Kore, Kore’yi Neden Isırdı?

Ahmet Varol

Düğün değil bayram değil Kore, Kore’yi neden ısırdı? Kuzey Kore’nin bu saldırıdan kârlı çıkabileceğini kimse tahmin etmiyor. Güney Kore’nin hâkimiyeti altındaki toprakların herhangi bir parçasının Kuzey tarafından işgal edilmesine razı olmayacağı gibi ABD’nin de onu yalnız bırakmayacağı tahmin ediliyor.

Dolayısıyla bu saldırı krizi canlı tutmanın ötesinde Kuzey Kore’ye bir yarar sağlamayacak. Krizin canlı tutulmasının belki onun askerî stratejisine yararı olabilir. Ama müteakip yazımızda dile getireceğimiz hususlardan da anlaşılacağı üzere bunun ABD’nin askerî stratejisine de yarayan yanı var. Öyleyse saldırı kimin hesabına yaradı; işte onu anlamak zor.

İki Kore arasında toprak kavgası ayrışmanın gerçekleştiği tarihten bu yana sürüyor. 1910’da Japonya tarafından işgal edilen Kore, II. Dünya Savaşı sonrasında Japonya’nın çekilmeye zorlanmasının ardından SSCB ve ABD arasında paylaşıldı. Onların çekilmesinden sonra SSCB’nin işgal altında tuttuğu kuzey taraf onun güdümünde komünist rejimle yönetilen ve resmî adı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti olan bağımsız devlet oldu. Güney taraf da ABD güdümünde liberal kapitalist bir rejimle yönetilen ve resmî adı Kore Cumhuriyeti olan bağımsız devlet kimliği kazandı. İki Kore arasındaki sınırı da ABD ve SSCB çizdi.  38. paralel sınır kabul edilmişti.

Malum olduğu üzere emperyalist güçler kontrol altına aldıkları bölgelerden çekilirken onları sürekli kendilerine mahkûm ve yardımlarına muhtaç halde bırakmak için civar ülkelerle sorunlu hale getirmişlerdir. İki Kore de aralarında toprak ve sınır sorunu ihdas edilerek bağımsızlaştırılmıştı. Kuzey Kore’nin güneyin hâkimiyetinde kalan bazı bölgelerin kendine ait olduğunu iddia etmesi ve buraların kendisine verilmesini talep etmesi sebebiyle ortaya çıkan gerginlik 1950’de savaşa dönüştü. Savaşta Çin Halk Cumhuriyeti komünist Kuzey Kore’ye, ABD ve yandaşları ise Güney Kore’ye destek verdi. Türkiye’nin de o tarihte ABD’nin yanında Güney Kore’ye askerî destek verdiği ve bu amaçla 5090 kişiden oluşan bir tugayını Kore’ye gönderdiği hatırlanacaktır. Yine malum olduğu üzere Türkiye’nin NATO üyeliğine kabulünün hızlandırılması amacıyla gönderilen bu askerlerden savaşta öldürülenler “Kore şehidi” sağ olarak geri dönenler de “Kore gazisi” diye anılmışlardır. Üç yıl süren savaş 1953’te ateşkes anlaşmasıyla son buldu. Ama bu anlaşma bir barış anlaşması ve sorunun sonlandırılması anlamına gelmiyordu. Sadece fiili savaşın sona erdirilmesi için yapılmış ateşkes niteliğindeydi. Sorunun sona ermesini ve sınır problemini tümüyle ortadan kaldıracak bir barış sağlanmasını zaten ateşkeste aracılık eden dış güçler de istemiyordu. Dolayısıyla karşılıklı kriz ve sınır sorunu o tarihten bu yana devam ediyor.

Kuzey Kore bugüne kadar Seul’u değişik şiddet eylemleriyle rahatsız etti. Ajanları vasıtasıyla Kore Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanını öldürmeyi amaçlayan başarısız suikast girişimlerinde bulundu. Bu suikast girişimlerinde her ne kadar hedefe yerleştirilen cumhurbaşkanı öldürülemediyse de ülkenin birçok ileri gelen şahsiyeti öldürüldü.

Kuzey Kore bir yandan da güneyi tehdit eden silahlanmaya ve askerî teçhizat teminine büyük harcamalar yapmaktadır. Son dönemde en çok tartışma konusu olan çalışması nükleer silahlanma çabalarıdır. ABD, bu yüzden Kuzey Kore’nin sıkıştırılması, ekonomik ablukaya alınması ve nükleer silahlanma planlarından vazgeçmeye zorlanması için yoğun bir diplomatik faaliyet yürütüyor. Dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alan bir ülkenin, hâkimiyeti altında tuttuğu topraklarda yaşayan milyonlarca insanı açlığa mahkûm ederken kendisine ait olduğunu iddia ettiği birkaç bin km2’lik araziyle ilgili sınır sorunundan dolayı askerî teçhizata ve silahlanmaya devlet bütçesinin belki yarıdan çoğunu sarf etmesi de son derece düşündürücü. İşte çağdaş emperyalizmin ürettiği ikili sorunların ve krizlerin halkları mahkûm ettiği durum budur.

Kuzey Kore’nin küçük çapta da olsa bayağı yankılanan ve hemen hareketlenmelere yol açan son saldırısı bize Saddam’ın Kuveyt işgalini hatırlatıyor. Gerçi Kuzey Kore herhangi bir yeri işgal etmiş değil ve buna imkânının da olmadığı anlaşılıyor. Ama durup dururken Güney Kore Yeonpyeong adasını neden topa tuttu? Devam edelim.

YENİ AKİT