İkinci Özgürlük Filosu içinde yer alan ve Fransa'dan harekete geçen onur aktivistlerinin gemisini rehin almak siyonist korsanlar açısından çok zor olmadı. Çünkü çağdaş emperyalist güçler onlara hem bu imkânı hem de cüreti verdiler. Böylece siyonist katillerin Akdeniz'de, tıpkı Malta korsanları gibi terör estirmelerine fırsat verildiği, vicdanî işbirliklerinin bu teröre karşı durmasına müsaade edilmeyeceği, korsanların değil onların vahşi terörlerine göğüs gerenlerin suçlu gösterilmesi politikasının sürdürüleceği sözde "uluslararası toplum" tarafından dünyaya bir kez daha ilan edildi. Zaten o korsanlar da bu cüreti kendi güçlerinden değil arkalarında duran ve kendini güya "uluslararası toplum" diye yutturmaya çalışan uluslararası emperyalist mekanizmadan alıyor. Dolayısıyla suça siyonist korsanların yanı sıra BM, ABD, AB, tam da İkinci Özgürlük Filosu'nu dağıtma çabalarının yoğunlaştığı günlerde Şeyh Raid Salah'ı hapse tıkayan İngiltere ve onların "yakala Yorgo!" emirlerinin gereğini yerine getirme sorumluluğunu üstlenen Yunanistan başta olmak üzere emperyalist mekanizmanın tüm organları ortaktır.
Fransa'dan harekete geçen vicdanî dayanışmacılar Filistinlilerin dilini kullanarak gemilerinin adını el-Kerame koymuşlardı. Bu ismi Fransızcaya da L'Honneur (L'Onör) yani şeref olarak tercüme ettiklerinden her ikisini de kullanıyorlardı. Türkçedeki onur da Fransızcadaki onör'den alındığı için Türkçe haberlerde genellikle geminin adı Onur el-Kerame diye anıldı. Bu isim aslında sadece o gemiyi ve gemiye binerek Gazze'deki mağdur ve mazlumlara el uzatmaya çalışanları değil zulme karşı tavır koymakta ittifak halindeki tüm vicdan sahiplerini temsil ediyor. Yani o gemi sadece bir gönüllüler grubunun değil zulme göğüs germe şerefine sahip herkesin onurudur. Böyle bir şereften yoksun olanların o geminin temsil ettiği özgürlük mücadelesine destek vererek siyonist korsanlara karşı tavır koymaları beklenemez. Zaten siyonist korsanları cüretlendiren de bugün dünyaya şekil ve düzen vermeye çalışan uluslararası mekanizmanın işte bu şereften yoksun olmasıdır.
Siyonist korsanlar, her ne kadar İkinci Özgürlük Filosu'na karşı tehditçi açıklamalar yapıyor idilerse de bu filoyla denizde karşılaşmaktan ciddi şekilde çekiniyorlardı. Ondan dolayı arkalarında duran emperyalist mekanizmanın filonun denize açılmasını engelleyebilmesi için yoğun çaba harcadılar. Çünkü filonun derli toplu bir şekilde denize açılması durumunda siyonist korsanların gerçekleştireceği operasyon sonuç itibariyle her bakımdan onların aleyhine olacaktı. Fakat Yunanistan'ın bir maşa olarak kullanılması suretiyle 15 gemi şeklinde planlanan filo sonuçta bir tek gemiye indirildi. Ayrıca diğerlerinin başka yollarla engellenmesi bir tek gemiye karşı düzenlenecek operasyonun da önünü açtı ve birer örnek oluşturdu.
Siyonist korsanları cüretlendiren sadece gemilerin denize açılmalarının engellenmesi olmadı. Geçen yıl gerçekleştirilen katliam hakkında BM tarafından hazırlandığı bildirilen raporla ilgili olarak yine siyonist kaynakların yaydığı haberler ve iddialar da korsanların önünü açtı. Çünkü bu iddialarda BM raporunun, saldırıya uğrayan gönüllüleri suçlu gösterdiği söyleniyordu ve BM yetkilileri tarafından da bunları yalanlayıcı açıklamalar yapılmayıp sadece raporun yayınlanmasının ertelenmesi kararı alındı.
Filistin toprakları üzerinde bir eşkıya devletinin kurulmasının baş sorumlusu ve aynı zamanda bu devletin gayri meşru babası olan İngiltere'nin yasal yollardan ülkeye giriş yapan Şeyh Raid Salah'ı tutuklaması ve üç hafta boyunca hapiste tutması da yine siyonist korsanları cüretlendiren bir hareket olmuştur. Bu tutuklamanın ve Şeyh Raid Salah'a yönelik muamelenin hukukla hiçbir ilgisinin olmadığı, tamamen işgalci siyonistlerin hesabına bir operasyon olduğu artık açıklık kazanmıştır.
Bütün bu gelişmeleri ve bunlarla bağlantılı tavırları, açıklamaları iyi değerlendirdiğimizde meselenin sadece siyonist korsanlara indirgenemeyeceğini, insanlığın bir global korsanlıkla karşı karşıya olduğunu görürüz. Bu global korsanlık da bugün ciddi bir global krizle karşı karşıyadır. Başta ABD emperyalizmini ve genelde tüm emperyalist ağı zorlayan global ekonomik krizle ilgili vitrin değişikliklerinin soruna çözüm getirmediği anlaşılıyor.
YENİ AKİT