namaza gelince; onda ne Allah’ı hatırlama ne de haşyet duygusu vardır. Çünkü namaz kılan; aklıyla, kalbiyle ve ruhuyla değil bedeniyle namaz kılmaktadır. Bu namaz kalbe huzur vermez, kulu Allah’a yaklaştırmaz. Böyle bir namazın kötülüklerden alıkoyma özelliği zayıf olur, hatta bu namaz kötülükleri önlemez hâle gelir. Kişiyi kötülükleriyle baş başa bırakır.
Namaz müminin önünde büyük bir imkândır. Hayata yön veren öncü bir ibadettir. Namaz kötülüklerden alıkoyduğunda tesiri insandan başlayarak topluma doğru yayılır. İşlediği kötülükler insanın zihin ve ruh dünyasına tesir etmektedir. Aldırmadan işlemeye devam ederse bu kötülükler yerleşip karakterinin parçası hâline gelmektedir. Namaz ise kötülüklerden alıkoyarak müminin zihin ve ruh dünyasını arındırmaktadır. Kalbini dinlendirmekte, manevi yorgunluklardan kurtarmaktadır. Stresten, ruhi problemlerden muztarip modern insanın manevi yaralarını sağaltan bir ibadettir namaz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Bilal’e “Kalk, namaza (çağır da) bizi namazla rahatlat!” (Ebu Davud, Edeb, 78.) demişti. Namaza duyduğu büyük sevgiyi, hiçbir şeyin namaz kadar kendisine sevinç ve mutluluk vermediğini “Namaz gözümün nuru kılındı.” (Nesai, Işratü’n-nisa, 1.) diyerek ifade etmişti Allah’ın Resulü.