Bir afet olduğunda insan önce felaketin büyüklüğünü anlamaya çalışır ve anladıkça kendi "küçüklüğü"nü hissederek sarsılır.
Bir kaza olduğunda insan önce üzülür, sonra neden, nasıl diye sorar ve tedbir alınıp alınmadığını sorgular.
Her iki durumda da çareler kadar çaresizliklerle de hesaplaşılır. O yüzden "yaşamayan bilemez" denir.
Bizde bir kesim insan var, malum...
Bu türden olaylar karşısında önce örtülü bir alaycılıklamemleketini, insanını, devletini aşağılıyor çok daha sonra üzülme yolunu seçiyorlar.
Uzaktan bakınca...
Çok kızmış, çok öfkelenmiş gibiler.
Fakat yakından bakınca...
Sanki seviniyorlar.
"Gördünüz mü, beceremiyoruz!" fikrini ve "geriyiz, gerideyiz, müstahakız, çünkü buralıyız!" ezikliğini meşru gösteren bir kanıt daha bulmanın coşkusunu yaşıyor gibiler.
Hemen sosyal medyaya koşup içlerindekini kusuveriyorlar.
Öyle kötü bir ruh hali içindeler ki...
İnsan acısı üzerinden güncel siyasete dair mesajlar vermek varken durup samimiyetle üzülmeyi vakit kaybı sayıyorlar.
***
Bu kadar değil tabii...
İşin özü derin.
Boşuna "kolonyalist eğitimin kurbanlarıyız" diye yırtınmıyorum.
Bu öyle bir zihindir ki, burada doğmuştur ama anavatanı uzaktadır.
Etrafına burada kalmaya mecbur tutulmuş bir "yabancı" gibi kırgın ve kızgın gözlerle bakar.
Daha 1960'larda Meksikalı tanınmış sosyal bilimci Pablo Gonzalez Casanova "Dahili Kolonyalizm" adlı çığır açan makalesinde bu tiplerin kendi çevrelerine nasıl saldırgan bir alaycılık ve gizli bir sadizmle baktıklarını anlatmıştı.
Şimdi bu yazıyı yazarken, bir yandan da twitter'a göz atıyorum.
"Bu maden kazalarının olduğu ülke nükleer santral yapmak istiyor arkadaşlar" diye aklı sıra çevresini uyaran ve kendini solcu, çevreci sanan koloni kafaları var.
Birbirlerini alkışlayıp duruyorlar.
Övdükleri gelişmiş ülkelerin uzay mekiklerini düşürdüğünü, bir kasırganın kurbanlarına on beş gün boyunca yardım götüremediğini falan hatırlayan çıkmıyor.
Çok solcular ama sosyalist ülkelerde madencilerin çalışma ve hayat sürelerinin utanç verici düzeyde kısa olduğunu bilen yok!
***
Sonuçta ne oluyor?
Dahili kolonyalistler ve işe koştukları eylemciler çıkardıkları patırtıyla en iyi davaları bile kirletiyorlar.
Öyle bir kötülük ki bu, ne kadar büyük bir tahribatı olduğunu çok daha sonra anlayacağız.
Ağaç ve çevre sevgisi, emeğin hakkının verilmesi, vurguncu kapitalizmin son bulması, halkların kardeşliği, daha fazla demokrasi, vd...
Bütün bunlar için samimiyetle haykırıp eyleme geçecek nice insan, bu nefret kumkumalarına bakıp yutkunmayı tercih ediyor.
Sabah