Korona Batıyı Kadir-i Mutlak Vehmedenlere Ne Der?

Selçuk Türkyılmaz, kendini kadir-i mutlak vehmeden batı imajının korona virüsü karşısındaki acizliğini değerlendirdiği yazısında, “Gözle görülemeyen bir virüs emperyal merkezlerin itibarını yere serdi.” diyor.

Selçuk Türkyılmaz’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (04 Mayıs 2020) şöyle:

Batı’nın Kadir-i Mutlak Bir Güç Olduğunu Vehmettiler

Sömürgeci Avrupa devletleri ve ABD’nin Çin’e tazminat davaları açacağı, yüklü miktarlarda para talep edeceğine dair haberler söylenti olmaktan çıkıyor. ABD ve Avrupa devletlerinin Çin’i durdurmak gibi bir amaçlarının olduğu konuşuluyordu, şimdi harekete geçmeleri şaşırtıcı değil. Üstelik bu davranış kolonyalist geleneğin bir parçasıdır. Çin’in suçlamaları kabul etmeyeceği açık olmasına rağmen ne yapacağına dair herhangi bir işaretten de bahsedemiyoruz, fakat yine de Çin ile kolonyalist geleneğe sahip devletler arasında gerilimin belirli düzeyde bir süre daha devam edeceğini söyleyebiliriz.

Kolonyalist geleneğe sahip zengin Avrupa devletleri ve ABD’nin, salgından en çok etkilenen ülkeler olmasını sıradan bir hadise olarak göremeyiz. Bu durumu komplo teorileri ile açıklamak da gerçekliği anlamamızı kolaylaştırmaz. Yirmi birinci yüz yılın başında ortaya çıkan şaşırtıcı bir gerçekliği izah etmekle kendi konumumuzu da belirleme şansına sahip olabiliriz. Batı’yı aklamaya çalışanlarla her şeye gücü yeten derin güçleri işaret edenlerin zihin dünyası birbirine benzer. Her iki görüş Batı’nın kadir-i mutlak bir güce sahip olduğu vehminden doğmaktadır. Çin’in yükselişini durdurmak için parasına el koymak, suçlu ilan ederek uluslararası alanda yalnızlaştırmak, itibarını yıpratmak, hataya sürüklemek gibi birbiriyle ilişkili birçok hamlenin bir anda ortaya çıkması kolonyalist geleneğin canlılığına işaret ederken emperyal merkezlerin çaresizliğini de gözler önüne serer. Yükselen Asya karşısında güce sarılmaktan başka bir çare üretemediklerini söyleyebiliriz.

Gözle görülemeyen bir virüs emperyal merkezlerin itibarını yere serdi. Çin’i suçlu göstermekle Avrupa ve Amerika’nın korku imparatorluğunun yıkılışını gözlerden uzaklaştırmaya çalıştıklarını düşünebiliriz. Asya ve Afrika’nın fakir ülkelerinin çaresiz kalması, emperyal merkezlerde sanatçıların konserler vererek yüklü miktarda olduğu söylenen bağışlarla çaresizlik içinde kıvranan ülkeleri kurtarması gerekiyordu. Indiana Jones’ta gösterildiği gibi Batılı doktor ve hemşirelerin mucizevî hikâyeleriyle yeni bir dönem başlardı. “Yeniden Asya” gibi iddialı sözler de unutulurdu. Fakat bu sefer tam tersi oldu. Emperyal güç merkezleri çaresizlik içinde kıvrandı. Büyü bozuldu, “büyük anlatı” sona erdi. Asya’nın, Afrika’nın doktor ve hemşireleri İngiliz hastaları tedavi ederken salgına yakalanıp öldü. Bu, Batılı kahramanlar hikâyesinin sonuç bölümüdür.

Suçlama doğrudan Çin’e yönelmiş olsa da süreç Asya ve Afrika’nın bütününü ilgilendirmektedir. Bağımlı yapıların varlık nedeni emperyal güç merkezlerine yönelik inançlarıydı. Bu iman; FETÖ, PKK-PYD, DHKPC gibi bağımlı terör yapılarını doğurdu. Batı’da kadir-i mutlak bir güç olduğunu vehmettiler. Esasen bu yapılar yirminci yüz yılın şartlarında ortaya çıktı. Fakat bağımlı terör yapılarından daha önemli olan, varlığını emperyal merkezlere borçlu sermaye gruplarıdır. Gayr-i millîlik bu gruplarının alâmet-i fârikası idi. Hem emperyal devletlere hem de küresel sermayeye bağlı olmaları hasebiyle dokunulmazlık zırhına bürünmüşlerdi. Üstelik bağımlı terör yapıları, bağımlı gayr-i millî sermayenin müdahale aracıydı. Salgın dolayısıyla emperyal güç merkezlerinin itibar kaybı, geçici bir zaaf olarak görüldüğü takdirde bağımlı yapılar inançlarını kaybetmeyecektir. Terör faaliyetlerindeki artış ve toplumsal huzursuzluk çıkarma yönündeki çabalar güç kaybının geçici görüldüğüne işarettir. Bu yönde bir algı oluşturmak istediklerini de söyleyebiliriz.

BAE gibi bağımlı büyük yapılar da varlığını emperyal merkezlerle kurduğu ilişkiye borçludur. BAE’nin İslam dünyasına yönelik yıkıcı faaliyetleri ile FETÖ’nün Türkiye’de yaptıkları arasında mahiyet itibarıyla bir fark yoktur. BAE’nin Türkiye’deki bağımlı yapılara para aktarmak suretiyle etki oluşturduğu biliniyor. Aynı şekilde İslam coğrafyasında yerli ve millî oluşumları engellemek için her türlü faaliyeti de desteklemektedir. Bu açıdan Türkiye’nin, BAE’ye yönelik açıklamalarını çok yönlü olarak görmek gerekir. Bu uyarı veya tehdit, emperyal merkezlere bağımlılık üreten yapılarda bir karşılık bulmayacaktır ama onların etki sahasında muhakkak yansımaları olacaktır.

Gayr-i millî bağımlı yapılarla coğrafyaya bağlılığı olmayan küçük devlet yapılarının birlikteliğini gösteren birçok işaretten bahsedebiliriz. Bu dönemin onlar için varlık yokluk savaşına dönüştüğü açıktır. Türkiye içerideki yapıları etkisizleştirdikçe coğrafyadan kopmuş BAE gibi bağımlı devlet yapılarının da Türkiye karşıtlığı ile harekete geçtiğini görüyoruz. Bu da yeni bir eşikte olduğumuza işarettir.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm