Yeni Osmancılık Kötü de, Yeni İrancılık İyi mi?
Yeni Osmanlıcılıkla ilgili geçen haftaki yazımızda kanaatlerimi ortaya koymuştum. 1979 İran Devriminden beri var olduğu ancak son 6 yıllık Ortadoğu intifadası sürecinde ortaya çıkan Yeni İrancılık açık bir işgal ve Şiileştirme projesi iken, Yeni Osmanlıcılık ise, Türkiye ve adı geçen memleketlerin batıdan özgürleşme ve özüne, yani İslama dönme, yeniden Ümmet bütünlüğüne kavuşma hedefini ifade etmektedir.
Şimdi buraları 100 yıl önce Osmanlının birer parçası iken Osmanlının baba ocağında kalan Türkiye buralara ilgi gösteremeyecek, aksi halde Yeni Osmanlıcı olarak lanetlenecek; lakin İran İslami geçmişinde buralarla alakası yokken ve buraları ağırlıklı olarak Sünni iken buraları ABD’nin yardımıyla fiili olarak işgal ettiğinde Yeni İrancı olmayacak, pes doğrusu.
Kim İşgalci Ve Sömürgeci?
Geçmişlerini bir kenara bırakalım, an itibarıyla ABD hala tüm dünyayı parsellemeye çalışır, İngiltere yüzyıllarca sömürdüğü memleketleri hala bir şekilde valiler eliyle yönetmeye ve düşük dozda ve dolaylı olarak ta olsa sömürmeye devam eder, Rusya İslam topraklarını dolaylı yada direk işgal altında tutar, İran Irak’ı işgal edip, Suriye ve Yemeni işgal etmeye çalışırken kimsenin sesi çıkmazken, Türkiye’nin bir zamanlar aynı devletin parçası olan Irak ve Suriye’ye iyi niyetli ilgisi niye eleştiriliyor?
Sorkam gerekir Yeni Osmanlıcılığın amansız eleştirmenlerine. Yeni İrancılığı - Acemciliği niye eleştirmiyorsunuz, niye sormuyorsunuz hiç İran generalleri Irak ve Suriye’de ne arıyor diye? ABD’nin altın tepside ikramı neticesi Irak’ı göz göre göre aldı ve Şiileştirdi İran. ABD generalleri ile İran generalleri Irak’ta IŞİD bahanesiyle fingirdeşip Irak’ı parça parça İran’a teslim etmeye devam ediyorlar iken, şimdi benzer oyunlarla Suriye’yi de almaya uğraşıyorlar, niye gıkınız çıkmıyor?
Türkiyenin Fabrika Ayarı Kaçınılmaz Olarak Yeni Osmanlıcılıktır
Doğrusu son yıllarda İran, Türkiye ve diğer ülkeler fabrika ayarlarına geri dönmekte. Mevcut konjonktür itibarıyla Türkiye’nin fabrika ayarları elbette tekrar Osmanlıcılık, yani yeni Osmanlıcılık olacaktır kaçınılmaz olarak. Bu durum sadece İslam ve Ümmet kaygısının değil, coğrafya ve tarihin dayattığı bir vakıadır aynı zamanda.
Yeni Osmanlıcığın derdi birilerini niye geriyor? Hadi batıyı anladık ta, İranı niye gerdi? Yeni Osmanlıcı politikaların İran’ın toprakları üzerinde gözü olmadığı gibi, iyi komşuluk ve işbirliği niyetleri söz konusu. Ama son yıllardaki gelişmelerden anlıyoruz ki, İran’ın sadece Irak ve Suriye ve diğer Ortadoğu memleketleri üzerinde değil, Türkiye’nin topraklarında gözü var, tıpkı Şah İsmail zamanında olduğu gibi.
Yine son yıllardaki gelişmelerden anlıyoruz ki, batı ve İran Yeni Osmanlıcılığa karşılar. Batının (özellikle) ABD’nin Irak ve Suriye’yi ve hatta imkanları olsa Yemen’i İran’a vermeye yönelik gizli bir ajandaları, belki de gizli bir anlaşmaları var gibi görünüyor.
Kim Kimin Arka Bahçesine Giriyor?
İran, İslami geçmişinde yönetmediği halde ve mezhep olarak farklı olmasına rağmen, Türkiye’nin doğusu dahil neredeyse tüm Ortadoğuyu arka bahçesi olarak görüyor ve bunu pratikte fiili işgale çevirmeye, buraları hile ve zorla Şiileştirmeye çalışıyor.
Bunu yaparken de Pers İmparatorluğu zamanında yönettiği dönemlere gönderme yaparak, Türkiye dahil tüm Ortadoğuyu potansiyel İran coğrafyası olarak gördüğünü resmi ağızlar zaman zaman ifade ediyor.
Ortadoğu İran’ın Arka Bahçesi mi?
Yani İran’da (tıpkı İsrail gibi!) sadece Irak, Suriye ve Yemen’i değil, Anadolu’yu da İran Coğrafyası olarak görüyor ve bu konuda İsrail’in sahip olmadığı potansiyele de sahip. (Konu bu sütunlarda 2 Ekim-27 Kasım 2015 tarihleri arasında yayınlanan 6 yazımızda detaylı olarak işlenmişti.)
Nitekim Irak, Suriye ve Yemeni işgal çabaları ile özellikle 6 yıldır hız kazanan Türkiye ile Ortadoğu coğrafyası arasında bir Şii kuşağı – koridoru projesi ile bu projeye başta ABD olmak üzere batının verdiği destek ortada. Hatta Türkiye içindeki Alevi(ci)lerde bu projenin bir parçası durumundalar, tıpkı Şah İsmail zamanında olduğu gibi.
İran’a Hak Olan Türkiye’ye Niye Hak Değil?
İran’ın başta ABD olmak üzere Batı ve Rusya’nın açık destekleriyle Irak, Suriye ve Yemen’i fiili işgal çabaları ve özellikle Irak’taki başarısı tüm çıplaklığıyla ortada iken, Türkiye’nin 100 yıl önce aynı devletin parçası olan ülkeleri işgali gibi bir niyeti olduğuna dair aklı başında kimsenin bir iddiası yok. Böyle bir niyet sezersek önce biz karşı çıkarız buna.
Ama gerek Ümmetçilik anlayışımız, gerekse 100 yıl öncesine kadar aynı devletin çatısı altında olduğumuz vakıası, Türkiye’nin buralara hegemonya niyetiyle değil, somut güvenlik kaygıları ve sorumluluk bilinciyle kaçınılmaz olarak ilgi göstermesine sebep oluyor.
Lakin Türkiye buralara en ufak bir ilgi gösterdiği anda ise, İrancısından Arapçısına ve ABD başta tüm batılı ülkelere, hatta Türkiye’deki Ulusolcu ve hatta Osmanlı hayranı olmakla iftihar eden Türk Milliyetçilerine kadar hemen bir Yeni Osmanlıcılık ithamıyla karşı karşıya kalmasına sebep oluyor.
Coğrafya Ve Tarih Kaderdir
Coğrafya kaderdir diye güzel bir söz var. Bu sözü coğrafya ve tarih kaderdir diyerek güncellemek daha realiteye uygun görünüyor. Gelinen nokta itibarı ile artık Türkiye Suriye ve Irak’ta siyasi ve askeri olarak bulunmaya mahkumdur. Zira buralarda gerektiği derecede olmazsa, sadece batı ve Şii işgali kökleşmekle ve buralardaki mazlumlara uygulanan zulüm daimi olmakla kalmayacak, Anadolu’daki varlığı bile tehlikeye girip, Türkiye diye bir bütün kalmayabilecektir.
Son günlerde Suriye’de yapılan operasyonlar ile Musul’a yapılması düşünülen operasyon, sadece Türkiye açısından değil, Suriye ve Irak’ın mazlum halkı ve ümmetin geleceği açısından kritik önemde vazgeçilmez öneme sahiptir. Zira buraları İran ve PKK’ya peşkeş çekilirse, İslam’ın omurgası olan Ortadoğu Sünniliği ezilecek, İran ve Fetö gibi haşhaşi, PKK gibi İslam düşmanı düşünce ve yapılara teslim edilecektir bu coğrafya.
Tüm Koridorlar Kırılmalıdır
Önce Şii kuşağı – koridoru ve arkasından Kürt kuşağı - koridoru projeleri, dizleri üstünde doğrulmaya çalışmakta olan Osmanlının tabii coğrafyası ile tüm coğrafik ilişkisini kesme ve Sahih İslami gelişimi engelleme, Türkiye’yi tekrar laik Kemalist diktatöryaya teslim etme projeleridir.
Tüm bu nedenlerle Türkiye bu askeri operasyonlara genişleterek devam etmeli ve kesinlikle vaz geçmemeli, bilakis başka noktalardan operasyonların imkanlarını aramalıdır. Türkiye Irak ve Suriye Sünnilerini despotik iktidarların ve şiiaperestlerin ezmesine, sürmesine ve şiileştirmesine izin vermemeli, ne pahasına olursa olsun bu koridorlar kırılmalı, Türkiye İran ve ABD ile kendi sınırlarında değil, Irak ve Suriye cephelerinde karşı karşıya gelmelidir.
Türkiye Suriye Irakta Olmağa Mahkumdur
Türkiye Suriye ve Irak’a girebildiği kadar girmeli ve girdiği yerlerden ancak buralarda mukim halkın özgürleşmesi ve artık gidebilirsin demesi halinde çıkmalıdır.
Türkiye girdiği yerlerde öncelikle askeri olarak bulunmalı, bilahare varlığını bulunduğu mahallerin halkının istediği formlarda sürdürmeli, beldeler halkları emniyete kavuşup artık gidebilirsin deyinceye kadar da buralarda kalmalıdır.
Bu konuda ölçü ABD, Batı, Rusya, İran vs. gibi işgalci ve sömürgeciler ile laik Kemalist batı aşıklarının şeytani arzu ve planları ile kendi halkına zulüm ve katliam uygulayan işbirlikçi Ortadoğu rejimlerinin düşünceleri değil, bu belde halklarının düşünce ve iradeleri olmalıdır.
BOP Bitti Şimdi YOP Zamanı
ABD, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile, 1923’ten bu günlere kadar batıya hizmet üzere kurulmuş olup, son yıllarda kötürüm hale gelen Ortadoğu düzenini, yine batının çıkarlarına uygun bir proje ile yenilemek istemişti ama başarılı olamadı. 15 Temmuz Fetö darbe girişimi bu projenin çöpe atıldığının ifadesidir aynı zamanda. Şimdi YOP (Yeni Osmanlı Projesi) ile karşılık verme zamanı.
Bize düşen, bir realite olarak ve bizim dışımızda gelişmiş olup Türkiye içinde ve tüm ümmet coğrafyasında ve hatta mazlum beldelerde çeşitli hayırlara vesile olması muhtemel olan Yeni Osmanlıcılığa cephe almak yada tu kaka ilan etmek değil, tıpkı 15 Temmuz kıyamı gibi bu realiteninde Kur’ani ve Ümmetçi içeriğini netleştirme ve bunlara sadık kalması yönünde ciddi çaba sarf etmektir.
Bu realiteye bırakın cephe almak yada tu kaka ilan etmeyi, kayıtsız kalmamız bile vebal olacaktır. 15 Temmuzda tüm çıplaklığıyla ortaya çıkan ve geleceğe yönelik ümit vadeden Osmanlı ruhuna, itikadi, sosyal, siyasal tüm alanlarda Kur’ani ve tevhidi bilinç aşılama çabasına girişmek ve bu ölçüler içinde elimizden geldiğince desteklemek, bizim üzerimize düşen kaçınılmaz bir farziyedir.