Koronavirüs Salgınında Ekonomik Endişe ve İnanç Oranında Artış Görüldü

OPTIMAR'ın yaptığı ‘Türkiye'nin Nabzı' araştırmasını yorumlayan Daşdemir, katılımcıların yüzde 7,9'unun salgın öncesine göre daha inançlı olduğunu ve yüzde 60'a yakın bir oranın ise ekonomik anlamda endişe içinde olduğunu belirtiyor.

Hilmi Daşdemir / Açık Görüş

Çin'in Wuhan kentinde koronavirüs sebebiyle olağanüstü günler yaşanmaya başlaması, tüm dünyanın gözünü buraya dikmesine sebep oldu. 2019’un son günlerinde yavaş yavaş gündemimize giren bu olağanüstü durum, ülkemizde de hızlı bir şekilde gündemin ilk maddesi haline gelmeyi başardı. Ortaya sürecin yavaş yavaş içselleştirildiği 2020 Şubat’ında OPTIMAR olarak yaptığımız “Türkiye’nin Nabzı” araştırması, erken dönemde Türk kamuoyunun Covid-19 hakkında nasıl bir kanaate sahip olduğunu gözler önüne sermesi bakımından ilginçtir. Bu araştırmamız, katılımcıların yüzde 76,8’inin virüsün Türkiye’ye sıçramasından endişe ettiğini, yüzde 5,8’lik bir kısmının ise virüse karşı çoktan önlem almaya başladığını ortaya koymaktaydı. Türkiye’de ilk Covid-19 vakasının tespit edildiği 10 Mart tarihinden hemen sonra yaptığımız “Türkiye’nin Nabzı” araştırmamızda ise önlem alanların oranı yüzde 5,8’den yüzde 88,7’ye yükselmişti.

Salgın süresince alınan önlemler, Mart ayında yaptığımız araştırmamızda sorduğumuz sorulardan bir diğeri idi. Katılımcıların yüzde 40,5’i önlemleri tamamen yeterli bulurken, yüzde 33,6’sı yeterli bulmakla birlikte tedbirlerin artması gerektiği yönünde görüş belirtmişti. Buna mukabil katılımcıların yüzde 25,9’u alınan önlemleri yetersiz bulduğunu söylemişti. İlerleyen süreçte tablonun değiştiğine tanıklık ettik. Nisan ayı “Türkiye’nin Nabzı” araştırması, Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan tedbirlere yönelik daha talepkar bir duruşu ortaya koydu. Tedbirleri tamamen yeterli bulanların oranı yüzde 38,3’e düşerken, tedbirlerin yeterli olduğunu ancak bunların arttırılması gerektiğini belirten katılımcılara oranı yüzde 48,8’e yükseldi. Buna karşın tedbirleri yetersiz bulanların oranının yüzde 13’e düştüğü görülmüştür.

Kıyaslayıcı bakış açısı

Bu doğrultuda; Nisan ayında yapılan araştırmanın bir diğer ilginç sonucu ise, kamuoyunda kıyaslayıcı bir bakış açısının hakim olduğunu ortaya koymasıdır. Türkiye’nin koronavirüsle mücadele sürecini diğer ülkelere kıyasla daha iyi yönettiğini düşünen katılımcıların oranı yüzde 67,6 iken, yüzde 21,1’lik bir oran Türkiye dahil bütün ülkelerin bu salgına hazırlıksız yakalandığını ifade etti.

“Evde Kal Türkiye” kampanyasına yönelik hakim algı ise Nisan ayı araştırmasında şu şekilde ortaya çıktı: Katılımcıların yüzde 43,2’si salgın süresince evden hiç çıkmadığını belirtirken, yüzde 39,1’i sadece günlük ihtiyaçlarını karşılamak için çıktığını dile getirmiştir. Bu süreçte evde kalan katılımcıların yüzde 50,7’si beslenme alışkanlıklarını koruduğunu söylerken, yüzde 22,8’lik bir kısım evde kalmaya bağlı olarak öğün sayısının arttığını belirtti. Katılımcıların genel olarak yüzde 77,5’i sebze ve meyve ağırlıklı beslendiğini ifade ederken; yüzde 30,9’lık bir oran kilo aldığını belirtti. Salgın süresince kilo aldığını ifade edenlerin yüzde 43,4’ü 3-4 kilo fazlası olduğunu ifade etti.

Söz konusu yaşam olunca, insanların kendilerini dört duvar arasına kapatma noktasında bir çekincesinin olmadığı, aksine çoğunluğun gönüllü olarak evde kaldığı Nisan ayı araştırmasında gözler önüne kondu. Yoğun olarak evde kalan katılımcılara, ev içinde yaptıkları günlük aktiviteler sorulduğunda yüzde 69,3’lük bir oran, bu süreçte film, dizi veya belgesel izlediğini ifade etmiştir. Buna karşın yüzde 33,4’lük bir oran sosyal medyada zaman geçirdiğini ifade etti. Film, dizi veya belgesel izleyen katılımcıların yüzde 69,1’i televizyon, yüzde 22,4’ü Netflix aracılığıyla izlediği cevabını verdi. En çok izlenen film türleri arasında yüzde 55,2 ile komedi ilk sırada yer alırken, yüzde 53,4 ile aksiyon bu türü takip etti. Dizi türlerinde, komedi türü yüzde 46,6’lık bir oran yakalarken, aksiyon türü yüzde 44,4’lük bir oranla yine en çok izlenen türler arasında yer aldı. Katılımcıların yüzde 30,4’ü salgın sürecinde kitap okuyarak vakit geçirdiğini belirtirken, en çok okunan kitap türü yüzde 30,6 ile dini kitaplar oldu.

İnanç oranı arttı

Katılımcıların Nisan ayında inanç durumları sorulduğunda yüzde 85,6’sı inançlarında bir değişiklik olmadığını söylerken, yüzde 7,9’u salgın öncesine göre daha inançlı olduğunu belirtti. Katılımcılardan yüzde 24,9’u eskiden Kuran okumadığını, ancak salgın sürecinde okumaya başladığını ifade etti. Yine yüzde 23,1’lik bir oran, yaşanan süreçte namaz kılmaya başladığını ifade ederek dini pratik noktasında yaşanan dönüşümünü ortaya koydu. Katılımcıların yüzde 10,5’i salgın öncesi dönemlerde idrak edilen Ramazan aylarında mevcut meşgaleleri sebebiyle eksiksiz oruç tutmadıklarını, ancak evde vakit geçirecekleri 2020 Ramazan’ında tüm oruçlarını eksiksiz tutacaklarını ifade etmiştir. Yüzde 5,7’lik bir katılımcı oranı ise, önceden tutmadıklarını fakat salgın döneminde evde oldukları için bu dönem oruç tutacaklarını belirtti.

Nisan ayında yapılan araştırmada, maddi harcamalarda ne gibi değişiklikler olduğu soruldu: Katılımcıların yüzde 75,5’i gıda harcamalarının arttığını belirtirken, yüzde 60,4’ü ulaşım ve yüzde 57,7’si seyahat masraflarının önceki aylara göre azaldığını söyledi. Aynı zamanda evde kalan katılımcıların yüzde 73,2’si temizlik harcamalarının arttığını belirtti.

Ekonomik endişeler

Katılımcılar arasında yüzde 54,6’sı salgın döneminde herhangi bir yere borçlanmadıklarını söylerken, yüzde 27,1’i bankaya borçlandığını ifade etti. Katılımcıların yüzde 58,4’ü salgın sürecinde kendi ekonomik durumları hakkında endişe taşıdığı cevabını verdi. İktisadi vaziyetten yana ciddi endişe duyulmasına karşın, salgın sebebiyle düzenlenen yardım kampanyalarına destek verenlerin oranının yüzde 45 gibi yarıya yakın bir orana ulaştığı görülmüştür. Bu yardımların hangi el ile dağıtıldığı sorusu ise şu şekilde cevaplandı:

Yüzde 67,3 Cumhurbaşkanlığı tarafından başlatılan Biz Bize Yeteriz kampanyası, yüzde 33,6’sı yakında bulunan ihtiyaç sahiplerine elden yardım, yüzde 7,9 belediyelerin yardım kampanyası, yüzde 4,6 ilçe ve mahallede düzenlenen yardım kampanyası, yüzde 3,1 Kızılay, yüzde 1,8 İHH.

Bu sonuçlar da Türk Milleti’nin Suriyelilere Arakanlılara esirgemediği yardımları, salgın sürecinde kendi vatandaşına yönelik olarak da cömertçe bağışladığını ortaya koymuştur. Türk halkı bu süreçte ekmeğini bölüşerek, ciddi dayanışma örneği gösterdi.

Nisan ayı araştırmasına kadar yapılan “Türkiye’nin Nabzı” araştırmalarına katılanların büyük çoğunluğu Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ekonomiyi görmüştü. Nisan ayı araştırmasında ise ülkemizin en büyük problemi olarak koronavirüs ön plana çıktı. Mart ayında yapılan araştırmada ülkenin en büyük problemi yüzde 37,1’lik oran ile ekonomi iken, koronavirüsü büyük bir problem olarak görenlerin oranı yüzde 2,3 olarak tespit edilmişti. Nisan ayında yapılan araştırmada ise katılımcıların yüzde 60’ı Türkiye’nin en büyük probleminin koronavirüs olduğunu belirtmiş, buna karşın ekonomi cevabını verenlerin oranı yüzde 21,9’a gerilemiştir.

Türkiye’nin salgın sürecini etkin bir şekilde yürütmesi, araştırmalarda hükümetten yana memnuniyeti de arttırdı. “Mevcut hükümetten memnun musunuz?” sorusuna “memnunum “cevabı veren katılımcıların oranı, Mart ayında yüzde 39 iken, bu oran Nisan ayında yüzde 47,7’ye yükselmiştir. Aynı zamanda, sürecin etkin yönetimi hükümetle birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a olan kanaati de olumlu ölçüde etkilemiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın önceki yıllarda yapılan araştırmalarda olumlu algısı yüzde 50’lerde iken son iki yıl içerisinde AK Parti’de yaşanan kopmalar ve kopmalar sonrası oluşan muhalefet sorunları, ekonomik problemler gibi sebeplerle son iki yılda bu oran yüzde 40-41 seviyesine gerilemişti. Koronavirüs sürecinde yeniden yüzde 45’e çıkmıştır. Bu algı dönüşümünde koronavirüs sürecinin etkili şekilde yönetilmesinin rolü büyüktür.

Gelecek kaygısı

Nisan ayında katılımcıların salgın sonrasına yönelik beklentilerini, hem kendi hayatları hem de dünya geneline yönelik olarak açıklamaları istenmiştir. Katılımcıların yüzde 65,9’u kendi hayatlarında uzun süre tokalaşmak gibi yakın temaslardan uzak kalacağını belirtirken, yüzde 66,6’sı dünya genelinde büyük bir ekonomik kriz yaşanacağını öngördüğünü söylemiştir. Katılımcıların yüzde 33,5’i ise dünyada yeni salgınların ortaya çıkacağını ve doğal afetlerin devam edeceğini tahmin etmektedir. Özet olarak, araştırma neticesi, gelecekten yana endişe edenlerin sayısının çokluğunu ortaya koymaktadır. Bu kaygı, ilerleyen dönemde toplumdaki yaşam tarzını belki de yönetim şekillerini değiştirecektir.

Salgın sürecindeki belirsizlik şu an için en büyük problem olarak karşımızda duruyor. Bu durum insanlarda belli ölçüde travmatik sonuçlar doğurabiliyor. Belirsizlik ve travmalar yaşanacak, başka salgınlar da görülecek. Sonuç olarak insanlık, tarihte bu tür dönüşümlerden dolayı, olaylara çok çabuk uyum sağlayabileceğini ispatlamıştır. Bundan sonra da sağlayacaktır…

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?