Kore Pop, BTS, Army ve Z Kuşağının Halleri

11 yaşındaki kızlarımızın, 12 yaşındaki oğullarımızın hayatının tam neresini kaplıyor bu gruplar da K-Pop dininin birer inananı oluyorlar?

İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında son yıllarda popüler gençliğin yeni adresi BTS grubu üzerinden Kore Popunu ve gelinen noktayı analiz ediyor:

Sevgili dostum Said Ercan, iyi kullandığı twitterda bir K-Pop yani Kore popu grubu olan BTS hakkında eleştirel bir zincir kaleme alınca, yaşları 10 ila 15 arasında değişen bir fan grubunun linç bombardımanına maruz kaldı. Gerçi fan grubu da dememek lazım zira BTS, fanlarına army yani “ordu” deniliyor.

Bir miktar gülümsedim tabii durumu görünce. Çünkü nasıl derler bilirsiniz: “Bir ergenin öfkesini dindiremezsiniz ancak kendiliğinden geçmesini bekleyebilirsiniz; fakat genellikle geçmez.”

Said’in linç edildiği gün, birlikte Üsküdar Kitap Fuarı’na gittiğimiz kızım, arkadaşlarının bahçede istop, lastik atlama, basketbol falan oynamak yerine sınıfta kalıp BTS muhabbeti çevirmeyi tercih ettiklerini ve kendisiyle oynayacak bir arkadaş bulamadığı için çok üzüldüğünü anlattığında “hay Allah, mesele o kadar ciddi mi yahu?” diye düşündüm.

Aynı günün akşamında da bir whatsapp grubunun temel tartışma konusu Kore popu ve BTS olunca “bunu yazmak gerekiyor” dedim kendime.

Şurasından başlayayım. Bence kültürel çıktılar sebep değil sonuçtur. Dönemin ruhunu yansıtmaları bakımından “sonuç…” Fakat tabii “kültür endüstrisi mühendisleri”, dönemi oldukça iyi süzerler ve bir yanlış yapmadıklarından emin olurlar. Temel amaç, kârlılığı maksimize etmektir zira. Böylelikle kültürel çıktılar hem sonuç hem sebep olmaya, bir döngü oluşturmaya başlarlar. Döngü artık yeteri kadar para kazandırmayana kadar sürer gider. Ardından yeni bir döngü başlar.

Kore popu özelinde konuşmaya çalışırsak, Koreli müzik yapım firmaları (ya da daha doğru tabirle “Koreli kültür endüstrisi mühendisleri”) dönemin ruhunu çok iyi kavramış durumdalar bana kalırsa. Şahane müzik grupları oluşturup şahane pop şarkılarıyla milyarlarca dolarlık bir ekonomik gelir elde etmeyi başarıyorlar. Daha önce birbirlerini tanımayan çocukları bir araya getirip; onlara 3-4 yıl süren sert eğitimler verip dünya müzik piyasasına kafadan dalmalarını sağlamak az başarı değildir.

Hadi BTS özelinde konuşalım. 7 isimden oluşuyor grup. Pop müziğin gerektirdiği bütün şartları haizler. Şarkıları, klipleri, dansları, söylemleri bütünüyle “iyi pop.”

Ve bu iyi pop, dünyada yaşları 10-15 arasında değişen milyonlarca ergene “tutunacak, parçası olunacak bir bağlılık” öneriyor. Yalnız dikkat: İlgiyi, platonik sevgiyi, aşkı aşan bir bağlılıktan söz ediyoruz. Neredeyse “iman” düzlemi söz konusu army üyelerinde. Bu yanıyla BTS’yi pekâlâ belirli yaş dilimlerinde mensubu olunacak bir dine, Army’yi de pekâlâ o dinin müminlerine benzetmek mümkün. Grubun üyelerinden birinin babaannesi öldüğünde topluca yaslar tutuldu diyeyim de anlayın durumu.

Ne öneriyor peki BTS bu Z kuşağı ergenlerine? Dış görünüşlerinden başlayalım: Grubun üyelerinin tamamı ağır makyaj yapan, bedenlerinde tek bir tüy barındırmayan, tek bir fazla kiloları olmayan, kıyafetleri ve imajlarıyla “dönem algısına göre mükemmel” erkeklerden oluşuyor. Etek de giyiyorlar, topuklu kadın ayakkabısı da… Çünkü “neden olmasın ki?” temel mottoları. “Neden etek giymeyeyim ki, neden makyaj yapmayayım ki, neden bütün tüylerimi aldırmayayım ki, neden kusursuz ve benzersiz görünmek için aklıma her eseni yapmayayım ki?” şeklinde uzayıp gidiyor liste. Ve hayır, kesinlikle eşcinsellik propagandası yapmıyorlar. Yaptıkları propaganda daha ziyade “cinsiyetsizlik” üzerinden ilerliyor. “Whatever you want” olayı yani. Hatta bir bakıma bütün cinsiyetlere, bütün dinlere, bütün algılara, bütün ideolojilere eşit uzaklıkta yepyeni bir “yeni nesil dünya vatandaşlığı” önermesi bu...

Şarkı sözlerine baktığımızda ise karşılaştığımız iki temel slogan var: “Kendini sev” ve “başarabilirsin.” Eh, bunlar Z kuşağı ergenleri için epeyce havalı sloganlar. Başarabilirsin, ne istersen o olabilirsin, bunun için yapman gereken tek şey “başarmayı” takıntı haline getirmek. Ve elbette kendini arsızca sevebilirsin. Kendini sevmen yeterlidir. Başkalarını da kendin üzerinden sevebilirsin ancak falan fıstık… Dönemin ruhuna “şak” diye oturan önermeler yani bunlar.

Son olarak bir de “iyi çocuklar imajı” meselesi var. BTS, işte evsiz insanlara 7,5 ton (evet sadece yedi buçuk ton) pirinç bağışlıyor. Grup üyelerinin herhangi birinin doğum günü yaklaştığında bir bağış kampanyası başlatılıp armynin yolladığı paralar sokak hayvanlarına, köy okullarına falan ulaştırılıyor. UNICEF ile Afrika’ya yardım projesi yapılıyor falan. Zizek’in “modern insan iyilik kulübesine jeton atarak kendini affediyor” diyerek tanımladığı durum yani.

Üyelerin hiçbiri uyuşturucu kullanmıyor ya da âşık olamıyorlar zira kontratları yanar. “Kontrat” demem de sizi yanıltmasın. Dümdüz kölelik anlaşması bu… K-Pop şarkıcılarının bazılarının intihar etmesi ile sonuçlanan bir zulüm düzeni işletiyor endüstri. Başka türlü 3,5 milyar dolarlık bir getiriyi nasıl sağlayacaklar?

Anlayacağınız Kore müzik endüstrisi, muazzam bir numara yaparak Z kuşağı ergenlerinin ruh hallerine cuk diye oturacak bir düzlemi hayata geçirmiş durumda.

Kızalım mı bu duruma? Tabii, kızabiliriz. Fakat biraz da düşünebiliriz mesela. 11 yaşındaki kızlarımızın, 12 yaşındaki oğullarımızın hayatının tam neresini kaplıyor bu gruplar da K-Pop dininin birer inananı oluyorlar? Bizim onlara “mesaj ulaştırma” becerimiz niçin bunca zayıf? Niçin onların hayatına temas edemiyoruz? Niçin kendi içimizde makul bir “bağlılık” öneremiyoruz onlara? Tam buradan devam etmemiz gerekiyor konuşmaya.

Son söz army üyelerine gelsin. Evladım, baban yaşında adamım. Seni hiç yargılamadan anlamaya çabalıyorum. 5 yıl sonra aklına gelince “amma safmışım” diyeceğin bir bağlılık için küfür ve hakaret etme bana, olmaz mı? Anlaştıysak söyle bakalım DNA klipinde Jin kaç değişik kostüm giyiyor?

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!