Kitlelerin siyasal iradelerine hitap edilirken iyi ile kötü, güzel ile çirkin, doğru ile yanlış veya esaret ile özgürlük arasında bir tercih yapılacağı yönünde mesajlar vermek son derece olağan hatta zaruridir. Temel hedef (abartılı bile olsa) olumlu veya olumsuz kutuplar arasında yapılacak seçime vurgu yaparak siyaset ve toplum arasındaki dayanışmayı güçlendirmektir. Bu süreçte negatif/olumsuz olan kutbu olabildiğince küçültmek ve pozitif/olumlu kutbu ise olabildiğince büyütmek, genişletmek hareket metodunun asli unsurudur.
Ne kadar iyi temsil edilirse edilsin ne siyaset ne de siyasi aktörler hiçbir surette eleştiri ve itirazlardan şimdiye kadar münezzeh olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Eleştiri ve itirazlara sakince kulak vermek hem toplum nezdinde tevazu ve olgunluğu tesciller hem de artan meşruiyetin ve genişleyen kuşatıcılığın önünü açar, güven verir, istikrar sağlar. Aksi durum yani eleştiri ve itirazlara dönük azarlayıcı ve dışlayıcı söylem sadece siyasal değil duygusal kopuşları da tetikler. Siyasi aktörlerin görevi toplumu ikna edecek eylem ve söylemleri ete kemiğe büründürmektir. İkna olmayanları icbar etmek, eleştiren toplum kesimlerini cahil veya düşman ilan etmek siyasetin düşebileceği en korkunç tuzaktır.
Hiç şimdiye kadar orada burada belediye zabıta ekiplerinin seferberlik ilan edilmişçesine market market dolaşıp fiyat etiketlerini denetime çıktığını görmüş müydük? Halk nezdinde bakkalın, manavın, marketin, kasabın, fırıncının külliyen fırsatçı ve karaborsacı ilan edilip nefret objesi veya iç düşman sembolü olarak işaretleyen haber diline şahit olmuş muyduk? Doların yükselişine paralel olarak petrol, doğalgaz ve elektriğe yapılan zamlar adeta rutine bağlanmışken bu zamların çarşıya pazara yansımasına hayret etmek, daha da ileri gidip öfkelenmek de nereden çıktı!?
IMF ve Dünya Bankası’yla yıllar öncesinde defterleri kapamış bir ülkenin nerden ve nasıl icap ettiği de ne işe yarayacağı ve nasıl bir fayda sağlayacağı da tartışmalı McKinsey adındaki bir firmayla anlaşmasını toplumun ve medyanın sorgulaması son derece tabii hatta mecburidir. 2002 Kasım’ından bugüne bırakın ihtiyaç duymayı gündeme bile gelmeyen kapsamlı bir danışmanlık hizmeti firmasına misafirperverlik duygularıyla bakılmaması, işleyişi ve ilişki ağına ilişkin bilgileri paylaşıp tehdit ve tehlikelerin altınının çizilmesi doğru ve faydalı bir pozisyon alıştır.
Neden eleştiri ve itirazlara, cehalet veya ihanetten kaynaklanmak gibi son derece daraltılmış ve üstelik kötülükle eşitlenmiş yaftalar yapıştırılıyor kolayca. Toplumun (küçük bile olsa) bir kesimini cehalet ve ihanet sarkacında seyreder vaziyette resmetmek, tasvir etmek özgüven değil zaaf belirtisi olarak hissedilir ve anlaşılır. Bu perspektif, bu duruş ve bu söylem toplumu teskin etmek bir tarafa toplumu gerilime, huzursuzluğa ve öfkeye iter.
“Ya sev ya terk et” retoriğini güncelleyip “ya beğen ya da sus” modeline geçiş gibi bir plan yoktur herhalde. Siyasi aktörlerin çok ikna edici beyan ve eylemler ortaya koyduğunuzu düşünmesi serbest elbette. Ancak toplum yapılan izahlara rağmen ikna olmamışsa, ekonomi politikalarına karşı günden güne tereddüdü artıyorsa, çarşı pazara çıktığında her geçen gün daha fazla tedirgin oluyorsa, yerli ve milli söylemlerinin bazı yanlışları örten bir aparata döndüğünden kuşkulanıyorsa en iyisi rotayı ve ekibi ciddi bir şekilde gözden geçirmektir. Cehaletle, ihanetle suçlamak ve tüm gelişmeleri devletin bekasına bağlayarak sağlıklı bir biçimde ilerlemek mümkün olmayacak çünkü.
Yeni Akit