Kör nokta

Mümtazer Türköne

Göz, bildiğimiz bir kamera gibi çalışır. Ön kısmında bulunan mercek gelen ışığın kırılarak retina tabakasına görüntü şeklinde yansımasını sağlar. Retina tabakasında bulunan sinir hücreleri görüntüyü beyindeki görme hücrelerine gönderir.

Yalnız merceğin tam karşısında sinir hücrelerinin tam birleştiği yerde görüntüyü taşıyan sinir hücreleri yer almaz. Bu alana kör nokta adı verilir. Işığın kırılma açısı içinde, yani görüş alanınızda yer almasına rağmen bu açıya giren nesneleri göremezsiniz.

Bir de araba kullananların çok iyi bildikleri bir kör nokta vardır. Dikiz aynalarından arkanızdan gelen aracı göremeyeceğiniz geniş bir açı vardır. Kazaların bir kısmı bu kör noktadan kaynaklanır. Halbuki bu kör noktaları açıklıkla görmenin çok basit bir yolu vardır: Bakış açınızı değiştirmek. Arkanıza dikiz aynalarından değil, başınızı hafifçe çevirerek bakarsanız göremediğiniz bir alan kalmaz.

Geleceğe doğru bakarken göremediğimiz birçok şey var. Amerikalılar gelecek senaryolarına kafa yormaya eğilimliler. Hegemonik gücün hükmettiği dünyanın geleceğine de hükmetmeye çalışması doğal bir eğilim. Bu tür gelecekbilim çalışmaları, geleceği öngörmek yerine inşa etmek amacını taşıyor. Francis Fukuyama'nın editörlüğünü yaptığı "Kör Nokta" isimli kitap, düşük ihtimaller taşıyan ama gerçekleştiğinde yüksek tesirler yaratan senaryolar üzerinde duruyor. Mesele öngörülemeyen olayların tam da bu kör noktada bizi yakalaması. Tarih, dünyayı şekillendiren bu kör nokta olayları ile dolu.

2009'a gözlerimizi dikip bu kör noktayı aşacağımız bakış açısını nasıl yakalarız?

Bizim, yani Türkiye'nin kör noktası neresi?

Biçimlendiremeyeceğimiz veya çok az etkide bulunabileceğimiz küresel dinamikler var. ABD kaynaklı finans krizinin eseri olarak dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik durgunluk 2009'u esir alacak. Küresel ekonomiye entegre olduğu ölçüde Türkiye, bu krizi evinin içinde yaşayacak. Dünya, tarih boyunca büyük savaşların sonunda değişmiş, yeni bir şekle girmiştir. Kitle imha silahlarının neredeyse işportaya düştüğü bir dünyada tarihi şekillendiren ana moment, artık savaşlar değil ekonomik krizler olmalı. Öngörmemiz gereken senaryolardan biri, dünyanın bu krizden sonra farklı bir mimariye geçecek olması. Büyük Britanya artan askerî maliyetleri karşılayamadığı için imparatorluğunu tasfiye etmek zorunda kalmıştı. Bugün benzer açmazı ABD'nin hegemonik gücü yaşıyor. 2008'in sonunda başlayan finans krizi, 2009'da yepyeni bir dünyaya giden yolun taşlarını döşeyecek.

Geçtiğimiz ay ABD'nin ev sahipliğini yaptığı G-20 zirvesi, bu yepyeni dünyanın mimarisi hakkında önemli ipuçları veriyor. Hatırlanacağı üzere bu toplantı, uluslararası para düzenini oluşturan Bretton Woods kadar önemsenmişti. Toplantı bir denemeydi. Bu denemeden, Birleşmiş Milletler'e alternatif yeni bir uluslararası platform çıkabilir. Dünya eşitsizliğin kurumlaştığı yeni bir düzene doğru gidiyor. Biraz 19. yüzyılın "Düvel-i Muazzama" (Büyük devletler) düzeni şekilleniyor. Türkiye, dünyanın 17. büyük ekonomisi ve G-20 üyesi sıfatıyla bu eşitsiz dünyada kazananlar arasında yer alacağa benziyor. Enerji kaynakları ve hatları açısından yeniden önem kazanan jeostratejik değeri, dünya yeniden kurulurken çorbada tuzu bulunan ülkeler arasında yer almasına destek oluyor.

Türkiye'nin uluslararası alanda kör noktaları, diğer önde gelen ülkelerden farklı değil. Bulaşıcı hastalıklar -bunların başında da kuş gribi geliyor- ve kitle imha silahlarının bir terör saldırısında kullanılması gibi.

Türkiye'nin kör noktası kendi sınırlarının içinde. İçerde yaşayacağı bir istikrarsızlık. Aydınlatmamız ve kontrol etmemiz gereken kör nokta tam da burası.

Başımızı çevirdiğimizde göreceğimiz bu kör nokta üzerinde durmaya devam edeceğim.

ZAMAN