Korona İkliminde Müşahede Ettiğimiz Ramazan’ı Uğurlarken…

Faruk Beşer, Müslümanlar olarak bu yıl korona ikliminde müşahede ettiğimiz ve uğurlamakta olduğumuz mübarek Ramazan ayını değerlendirdi.

Faruk Beşer’in Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (22 Mayıs 2020) şöyle:

Sizce de Bu Koronalı Ramazan Daha Farklı Değil miydi?

‘Siz bir şeyi şer zannedersiniz oysa o sizin için hayır olabilir, ya da bir şeyi hayır zannedersiniz oysa o sizin şer olabilir. Siz bilemezsiniz Allah bilir’.

Bu hakikat tecrübelerimizle sabit muhteşem bir hikmettir. Tıpkı Lao Tzi adındaki Çinli bir bilgeye atfedilen beyaz atlı köylü ile bu atı ondan çok büyük paralara satın almak isteyen kral hikâyesinde olduğu gibi, neyin hayır neyin şer getireceğini biz bilmiyoruz. Şems-i Tebrizî’ye nispet edilen şu söz de aynı hakikati anlatır: ‘Kabul olmadı diye sızlandığın duaya, gün gelir, iyi ki kabul olmamış diye şükredersin’. Taoizm’in sembolü olan iç içe girmiş siyah beyaz kürecikler de yine aynı hikmetin ifadesidir.

Koronalı bir ramazan yaşadık. Camilerimiz kapalı ve mahzun, Kâbe mahzun. Cumaları özledik, bayramı kılamayacağız. Bunlar yüz yıllarda bir görülemeyecek olağanüstü durumlar. Sokağa çıkamıyoruz. Bize ilkokulda ezberlettirilen Kurt Masalında söylendiği gibi, ‘tenha ıssız bütün yollar, ne gelen var ne giden var. Zavallı kurt nasıl da aç, bir lokmaya bile muhtaç’. Biz de öyle olduk, gelenin gönülden bir selamını alıp kucaklaşmayı bile özledik. Çünkü insan insanın kurdu ve en büyük düşmanı haline gelmişti, artık birbirlerine bir süre yaklaşmasınlar da kim kimin dostu, kim kimin düşmanı belli olsun denir gibi bir hal yaşıyoruz. Doksan üç yaşındaki annem bugünlerde kızlarından birinde kalıyor, dün sabah kaçamak bir çıkışla uğradım, şöyle bir kucakladım, kızı şaka ile karışık beni uyardı, abi lütfen sarılmayalım.

Köyümüz turistik bir bölge. Bugünlerde yollarımız lüks arabaların havasından geçilmez olurdu. O muaşaka yapılan, hava atılan güzelim mekânlar şimdi bomboş. Ne mekân sahipleri kazanabiliyor, ne de gelenler gelip gösteriş istihlaki yapabiliyor. Demek ki, böyle de yaşanabilirmiş. Fuhuş, kumar ve isyan mekânlarını merak ediyorum, faaliyetlerini durdurmuş olmamaları mümkün değil. Bu da işin başka bir hayırlı yönü. Egzozlar çalışmayınca fiziki havanın temizlendiği gibi melanet yuvalarının kapanmasıyla da manevi atmosferimiz temizlenmiştir inşallah.

Abdülkadir Geylani’ye şöyle bir söz nispet edilir; başa gelen musibetin bir ceza mı, yoksa kulun kadrini yükselten bir imtihan mı olduğunu anlamak için bakın; eğer musibet geldiğinde onun sabırsızlığı, şikâyeti, yakınması artıyorsa bu musibet onun için bir ceza demektir. Aksine şikâyet ve yakınma göstermeden sabrı, mevcuda şükrü, emir ve yasaklara riayeti artıyorsa demek ki, bu onun derecesini yükseltmek için bir imtihandır ve hayrınadır.

Bunları düşününce bu korona musibetinin çok büyük hayırlara da vesile olduğunu ve ceza olmaktan çok, bir şefkat tokadı olduğunu düşündüm. Çok büyük iyilikleri oldu, aklıma gelenleri söyleyeyim:

Öncelikle ramazanlardaki astronomik menülü iftarlar, şov ve gösterişten başka bir anlamı olmayan toplu belediye iftarları, bunların aileler arasındaki mecbur kalınan uygulamaları olmamış oldu. Bu lüks harcamaların en azından bir kısmı bu sebeple ve biraz da koronanın yardım duygularını depreştirmesi ile muhtaçlara aktarıldı. İnfak ve tasadduk çoğaldı. Bu durum Allah’ın rahmetinin tecellisi için bir sebeptir.

Tebliğ ve davet yapmak isteyen dindarlar interneti adeta yeniden keşfetti, herkes kendi etki alanına, çeşitli medya programlarıyla canlı yayın yaptı, böylece camilerde sadece önce gelen, kulağı duymaz yaşlılara verilen zorunlu ve işlevini kaybetmiş vaazlar, gönüllü ve çoğu da gençler ve kadınlar olan kesimlere yöneldi. Haddi müdafaa sathı müdafaaya dönüştü. Youtube üzerinden üç dört bin takipçiye her gece canlı yayın yapan hanımlar oldu. Doksanlardan beri davette hep önde olan kadınlar burada da erkekleri geride bıraktılar.

Özellikle babalar ailelerine döndüler, istemeyerek de olsa çoluk çocuklarıyla birlikte sohbet etme ve yeniden kaynaşma imkânı buldular. Pek çoğu bu imkânla okuma ve tartışma faaliyetleri yaptı. Dağılmakta olan aile bir nebze toparlanıp nefes aldı.

Diğer yönden August Comte’un üç hal yasası bir kez daha iflas etti, bilim ve teknolojinin dine ihtiyaç bırakmayacağı iddiası şöyle dursun, Batının mütekebbir devletleri yılana sarılır gibi ezana ve Kuran’a bile sarıldılar. Dünyayı birkaç kez havaya uçuracak nükleer silahlara sahip emperyalistlerin, Allah’ın en küçük ordularıyla bile perişan olabileceklerini gördük. Bunun yanında Türkiye’nin ümmet ve imparatorluk refleksi ile o müstekbirlere, sembolik de olsa yardım etmesi gurur vericiydi. Onların bunu kabul etmek zorunda kalmaları bile bir ezikliğin göstergesidir.

Evde Bayram namazı

Bayram namazını evde kılmak farz ya da vacip değildir. Ancak kılınırsa güzel/müstehab olur. Böylece ömürlerinde hiç bayram namazı kılmamış olan ev halkı da bir bayram namazı kılmış olur. Bu namazda hutbe okunmaz

Her ev reisinin bunu kıldırması çok güzel olur. Allahualem.

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!