Körfez’le Askeri İşbirliği ve Kapasitesi

KENAN ALPAY

Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesinden pek çok ülke rahatsız oluyor ama İran’ın bu husustaki rahatsızlık kapasitesi hemen hepsinin fevkindedir. Bu tespit Amerika, Avrupa veya Rusya’nın Türkiye’nin önünü kesme konusunda sergilediği açık-örtülü faaliyetleri tartışma dışı tutmaz elbette. Bir farkla ki İran bilhassa Afganistan ve Irak’ın işgale açılıp yeniden yapılandırılma sürecinde oynadığı kritik rolden itibaren Batı hesabına alenen ‘beşinci kol faaliyeti’ yürüterek bölge adına öncelikli tehdit statüsüne yükseldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan seferinde muhataplarıyla mutabakat sağlamak istediği hususları göz önünde tutarak İran’a yönelik mevcut perspektifi anlayabiliriz. Zaten Suriye ve Irak’ın parçalanmasında Fars milliyetçiliğinin oynadığı yıkıcı role dikkat çeken vurguları neden Körfez ülkelerinde askeri, stratejik, teknolojik ve ticari işbirliğine yönelik kapsamlı ve derinlikli arayışlar içerisinde olduğunu işaretliyor. Çok geçmeden İran tarafından yapılan beyanlar yaşanan telaşenin klişe suçlamalarla geçiştirilmeye girişildiğini ortaya koyuyordu. Neticede Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye ve Irak’ta hatta buna Yemen’i de eklemek gerekir Fars milliyetçiliği marifetiyle bölgeyi işgal ve katliamlara maruz bırakan asli faillerden birinin ismini, eşkalini, adresini telaffuz etmişti.

Türkiye ile Katar arasında 2014 yılında imzalanan Askeri Eğitim, Savunma Sanayi ve Katar Topraklarında TSK’nın Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği Anlaşması’nı Körfez ülkelerine genişletme çağrısı bu meyanda son derece kritik ve stratejik bir hamledir. Bu türden bir anlaşmanın bölge ülkelerine teşmil edilmesine yönelik teklifin Suudi Arabistan ve Bahreyn’e doğrudan iletildiği anlaşılıyor. Bu seyahat esnasında meselenin sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a birtakım jestler yapmaktan, kimi madalya takdimleri ve iltifatlardan öteye anlamlar taşıdığını izah etmek çok anlamlı olmaz. Fakat Suudi Arabistan Kralı Selman’ın bizzat havaalanına gelerek gerçekleştirmiş olduğu karşılama töreni Suud’un geleneklerini bilenler açısından Türkiye’ye yönelik beklentileri, yüklenen anlamları da ima etmektedir.

Amerika ve Rusya’nın bir taraftan İran ile diğer taraftan PKK benzeri örgütlerle bölgeyi hallaç pamuğu gibi savurmaya, kaosu büyütüp istikrarsızlığı yaygınlaştırmaya hız verdiği bir vasatta Türkiye ve Körfez ülkelerinin çok fazlaca bir alternatifi de bulunmuyor. Kaldı ki gerek Trump yönetimindeki Amerika gerekse Putin yönetimindeki Rusya hem İslam coğrafyasına yönelik işgal politikalarını sürdürme hem de İslam coğrafyasını İran, Sisi cuntası, Hafter cuntası, Esed rejimi gibi yıkıcı-parçalayıcı unsurlarla atomize etmekte paralel seyrediyorlar. Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu’yla Suriye’ye yönelik yürütmüş olduğu siyaseti askeri hamlelerle beslemesi elbette kimi riskler içeriyor. Fakat askeri seçeneğin sahada olmaması bir gün Amerika’nın diğer gün Rusya’nın PKK üzerinden Türkiye’ye baskı uygulamasını, şantajla siyaseti ipotek altına almasını kolaylaştırmaktan başkaca bir işe yaramayacağı aşikardır. Tam da bu vasatta Erdoğan’ın gezisinin ana konusu Körfez ülkelerinin Türkiye’nin Suriye siyasetini sözlü ve duygusal olarak değil askeri, ekonomik, diplomatik ve stratejik olarak desteklemelerini temin etmekti. Suriye ve Irak’ın yaşadığı çöküş ve parçalanma sadece Türkiye açısından değil Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn açısından da felaketin hızla yaklaşması anlamına geliyor çünkü.

Peki Türkiye açısından Körfez ülkelerinin askeri kapasitesi ve imkanlarını seferber edebilme imkanı nedir? Bu imkan ve kapasiteler çok yüksek değil. Bölgede üslenen Amerikan ordusunu unutmayalım. Bir de Yemen’de Suudi Arabistan’ın yaşadığı sıkıntı ve belirsizliği göz önünde tutmak icap eder. Bahreyn açısından rejim sokak gösterileriyle sıkıştırılabilecek kadar zayıf ve sallantıda. Ama buna rağmen sadece askeri değil siyasal ve diplomatik zemini sağlamlaştıracak adımların atılması, toplumsal adalet ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde süreçlerin hayata geçirilmesi yönünde teşvik ve tavsiyeler iklimin
olumlu anlamda değişmesine yardımcı olacaktır.

Türkiye ve Körfez ülkelerinin münasebetlerinde Amerika ve Rusya’nın tasallut ve gölgesini kaldırma yönünde hızlı tedbirler almaya muhtaç olduğu besbelli. PKK, IŞİD, askeri cuntalar kadar İran ve müzahir unsurların bölgeyi terörize etmesine geniş bir ittifakın daha etkin bir biçimde mani olabileceği ortada. Jest ve iltifatlara değil gerçek ve pratik ittifaklara yaslananlar kazanacak aksine hareket edenler hep birlikte kaybedecekler.

Yeni Akit