Koronavirüs Hakkında Yazamadım, Bari Siyasal İslam’a Saldırayım

​​​​​​​Enver Aysever adlı Cumhuriyet yazarı geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Şevket Kazan üzerinden İslama ve Müslümanlara olan kinini köşesine taşımış.

Abdullah Erkan / Haksöz Haber

Enver Aysever adlı Cumhuriyet yazarı geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Şevket Kazan üzerinden İslama ve Müslümanlara olan kinini köşesine taşımış. Şevket Kazan'ı Hitler ile bir tutup kendisini hayırla yad eden herkesle mücadele edilmesi gerektiğini yazacak kadar gözü dönmüş köşe yazarı ülkede hatta dünyada yaşanan her şeyi Siyasal İslamla bağdaştırmaya kararlı. 

Söz konusu yazar Diyanet'e yapılan harcamaların, imam yetiştirmenin tamamen boş olduğunu, diyanetin personelinin topluma ve insanlığa hiç bir faydası olmadığını savunmuş ve hatta hızını alamamış " yaratana avuç açarak bir yere varılamayacağı" konusunda da üstün zekasını kullanarak tespitte bulunmuş. 

Enver Aysever'in yazısından da bir kez daha anlaşılıyor ki; Kemalist-sol cenah İslam düşmanlığı virüsüyle yaşayabiliyor ancak ve bütün bir topluma da bu hastalığı bulaştırmak için sağa sola koşuşturup duruyor.

Yazarın Cumhuriyet'te yer alan bahse konu yazısı; 

İnsanlığın korkacağı esas virüs siyasal İslamdır!

Şevket Kazan öldü. İki tip tepki vermek gerekir bu tür siyasal kimliklere: Ya insanlığa yaptıkları katkılar için saygıyla anılırlar veya lanetlenirler. Bugün Hitler nasıl anılıyor örneğin? Herhangi bir kimse Hitler’den, onun partisinden olumlu söz edebilir mi? Şevket Kazan tipik bir siyasal İslamcıydı. Öyle davrandı hep. Maalesef hesap vermeden öldü.

Şevket Kazan ideolojik bir isimdir. Türkiye’deki siyasal İslam hareketinin önde gelen kuramcılarından, uygulayıcılarından biridir. Gerici örgütlerde görev yapmış biridir. Sivas Katliamı davasında katillerin avukatlığını yapmıştır. Sola düşmandır. Açlık grevi yapanlar için “Ben biliyorum, onlar gizli gizli yiyorlar” diyebilmiştir. Anlayacağınız; insanlığın kanını emen dinci siyasal yapının tipik kahramanıdır.

Türkiye’de oluşan yapay kutuplaşma, insanları olduğundan farklı kimliklerde davranmaya itiyor, giderek içerikten/ilkelerden yoksun siyasal birlikteliklere zorluyor. Oysa bugün ortaya çıkan tablo, tam da zoraki seçeneklerle çözüm aramanın ne denli yanlış olduğunu belgeliyor. Kazan’ın izinden giderek yol bulmak mümkün değildir. Onu ardından hayırlı anan her kim varsa mücadele etmek gerekir. İnsan yakanların avukatlığına soyunan birine sevgi, saygı besleyen biri, yarın eline benzin alıp aynı eylemi yaparsa şaşırır mısınız? O halde? Kimle ittifak yapıyorsunuz, kimle muhabbet halindesiniz bilmekte yarar var!

Hükümet ayrıdır, yurttaş ayrıdır

Türkiye gericiliğin bedelini ağır ödeyecek, her olayda, her an. Suriye bataklığına girip, fetihçi anlayışla yola çıkıp, Rus devlet başkanının kapısında bekler hale gelmek çok üzücü. Yalnız basında, siyasette görülen şu tavra katılmıyorum: “Bu görüntüler hoş değil ama hepimiz aşağılandık. Görüntüleri paylaşmayalım bu milli meseledir” deniyor.

Soru şu: Suriye konusunda baştan beri uyarı yapan bizler, neden hükümete ve başkanına yapılan muameleyi üstümüze alınıyoruz? Cihatçılarla kol kola olma kararını kim verdi? Türkiye’yi bilmediği topraklarda savaşa kim sürükledi? Başka ülkeye rejim ihraç etmeye kim kalktı? Dahası, milyonlarca insanı göçe zorlayarak sığınmacı krizini kim yarattı? Şahsen benim tüm bunlarda hiç payım yok. Neden hükümetle kendimi özdeş tutayım? Ben bu ülkenin ötekisiyim ve bedelini ödüyorum. Bir kez milliyetçilik zehri bünyeyi zerk edilince kişi körleşiyor, yanlıştır bu. Siyasal İslamcılarla yan yana anılmak için ne yaptım söyler misiniz? Bu soruyu herkes sormalı kendine!

Ya hekimler ya imamlar!

Dünya ürkütücü bir virüsle boğuşuyor. Bizde virüs bulgusunun açıklandığı gün insanı kuşkuya düşürüyor. Hani derler ya, o kadar çok vukuatları var ki: “Allah bir deseler inanmam” diye düşünüyor insan. Yeterli hazırlık yapıldığına, doğru testlere sahip olduğumuza, sağlıklı bilgilendirme olduğuna inanmak güç. Bedelini ödeyeceğiz elbette. Sorunun aslını tartışmak için bu zemini kullanmak lazım. Bu ülke tarikatlara, cemaatlere, Diyanet’e milyarlar harcıyor. Soruyorum; bu adamlardan hangisinin zerre faydası var topluma, insanlığa? Kaynaklar boşa harcanıyor. İmam yetiştirmenin boş iş olduğu, yaratana avuç açarak bir yere varılamayacağı kanıtlarıyla ortada işte! Devam edelim: Bu ülkenin sağlık çalışanları güvencesiz, her an tehdit altında, üniversiteler çökmüş ve bilimden uzak, sağlık piyasalaşmış, yani tablo felaket. Acil servislerde dövülen hekimler her gün haber oluyor. Öldürülenler de cabası. Şu halde, böyle bir toplumdan ne bekleyeceğiz? Bu da gericiliğin ürünü işte. Sonuç; ülkenin imama hiç ihtiyacı yok ama yetişmiş hekime susamış haldeyiz. Karar zamanı.

Esas virüs

Şevket Kazan’la başladık, oradan yürüyelim. Siyasal İslam insanlığın kanını emen esas virüstür. Bilime, sanata, kadına her şeye düşman garip bir dindir bu. Sadece paraya, çıkara tapanlardan oluşan bir din. Bunlarla yan yana gelen herkese bulaşır ve öldürür. Dün Sivas’ta ne idiyseler, bugün de öyledirler, yarın da öyle olacaklar. Eğer vaktinde mücadele edilmezse ne memleket kalır, ne aydınlık. Diyeceğim; hazır virüslerle mücadele günlerindeyiz, herkes bir düşünsün. “Barış” demenin yasaklandığı bir ülkede yaşıyoruz, ne zaman bunu idrak edeceksiniz! 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!