Kopuş

MUSTAFA ÖZCAN

İran ne pahasına olursa olsun bir mezhebi azınlığa dayanan Suriye rejimini ayakta tutmaya çalışırken Arap basınına göre Türkiye ile Suriye (Esat-Mahluf rejimi) ilişkileri kopuş sürecine doğru ilerliyor.

Daha önce iki ipte oynayan cambaz suretindeki Suriye rejimi artık eski yapısına geri dönmüş oldu. El Kuds el Arabi gazetesi başyazılarından birisinde, Türkiye-Suriye ilişkilerinin kopuş sürecine doğru ilerlediğini yazdı. Belli ki Esat-Mahluf rejimi körü körüne, halkına ateş açan ve bu anlamda Şah’ı aratmayan yapısını Türkiye’ye de onaylatmak istiyor. Elbette Türkiye, Tahran değil ve aynı zeminde Esat-Mahluf rejimini desteklemiyor. İran’ın Suriye vizyonuyla Türkiye’nin vizyonu birbirinden çok farklı. Bunlar bir dönem kısmen veya büyük çapta kesişmiş olabilirler ama zemin farklı olduğundan bir gün ayrışmaları da o kadar mukadder idi. Bununla birlikte, Türkiye bugüne kadar teenni ile hareket etmiştir. Ahmet Davudoğlu’nun deyimiyle, gönlün yanında aklı da yani idealist yaklaşımın yanında realist yaklaşımı da terk ve ihmal etmemiştir. Lakin bunun da bir sınırı var. Başbakan Erdoğan ileri sayılan açıklamalarından birisinde ‘Yeni Hama’lar olmasın’ çağrısında bulunmuştur. Lakin Esat-Mahluf rejimi Humus’tan sonra Hama’yı da kuşatmış ve askeri çembere almıştır. Başbakan Erdoğan son konuşmalarından birisinde ise ‘henüz Beşşar’a çekil deme vakti gelmedi’ ifadesini kullanmıştır. Bu ifade yersizdir. Bu noktada kredi açmak yerine ya belirsiz bir dille konuşmak ya da topu Suriye halkına atmak daha isabetli olurdu.

*

Bununla birlikte, bu konuşmalar bile Suriye rejiminin orada buradaki uyuyan hücrelerini harekete geçirmeye yetti de arttı bile. Böylece dostluk gerçek bir sınanma dönemine girdi. Kanlı Suriye rejimi hakikatleri aşan bir dostluk köprüsü istiyor. Keyfi olarak ve dilediği gibi asıp kesecek siz de sınır ötesinden kendisini alkış tufanına tutacaksınız. Belli ki, Beşşar iktidar şehvetine kapılmış. Bush mantığıyla hareket ediyor. Yani ortada hakikat bırakmıyor. Ya benimle hareket edeceksiniz ya da düşman kampta yerinizi alacaksınız. Başbakan Erdoğan’ın konuşmasından sonra Suriye’nin Lübnan’daki sözcüleri ve borazanlarıyla birlikte bizzat içteki borazanları koro halinde serbest atışa başladı. İran-Suriye mihveri, kalkanı tersine çevirdi. İran-Suriye ve 8 Mart mihverinin yazarlarından Muhammed Nureddin, Başbakan Erdoğan’a verdi veriştirdi. Lakin Türkiye’ye bu kenardan atışlar yetmemiş olacak ki dayıoğlu veya diğer tabirle Suriye’nin yüzde 5’i Mahluf’un sözde özel sektöre ait yani bağımsız gazetesi Vatan da devreye girdi ve Başbakan Erdoğan ve Ahmet Davudoğlu’na verip veriştirdi. Lakin yine de Başbakan’a özel bir yer ayırmışlar ve onu ve üslubunu Davudoğlu’ndan ayırıyorlar. Erdoğan’a ‘kendini beğenmiş vaiz’ sıfatını yakıştırmışlar. Adeta Başbakan’ın Türkiye’yi Arap alemine açan Suriye’ye karşı nankörlük ettiğini ima ediyorlar.

*

İmamet anlayışının bir parçası olan İran’daki velayet düzeniyle barışık ve iç içe yaşayan Beşşar rejimi mesele hilafet olunca çıldırıyor! Neden acaba? Muhaliflerini hilafet düzeni kurmaya çalışmakla suçlarken Türkiye’yi de zımni olarak bu suçlamaya dahil ediyor. Zira, Rami Mahluf’un Vatan gazetesi AKP hükümetinin Yeni Osmanlı modeli peşinden koştuğunu ileri sürüyor. Daha önce Batı basını bu meseleyi kaşıdığında bizzat Beşşar da aynı koroya dahil olmuştu. Safını belli etmişti. Elbette ki, Yarası olan gocunur. Peki, bundan sonra Türkiye’nin Suriye’ye yönelik siyaseti ne olmalıdır? Reform meselesi aradan çıktıktan sonra Suriye rejimiyle ilgili geride sadece iki seçenek kalıyor. Ya içine kapanmak ya da indirilmek. Cümle alem Suriye rejiminin içine kapanmasının içeride kendi mezhebi tabanına dayanması dışarıda da İran’a yaslanması anlamına geldiğini biliyor. Ancak reform süreci Suriye üzerinde İran-Türkiye dengesini muhafaza edebilirdi. Bu ihtimal ortadan kalkınca bu denge de ortadan kalkar. Bu durumda Türkiye’nin yaklaşımı da kendiliğinden taayyün eder. Değişimden yana tavır almak ve bunu icra edecek araçlara başvurmak. Beşşar Esat’ın gönüllüce reforma taraftar olması halinde Türkiye pozisyonunu muhafaza edebilirdi. Zira bu durumda Türkiye’nin çıkarları masun kalacaktı. Şimdi ise ilişkiler çatlamış ve geriye gitme ihtimali belirmiştir. Binaenaleyh, Beşşar’ın iktidarda kalması bundan böyle Türkiye’nin çıkarlarının aleyhinde işleyecektir. Bu durumda artık Türkiye değişim-çekilme seçeneğini seslendirmeli ve politikalarını buna göre kurmalıdır. İlişkilerin seyri bu aşamaya gelmiştir. Testi kırılmıştır

YENİ AKİT