Koşanerden problemli çıkış

Ahmet Taşgetiren

Org. Işık Koşaner, önümüzdeki yıllar içinde isminden en çok bahsedilen simalardan birisi olacak gibi görünüyor.

Son YAŞ'ta Jandarma'dan, Org. Başbuğ'un yerine, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildi, iki yıl sonra da yine Başbuğ'dan boşalacak olan Genelkurmay Başkanlığı'na gelmesi bekleniyor. "Komutanların duruşu", uzun yıllardır Türkiye'nin en çok gündemde olan konuları arasında yer alıyor.

Üst rütbeli bazı komutanlar, duruşlarındaki sorun sebebiyle şu anda tutuklu, arananlar var, yurt dışına gidip dönmeyenler var. Org Karadayı'yı ve o sürecin komutanlarını 28 Şubat sürecinde çok konuştuk. Org. Kıvrıkoğlu'nun, genelkurmay başkanlığını bırakırken yaptığı operasyon ve onun günümüze uzantıları hâlâ konuşuluyor, öyle anlaşılıyor ki daha çok da konuşulacak. Org. Özkök'ün Genelkurmay Başkanlığındaki "demokrat duruşu" kimi askerler tarafından yadırgansa bile, Türkiye'nin gittiği yeni ve daha demokrat dönemin habercisi oldu.

Org. Büyükanıt'ın dönemi, Özkök'ten sonra bir eski hale dönüş belirtisi gibi görünse de, diş macununun tüpten çıktıktan sonra geriye girmemesi gibi, eski hal gerçekleşemedi. Bu yüzden Org. Büyükanıt da, siyasi kadrolar karşısında "tavizkâr ve pazarlık adamı" suçlamalarından kurtulamadı. Şimdi Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ. Başbuğ'u Türkiye, uzunca bir zamandır tanıyor. Çünkü 2. Başkanlık yaptı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı yaptı. Buna rağmen, Genelkurmay Başkanlığı, yüklenilen sorumluluk itibariyle farklı ve bu dönemde onun kendine göre bir yoğurt yiyişine tanık olacağız.

Ancak, Kara Kuvvetleri Komutanlığına gelen Org. Koşaner'in devir - teslim töreninde, eskilerden kalma bir "sahne alış" gösterisinde bulunduğu söylenebilir. Uzun konuşma, tabii ki, paragraf paragraf değerlendirilebilir. Küresel gelişmeler ve Türkiye ekseninde söylediği sözlerin irdelenmesi lazım. Ama ben, ana perspektif ya da "Misyon belirlemesi" diye niteleyebileceğimiz iki vurgusunun tahlil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. İşte şu ifadeler: "-Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşı, varoluş felsefesidir. Anayasal düzenin temelini oluşturur.

TSK, ulus, üniter ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir. Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak iç siyasetle ilgili değildir." "-TSK, gücünü emrinde olduğu Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk ulusundan almaktadır. TSK'nın ulusu dışında ayrı denetime de ihtiyacı bulunmamaktadır."

Bu üç paragrafta, Anayasa içinde laikliğin konumlandırıldığı özel vurgu üzerine de çok şey söylenmesi mümkünse de, bir komutanın sözleri itibariyle sorunlu gördüğüm ve acilen irdelenmesi gerekli iki yaklaşım şudur:

1. Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak iç siyasetle ilgili değildir.

2. TSK'nın ulusu dışında ayrı denetime de ihtiyacı bulunmamaktadır. "Cumhuriyet'in temel niteliklerine sahip çıkmak iç siyasetle ilgili değildir" şeklindeki birinci cümle, TSK'nın üst komuta heyeti tarafından çok sık tüketilmekle birlikte, bu işin "iç siyaset"i etkilemeden nasıl ifa edileceği sorusu ortada duruyor. Bu iş, bugüne kadar iç siyaseti, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından belirli bir süre demokratik zemin ortadan kaldırılarak etkilemiştir.

Açmaz şurada: Hem Türk Silahlı Kuvvetleri, devletin hiyerarşik yapısı içinde yapılanmış bulunmakta, bu konumuyla, devlet hiyerarşisinde daha üst konumda bulunan makamlara bağlı olması gerekiyor, hem de, "Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak", ya da daha bilinen klişesi ile "Cumhuriyeti korumak ve kollamak misyonu" ile deyim yerindeyse "başına buyruk" hareket edebileceğini düşünmektedir. Hükümet devirmek siyaset değil! Partilerin tamamını kapatmak siyaset değil! Yeni parti oluşumuna müdahale etmek siyaset değil. Siyasetçilerle ilgili akreditasyon uygulaması yapmak siyaset değil.

Üzerine "Cumhuriyeti koruma kollama" bandı yapıştırdığınızda her şey meşrulaşıyor. Bu mudur? Sayın Koşaner'in, alıntıladığım ve "TSK'nın ulusu dışında ayrı denetime de ihtiyacı bulunmamaktadır." şeklindeki ikinci cümlesi, sanki bu "Başına buyruk"luğun gerekçesi gibi görünmektedir. "TSK'nın ulus dışında denetime ihtiyacı yok" ne demektir? Ulus, nasıl denetleyecek ki TSK'yı? Hukuk devleti kurumlaşması dışında bir denetim şekli mi bulunuyor ki?

Sayın Koşaner'in "denetim dışlaması" acaba kimleri, hangi kurumları kapsamaktadır ki? Daha bir yığın soru sorulabilir. Bence, bu yaklaşımlar, maalesef eskiden beri süren "ezber"ler niteliğindedir. Bu ezberlerin böyle sürmesi mümkün değildir. Başına buyrukluk, hukuk devletinde hiç kimsenin hakkı olmadığı gibi, sayın komutanların da hakkı değildir.

Son söz olarak şunu söylerim: Tartışılmayı istemeyen, tartışma doğuracak tavır sergilemez. Bence Sayın Koşaner yola böyle çıkmamalıydı.

BUGÜN