Körfez Monarşilerinin Siyonist İsrail ile İlişkileri Normalleştirme Süreci Suudi Arabistan ve İran’ı da Kapsar mı?

Körfez ülkelerinin bir bir Siyonistlerle ilişkiyi normalleştirmesinin hayra alamet olmadığını belirten Taha Kılınç, bu normalleşmenin süreç içerisinde Suudi Arabistan ve İran’ı da kapsayabileceği ihtimaline dikkat çekiyor.

 

Taha Kılınç’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (31 Ekim 2018) şöyle:

Malumun İlâmı

Ahşap işçiliğiyle göz kamaştıran şık bir ofiste, duvarda asılı haritaya odaklanmış iki adam… Biri gözlüğünü takmış dikkatle bakarken, diğeri elindeki ince sopayla ona bazı bölgeleri işaret ediyor.

Aralarındaki sohbetin epey koyulaştığı, beden dillerinden belli. Adeta rahatça sohbet etmelerine fırsat verebilme adına, kendilerine eşlik eden insanlar epey gerilerinde duruyor. Harita başında yaklaşık 15 dakika geçiriyorlar, aralıksız konuşma ve soru-cevapla…

Normalde sıradan bir fotoğraf olarak birkaç saniyeden fazla zaman ayırmayacağımız bu manzara, karedekilerin kimliği nedeniyle, tarihî bir vesika hüviyetini taşıyor: Gözlüklü olan, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu; onu kendi özel ofisinde ağırlayıp ülkesinin şehir ve bölgelerini ayrıntılı biçimde anlatan da Umman Sultanı Kâbûs bin Saîd.

Netanyahu’nun geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği sürpriz Umman ziyareti, yukarıdaki türden jestler ve ince ayrıntıların da yardımıyla, şimdiden “Ortadoğu yakın tarihinin en dikkat çekici anlarından biri”ne dönüştü. 79 yaşındaki Sultan Kâbûs’un, Netanyahu ve eşi Sara’yı başkent Maskat’taki sarayında üst düzey protokolle karşılamasına dair görüntüler, İsrail Başbakanlığı Basın Ofisi’nin ziyaretten fotoğrafları dünyayla paylaşmasıyla eş zamanlı olarak, Umman televizyonlarında da boy gösterdi. Ummanlılar, bundan sadece iki gün önce, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın da aynı şekilde törenle karşılanmasının görüntülerini, yine devlet televizyonunda uzun uzun izlemişlerdi.

İsrail Başbakanı ülkeden ayrıldıktan hemen sonra Bahreyn’e geçen Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevî, “Diyalog Manama” toplantısında yaptığı konuşmayla dikkatleri çekti. Bakan Alevî, “İsrail, hepimizin gördüğü ve dünyanın da kabul ettiği gibi, Ortadoğu’da mevcut devletlerden biridir” dedi ve devam etti: “Araplar olarak bizim de, artık İsrail’e sıradan ve normal bir devlet muamelesi yapmamızın vakti geldi. Hem böylelikle, İsrail de bir devlet olarak, kendisine düşen sorumlulukları üstlenmek durumunda kalır. ”

Uzun yıllardır İsrail’le derin ve yakın teması sürdüren ülkesinin Netanyahu’yu alenen misafir etmesi de, Bakan Alevî’nin İsrail’le ilgili bu sözleri de, malumun ilâmından başka bir şey değildi. Herkesin bildiği, ama açıkça gündeme getirmekten de çekindiği durumlar…

***

Umman-İsrail ilişkilerinin görünen safhası, İsrail’le Filistin arasında imzalanan Oslo Anlaşması’nın sağladığı yumuşama ortamında, resmen 1994’te başladı. Dönemin İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in o yıl Maskat’a gerçekleştirdiği resmî ziyaret, taraflar arasında bir ilkti. İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres’le Ummanlı muhataplarının 1995’te Ürdün’ün Akabe kentinde yaptığı görüşme ise, iki ülke arasındaki yakınlığın daha da arttığını gösteriyordu. 2000 yılında Ariel Şaron’un provokasyon amacıyla Mescid-i Aksâ’ya girmesinin ardından patlak veren İkinci İntifada sürecinde sıcak diyaloglar buzdolabına kaldırılsa da, münasebetler hiçbir zaman kopmadı.

Umman Dışişleri Bakanı Kays Zevâvî’nin, bir trafik kazasında yaşamını yitirmeden hemen önce, 1995’te Kahire’de yaptığı şu açıklama, adeta 2018’lerin habercisiydi: “İsrail’le diplomatik ilişkileri tesis etmek için, herhangi bir şart ileri sürmüyoruz.”

***

Son ifşaatın gösterdiği üzere, -Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt ve Bahreyn’le birlikte- Umman da, İsrail’le “normal” ilişki kurma noktasında somut adımlar atmış durumda. Böylece Körfez’in bütün ülkelerinin İsrail’e saflarında yer açtığı ortaya çıkmış oluyor. Suudi Arabistan’ın da “normalleşmeyi alenîleştirme” pozunu sergilemesi yakındır. Özellikle İran üzerinden ABD tarafından kendilerine korku ve histeri pompalanan Suudilerin, “diplomatik tedbiri” artık elden bırakıp, içlerinde ne varsa ortaya serivermeleri beklenebilir.

İlginçtir: Katar ve Umman’la özel münasebetleri ve yakınlığı bulunan İran, tüm Arap komşuları hızla İsrail’le kol kola girerken, “itidalini” korumayı sürdürüyor. İran-Irak Savaşı’nda patlak veren “Irangate Skandalı”nda (bunu ayrı bir yazı konusu yapmaya değer) olduğu gibi, İsrail’le İran arasında da -Tahran’ın bölgedeki dostları yoluyla- bazı diyalog ve zımnî işbirliği kanallarının açıldığını söylemek yanlış olmaz. Nitekim Netanyahu’nun Umman ziyareti sırasında, İran’la ABD ve İsrail’in Maskat üzerinden “ortak zemin” yoklaması yaptıklarına dair söylentiler de mevcut. “O kadarı da mümkün değil” mi diyorsunuz? Hiç demeyin. Burası Ortadoğu. Burada hiçbir şey imkânsız değildir.

***

1977’de Kudüs’ü ziyaret ederek İsrail’i resmen tanıyan, ardından 1979’da İsrail’le barış anlaşması imzalayan Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, tüm bu yüksek riskli adımlarının karşılığını 6 Ekim 1981 günü canıyla ödemişti. Sedat’ın ismi İslâm dünyasında hâlâ “ihanet” ve “hıyanet” kelimeleri kullanılarak anılsa da, günümüzde Müslüman ülkeleri yöneten kadrolar ve siyasî anlayışlar, Sedat’ın çizgisine -direkt ya da dolayı şekilde- geliyor, gelmeye başlıyor. “Tarihin ironisi” kavramı, herhalde en çok buraya yakışırdı.

 

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!